Rehine haberinden rant bekleyen gazetecilik...
Rehine görünce gözleri dolar yeşiliyle parlamaya başlayan gazetecilerimiz var!
Gazeteciliğin zor bir meslek olduğu malum.
Savaşa giden, cepheden görüntü alan, olayların içine girmek zorunda kalan gazetecilerin işleri hiç kolay değil.
Peki ama rehin alma olaylarında, gazetecilerin görevleri nerede bitiyor, insanlıkları nerede başlıyor?
Bir insanın, hatta birden çok insanın hayatının söz konusu olduğu rehine olayları, gazeteciler için, meslekte yükselme fırsatı mıdır?
Gazeteciler, rehinelerin hayatını riske atmak pahasına haber vermeye veya görevini yapmaya devam edebilir mi?
Dün yaşadığımız ve acı şekilde sonlanan rehine krizi sırasında, malesef bazı gazetecilerin, gözlerinin dolar yeşili ile parladığını fark etmişsinizdir.
Rehineye ve rehin alanlara en önce ulaşıp onları televizyonda canlı yayına çıkarma yarışına giren bir medya ile karşılaştık.
Savcının telefonunu arayıp doğrudan terör eylemcileriyle görüşmeye çalışan gazetecilerimiz, rehinenin hayatını tehlikeye attıklarını bir an için bile düşündüler mi, çok merak ediyorum.
Yurt dışında, bir rehine eylemi yaşandığında, medeni ülkeler, medyada çok sıkı bir karartma uygular.
Hem eylemciler dışarıda olup biteni göremesin, hem de "dünyaya mesajımızı verdik, görevimizi tamamladık, şimdi rehineleri öldürebiliriz, etkimiz daha da büyük olur," gibi bir hareketin içine girmesinler diye, eylemcilerin medyaya ulaşması engellenir.
Eğer sebep bir soygun değilse, siyasi/politik sebeplerle, bir mesaj verme kaygısıyla rehine eylemi yapan bir insanın veya grubun amacı elbette sesini duyurmak ve topluma mesajını iletebilmektir.
Bu eylemcilerin, medya mensuplarını karşısında gördüğü anda, rehin tuttuğu insanları canlı yayında, şok edici biçimde öldürmek isteyebileceği kabul edilir.
Dolayısıyla, medya mensupları ile eylemciler arasında kesinlikle bir iletişim olmaması ve eylemciye rehineleri medya önünde öldürebileceği bir fırsat verilmemesi amaçlanır.
HABER İÇİN REHİNEYİ CANLI YAYINDA ÖLDÜRTEN GAZETECİLİK
Bizim medya mensuplarıysa, elinde silahla insanları tehdit eden eylemcileri görür görmez, üzerlerine atlayıp kamera ve mikrofon tutmaya o kadar meraklılar ki, bugüne kadar bir eylemcinin canlı yayında bir rehineyi öldürmemiş olması çok büyük bir şans.
Uğur Dündar'ın rehin alınmış bir gemiye, elinde mikrofon ve kamerayla helikopterden atladığı günleri hala unutmuyoruz. O gün eylemciler, 'hadi hazır kamerayı da bulmuşken, rehineleri medya önünde infaz edip mesajımızı bütün dünyaya duyuralım,' demiş olsalardı, yaşanacak felaket, bugünkü IŞİD infaz videolarını aratmayacaktı. Ve çok acıdır ki, bu olay çok büyük bir gazetecilik başarısı olarak anılır. Oysa bu çok büyük bir sorumsuzluk başarısıdır.
Eylemciyle röportaj yaparak kariyerinde yükselip yeşil yeşil dolarlara ulaşma hayalindeki Türk medyası, yaptığı haberler, attığı Tweet'ler ve eylemcileri satır aralarında destekleyen söylemleriyle ilk kurbanını dün aldı.
Dün kaybettiğimiz Savcı Mehmet Kiraz'ın kanı Türk medyasının eline de bulaştı, bu detayı sakın gözden kaçırmayın.
İşin daha da acı yanı şu ki, bu kadar sorumsuz, duyarsız, düşüncesiz, bencil, fırsatçı insanlarla dolu medyanın gelecekte daha büyük katliamlar yapmayacağının da garantisi yok.
Sakın Türkiye'de rehin düşmeyin. Eylemcinin tetiği çekmeye niyeti yoksa bile gazeteciler o tetiği çektirebilir.
Oktay İhsan / [email protected]