Reha Muhtar için...
Hiç kırılmasınlar ama ne hâkimimiz, ne hakemimiz, ne hekimimiz ne gazetecimiz sadece vicdan + akıl ortaklığından oluşan seslerini dinliyorlar...
Biz gazeteciler, hakemler, hekimler ve hâkimler karar verir, haber yapar, teşhis koyar, tedavi ederken kendimizi bir tek şeyi dinlemeliyiz: Vicdanımızın ve aklımızın sesini...
Peki böyle mi yapıyoruz?..
Hayır...
Hiç kırılmasınlar ama ne hâkimimiz, ne hakemimiz, ne hekimimiz ne gazetecimiz sadece vicdan + akıl ortaklığından oluşan seslerini dinliyorlar...
Hepsi mi?..
Hayır...
Çok azı...
Geneli ideolojisinin, cebinin ve kimileri de samimi olarak kalplerinin sesi ile karar veriyorlar, teşhis ve tedavi yapıp, yorumluyorlar...
Reha Muhtar; vicdan + akıl ortaklığından oluşan sesleri dinleyenlerden.
Bugünkü Vatan'da "Yaşasın Mısır!... Yaşasın Mursi!.." başlığı altında yayımlanan makalesinde bunu çok güzel anlatıyor da...
Bakın ne diyor:
Yani; benim az önce sözünü ettiğim "ideolojisinin, cebinin" etkisiyle yorum yapan, karar verenlerden söz ediyor...
Ve bir de nasıl olması gerektiğini kendisinden bir örnekle anlatıyor:
İtiraf ediyorum...
Hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir güçle ilintili, bağlantılı, kodlu grupsal ve kurumsal bir ilişkinin içinde olmadım...
Ne söylediysem, ne yazdıysam, neyin haberini yaptıysam, kalbimin ve ruhumun sezgileriyle, doğru bildiğim yönleri ve özellikleriyle yaptım, savundum...
Maalesef!!! birçok meslektaşım gibi “derin ve gizli kodlarım” yok...
"Devam sevgili Reha Muhtar!".. diyor ve olması gerektiği gibi olan gazeteciliğiyle Reha Muhtar'ı alkışlıyorum...
Peki böyle mi yapıyoruz?..
Hayır...
Hiç kırılmasınlar ama ne hâkimimiz, ne hakemimiz, ne hekimimiz ne gazetecimiz sadece vicdan + akıl ortaklığından oluşan seslerini dinliyorlar...
Hepsi mi?..
Hayır...
Çok azı...
Geneli ideolojisinin, cebinin ve kimileri de samimi olarak kalplerinin sesi ile karar veriyorlar, teşhis ve tedavi yapıp, yorumluyorlar...
Reha Muhtar; vicdan + akıl ortaklığından oluşan sesleri dinleyenlerden.
Bugünkü Vatan'da "Yaşasın Mısır!... Yaşasın Mursi!.." başlığı altında yayımlanan makalesinde bunu çok güzel anlatıyor da...
Bakın ne diyor:
Örneğin Türk medyasında ben kimin ne oluğunu, daha doğrusu ne olmadığını 30 yıl sonra yeni yeni öğreniyorum...
Hayır siyasi görüş olarak değil...
Siyasi görüşler önemli değil çünkü...
Siyasi görüş denilen şey bir kamuflaj aslında...
Mesele kimin neyi niye söylediği?..
Hangi merkezlerin etkisinde söylemiş olduğu?..
Hangi odaklarla içli dışlı ilişkiler ağı kurulmuş olduğu?..
Söylemlerin gerisinde yatan kodlar...
Bunlar teker teker deşifre olmaktalar...
Yani; benim az önce sözünü ettiğim "ideolojisinin, cebinin" etkisiyle yorum yapan, karar verenlerden söz ediyor...
Ve bir de nasıl olması gerektiğini kendisinden bir örnekle anlatıyor:
İtiraf ediyorum...
Hayatımın hiçbir döneminde, hiçbir güçle ilintili, bağlantılı, kodlu grupsal ve kurumsal bir ilişkinin içinde olmadım...
Ne söylediysem, ne yazdıysam, neyin haberini yaptıysam, kalbimin ve ruhumun sezgileriyle, doğru bildiğim yönleri ve özellikleriyle yaptım, savundum...
Maalesef!!! birçok meslektaşım gibi “derin ve gizli kodlarım” yok...
"Devam sevgili Reha Muhtar!".. diyor ve olması gerektiği gibi olan gazeteciliğiyle Reha Muhtar'ı alkışlıyorum...