MEDYA KÖŞESİ

Reha Muhtar başına gelen skandalı yazdı!

Bugün tüm belgeleriyle anlatacağım olay, 32 yıllık gazetecilik yaşamımda benim bile ağzımı bir karış açık bırakan "ibretlik" bir olaydır...

Reha Muhtar başına gelen skandalı yazdı!
GAZETECİLER.COM - Bugün tüm belgeleriyle anlatacağım olay, 32 yıllık gazetecilik yaşamımda benim bile ağzımı bir karış açık bırakan "ibretlik" bir olaydır...

Bu satırlar Vatan gazetesi yazarı Reha Muhtar'a ait. Muhtar başına gelen olayı tamamen yorumsuz yazmış köşesinde.

HAS Parti'nin üst üste iki defa 28 Şubat için yaptığı suç duyurusuyla birlikte garip bir şekilde suçlanan Muhtar, olan biteni bakın nasıl yazdı:

28 ŞUBATTA DARBECİLERLE BİRLİKTE SUÇ İŞLEMİŞİZ

"HAS Parti Ankara İl Başkanlığı 28 Şubat süreciyle ilgili "sorumluları hakkında bir suç duyurusunda" bulunacağını açıkladı...

1 Ocak 2012 tarihindeki suç duyurusu o zamanlar Sabah, Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde çalışan 7 üst düzey gazeteciyi kapsıyordu...

Dönemin askeri yetkilileri ve bazı sivil bürokratlarla birlikte anılan gazeteciler, duyuru belgesine göre "birlikte suç işlemişlerdi..."

HAS Parti'nin antetli kağıdına basılı belge, HAS Parti Ankara İl Başkanı Avukat Abdülhamit Gül imzası taşıyordu... 1 Ocak 2012 tarihiyle...

(...) 1 Ocak tarihinde, HAS Parti'nin "28 Şubat'la ilgili suçu birlikte işlemişlerdir" diyerek ağır suç isnadında bulunduğu gazeteciler konusu; fısıltı halinde gazeteciler arasında oradan oraya dolaşmaya başladı...

Öyle basitinden birşey değildi bu...

"Gazeteciler 28 Şubat'a yardımcı olup zemin hazırlamışlardır" gibi bir bildirim de değildi...

(...) Aradan 15 gün geçtikten sonra, inanması güç, insanın ağzını bir karış açıkta bırakacak acayip bir olay oldu...

Ne olmuştu kimler devreye girmişler, ya da "hangi yeni belgeler gelmiş!!!, veya hangi yeni belgeler!! de yok olmuştu" bilmiyorum...

Olaydan sadece 15 gün sonra 16 Ocak 2012'de, HAS Parti'nin, daha önce parasını ödemediği için davalık olduğum Genel Başkan Yardımcısı Şeref Malkoç, bu sefer Ankara değil, İstanbul İl Başkanı ve iki parti yöneticisiyle yeni bir suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı...

Artık eski duyurunun yerine mi yapıyordu, yoksa onu alıp bunu mu suç duyurusu olarak veriyorlardı o tarafına şimdilik girmeyelim...

Sonuçta olan şuydu:

Aynı parti aynı olayla ilgili sadece 15 gün arayla iki ayrı suç duyurusunda bulunduğunu söylüyordu...

Olabilir diyebilirsiniz...

Fakat olmayacak olan, daha doğrusu acayip derecede garip olan şuydu:

6 GAZETECİNİN İSMİ SİLİNDİ BİR REHA MUHTAR KALDI

Birinci suç duyurusundaki "suça ortak olan gazeteciler" gitmiş, ikinci suç duyurusunda "suça ortak 6 gazetecinin yerine, tek bir gazetecinin" ismi yardımcı olarak girmişti...

"6 kişinin yerine gelen tek gazeteci de bendim!!! Birileri sağolsun merhamet!!! etmiş adım suça ortak değil, yardımcı kişi diye konmuştu..."

Bir anda gazeteci sayısı yedi'den ikiye inerken, altı kişinin ismi uçmuş, bendenizin ismi numune niyetine yazılmıştı...

(...) Şimdi bir durup düşünelim...

"Altı gazeteciyi 28 Şubat sürecindeki suçları beraberce işlemekten, direkt iştirakten" sorumlu tutacaksınız 15 gün önce...

15 gün sonra bu isimler uçacak ve bir başka gazeteci bu kez suçu beraber işlemekten değil yardım etmekten oraya konacak...

28 ŞUBAT'TA  O ANDIÇ'I BİR BİZ YAYINLAMADIK BİR DE...

"28 Şubat günlerinde meşhur bir andıç çıkmıştı...

PKK'nın bir üst düzey yöneticisinin "Mehmet Ali Birand'la, Cengiz Çandar'ın Apo'dan para aldığı" şeklindeki aslında varolmayan ifadesi gazetelerde sayfa sayfa yer almıştı...

Maslak'ta bir benzincinin asma katında penceresi olmayan bir odada çalışıyordum... Arkadaşlar getirdiler haberi, gazetelerde yer almıştı, normali gazetelerden alıntılamaktı...

İçimden bir ses tuttu beni...

-"Girmeyelim arkadaşlar" demiştim; "Çok ağır bir iddia bu... O adamın doğru söylediğini bilemeyiz..."

Hatta bir arkadaşım "Abi haber iyi haberdi" gibisinden baktı yüzüme...

Beni izlenilirlikten etkilemeye çalışıyordu...

İçimden bir ses, tutmuştu beni...

"Yok vermeyelim" demiştim...

***

"SHOW haber merkezi o andıçı yayınlamayı" reddetmişti...

O günlerde bir tek SHOW bir de rahmetli kardeşim Ufuk Güldemir yayınlamamıştı o belgeyi... Kimseyle ast-üst, emir-komuta, siyasi rant-para-ikbal-kariyer gibi ilişkilere girmeyen vicdanıyla baş başa bir durumdu benimkisi...

Genelde bununla hiç ilişkisi olmayanlar, "beni vicdansız gösterebilmek için acı var acı" sloganını vicdansız yayıncılığın sembolü olarak kullanmaya çalışmışlardı...

Bütün gazeteler ellerindeydi o günlerde...

İstedikleri algıyı istedikleri hakkında yaratabiliyorlardı elbette... Belki hala öyle olacağını zannediyorlardır kim bilir?.."

 


ÇOK OKUNANLAR