MEDYA KÖŞESİ

Reha Muhtar'dan bir 'Cem Uzan Öyküsü'

Reha Muhtar bugün eski patronu Cem Uzan ve roman gibi hikayesini konu almış. Tabii kendi gazeteciliğini de masaya yatırmış...

Reha Muhtar'dan bir 'Cem Uzan Öyküsü'

GAZETECİLER.COM - Vatan yazarı Reha Muhtar bugün gündemdeki flaş konulardan Cem Uzan'ın Fransa'ya ilticasını konu almış. Eski patronuyla beraber çalıştığı dönemleri anlatan Muhtar kendi gazetecilik geçmişini de kısmen analiz

"Aile kararı mıydı, yoksa kişisel kararı mıydı bir türlü tam öğrenememiştim...


Yakın çevresinin önemli bir kısmına göre, baba istememişti siyasete girmesini... O ise ‘mutlaka girmeliyim’ demiş başka bir şey dememişti...

Türkiye’nin ilk özel televizyonunun sahibiydi...

Milyarlarca dolar parası vardı...

Aile dostları da olan çok ünlü bir işadamının dediğine göre, “ÇEAŞ’dan ve Telsim’den her ay para basmaktaydılar...”

“Dünya üzerinde her ay bu kadar cash (nakit) para basan işadamı sayısı bir elin parmaklarını geçmez...” demişti o ünlü işadamı bir defasında...

Bankaları ve şirketleriyle ilgili haklarında sürekli usülsüzlük ve yolsuzluk iddiaları yapılırdı...
 

***


Genç Parti’yi kurmuş ve aktif siyasete atılmıştı...

Televizyonların ve gazetelerin başına kardeşi geçmiş, o ise seçim kampanyasını bir televizyon kanalı gibi yönetmeye başlamıştı...

Televizyonculuğun sihrini ve dilini çok iyi bilen patronlardandı...

Yanına reklam dünyasının dahi çocuğu denilen bir adamı almış, onun hap gibi sloganları, beyaz gömlekli, Türk bayraklı görüntüler eşliğinde, şarkıcılardan, türkücülere, bedava dağıtılan yemekten ve döner ekmekten, bir toplu eğlenceyi andıran gösterilere kadar, çok renkli bir seçim kampanyası yapıyordu...

Etrafta bu işten nemalanan ciddi bir lobi oluşmuştu...

Milyonlarca dolar akıtılıyordu seçim kampanyasına ve çevredeki herkes ona “Yüzde 10’u aşacaksınız... Bir dönem sonra iktidardasınız... Kabineyi şimdiden hazırlamalısınız...” diyordu...

***


Çevresinde hep bunları dinlediğinden, mitinglerde hep alkışı hissetiğinden, televizyonda kendisini meydanlarda on binlere hitap ederken gördüğünden o da buna inanıyordu...

Bense kafamda bir şeyi tam olarak çözemiyordum...

Televizyonu, gazeteleri olan bir işadamı aktif siyasete girmeli midir?..

Demokrasi açısından bu adil ve doğru mudur?..

Evet, İtalya’da Berlusconi vardı...

Ancak İtalya’da Berlusconi’nin olmuş olması demokrasilerde Berlusconi’lerin olması gerektiği anlamına mı gelirdi?..

Ben bir gazeteciydim...

Medya gruplarının siyasi duruşlar almalarına karşı çıkacak kadar saftirik olmasam da, medya grubunun patronunun bir siyasi partinin genel başkanı olmasını çok da uygun görmüyordum...

En azından kendimi sıkışmış hissediyordum...

***


İzleyici ne diyecekti bana?..

“Biz seni, bir siyasi partinin borazancıbaşı olarak mı görecektik?..” diye hayıflanmayacak mıydı?..

Beri taraftan medya için, hep bir alternatif iş kapısı olmuştu onlar...

Mesleki rekabeti diri tutmuş, varlıklarıyla tek sesliliğin önüne set çekmişlerdi...

Ben de o sırada o gruptaydım...

Çok fazla bir seçenek yoktu elimde...

Haber bülteni yapmayacaktım...

Çünkü ne olursa olsun, bir siyasi partinin tek taraflı siyasi propagandasının merkezi olma durumu vardı o haber bülteninin...

Buna karşın, o televizyon kanalında, fazla siyasi olmayan yaratıcı televizyon programları yapacak ve kanalın ünlü spor programına yorumcu olarak katılacaktım...

Bazen yollarda sizi görenler, sallama sorular tevcih ederler:

“Şimdi bu programları yapmanın sırası mıydı?..” gibisinden vecizeler türetirler...

Oysa, hayatı boyunca hep dürüst kalmaya yemin etmiş bir gazeteci için, seçenekler her zaman sonsuz ve sınırsız değildir...

İnanmadığı ve demokrasiye uygun bulmadığı bir haber bültenini yapmaktansa, ünlü bir spor programında yorumculuk yapmak evladır...

Para ve güç açısından değil...

İnsanlık ve gazetecilik değerleri açısından...

Televizyonculuk dehası, hitabet şovları, renkli görüntüler, konser halini alan mitingler ve hap şeklinde verilen sloganlarla yüzde 7 oranında oy aldı partisi o seçimlerde...

Parlamentoya giremedi, ama iktidarla aktif mücadeleye karar verdi...

Hakkındaki bir sürü yolsuzluk ve usülsüzlük iddialarıyla birlikte, başka bir mecranın içine girdi...

Ben bir gazeteciydim ve 2003 seçimlerinin yapıldığı gün son anonsumu yaptım haber merkezinin başındaki kişi olarak...

O içine girdiği mecrada “Yürüyelim, yıkacağız, ordan burdan destek var...” diyenlerle devam etti...

Bu mecranın sonunda gizlice Fransa’ya giderek, Fransa’dan siyasi iltica hakkı talep etti...

Ben o günlerde aylarca uğraşarak bir televizyon programı protatipi ortaya çıkarttım...

Adı “Hayatım Roman”dı...

Beş bölüm yayınlattım o televizyon kanalında...

Çok rating yaptı, ama işler bir kere bozulmuştu, paramı alamadım...

Programı sonlandırdım...

Bu olaydan beş yıl sonra “Hayatım Roman” programını bir başka kanalda yaptım...

Sadece iki bölüm...

O “Hayatım Roman” bana ikiz çocuk verecek bir sevgilinin hayatıma girdiği romanın bizzat kendisi olacaktı...

O gün haber merkezine devam etmeme kararım, gün gelmiş bana “Hayatım Roman” programı olarak dönmüştü...

O programdan bana tek bir kuruş ödenmemiş ama o program bana sonunda bir sevgili ve ikiz çocuk kazandırmıştı...

Hayat gerçekten roman gibiydi..."

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar