Resim yap... Heykel yap... Beste yap... Şarkı söyle...
Adını anmaya bile değmez biri çıktı, İstanbul’umuzu sembolize eden eseri sadece ve sadece adı “Kostantiniyye” olduğu için büyüklerine şikâyet etti…
Katıra sormuşlar:
“Baban kim?..”
Babasının “Eşek” olduğunu söylemeye utanmış…
“At, dayım olur” demiş…
*
Dangalağın biri de kalktı…
Kostantiniyye adının İstanbul’un ilk adı olduğu bilinirse “Rezil” olurmuşuz gibi…
Sanatçı Ahmet Güneştekin’in geçen yıl Venedik Bienali’nde sergilenen eseri Kostantiniyye’nin üzerine “kara çarşaf” örtülmesine sebep olan bir haber yaptı…
Hem de…
Ülkenin en aydınlık…
En sanatsever…
En insancıl…
En dost…
En küresel yazarlarının da köşelerinde sanatı, uygarlığı anlattığı gazetede…
*
İstanbul’umuzun ilk adı Kostantiniyye’den böylesine utanan, korkan, aşağılaşan zihniyet bilmez mi ki kendisi de “her şey” olabilir ama “sanatçı” olamaz…
Meselâ o da bir eşek gibi yiyip, içer, sıçar…
O da bir eşek gibi dağ bayır dolanır durur ve “spor” yaptığını sanabilir…
Ama…
“Resim yap… Heykel yap… Beste yap… Şarkı söyle” desen avanak avanak bakar yüzünüze…
*
Evet ey güzel insanlar…
İçimizden biri…
Haliyle “insan” muamelesi yaptığımız biri çıktı ve…
Ataköy’deki alışveriş merkezinin önüne konulan…
Ve…
İstanbul’umuzu sembolize eden eseri sadece ve sadece adı “Kostantiniyye” olduğu için büyüklerine şikâyet etti…
Büyüklerimiz(!) de o şikâyeti “haklı” görüp, dünyalar güzeli sanat eserinin üzerine brandalar örttü…
*
Eserin sahibi Ahmet Güneştekin bütün dünyanın saygı duyduğu, eserlerine sahip olabilmek için yüzbinlerce Doları gözden çıkardığı bir sanatçı…
Eserini satın alıp bütün İstanbulluların ve ülkenin, çarşıyı ziyaret edecek herkesin görmesini sağlamak isteyen işadamı Nihat Delibalta…
*
Eserin üzerine branda örttüren kim mi?..
Adı anılmayacak kadar değersiz biri…
Zaten “baban kim?” diye sorsanız…
Mutlaka babasından değil dayısından söz edecektir…
Yani…
Yıllarca kadınlarımızın başındaki örtülerini çekip almaya çalışanların ruh ikizi…
Yakup MURAT