MEDYA KÖŞESİ

Radikal'in sağ beki Hürriyet yazarlarına çaktı

Buradaki özel vakaı salt örneklik değeri bakımından seçtim. İsmi lazım değil, kişisel almayalım. Zamanımızın muteber bir cins ismidir, fırıldak. Gayrete devam!

Radikal'in sağ beki Hürriyet yazarlarına çaktı
GAZETECİLER.COM - Radikal'in sağ beki Akif Beki, Hürriyet'in 4 yazarıyla birlikte bir haberi analiz ettikleri pazar uygulamasını köşesinde önce övdü sonra darbe şakşakçılığından tutun fırıldaklık gibi suçlamalarla demediğini bırakmadı.

Beki, bugün kaleme aldığı Fırıldak neye denir? başlıklı yazsına "Marifet iltifata tabidir. Hürriyet Pazar'ın dört kalemlisini mesleğin geleceği adına kutluyorum; çok yaşasınlar, içten tebrikler, bravo!" diyerek başladı ve

Hürriyet Pazar'ın '4 Yüz' projesi bu açıdan her türlü takdiri hak ediyor. Enis Berberoğlu, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin ve Ahmet Hakan birlik olup, konuları 'enine boyuna irdelemek' üzere voltranı oluşturmuşlar. Her şeyden evvel, bu zehir dörtlünün gazeteciliği kurtarma çabasını sevdim. İlk iş olarak, 27 Nisan e-muhtırası ve meşhur Dolmabahçe görüşmesi dosyasını açtılar. Doğru yolda atılmış bir adım, helal olsun!

(...)
Saklı parça, arkeoloji çalışmasına dayanan bir tür 'hafıza kazıcı lügat' denemesiyle bulunabilir inancındayım. 'Çarşıdan aldım bir tane, eve getirdim binbir tane; bilin bakalım bu fırıldak nedir' tadında bir kazıyla mesela. Buyurun başlayalım.

Döneklik, her eli kalem tutanın meşru hakkıdır. Fikrinden zikrinden zaman içinde cayabilir, bir zamanlar 'Hak' bildiği yoldan dönebilir insan. Sonra bir daha, bir daha ricat edebilir. Malum olduğu üzere, aslına rücu edene ekseriyetle mürteci deniyor; her seferinde mabadını başka cepheye vereneyse dönek. Ne gerici ne dönektir; tabiri mazur görün, fırıldak daha başka. Şöyle bir şey:

27 Nisan'da, ellerini coşkuyla çırparak kıbleyi askere çevirirken pervasızdır: "Ne yani? Sivil siyaset sorumlu davranmayacak, iktidarıyla muhalefetiyle ülkeyi darboğaza sokacak, oluşan zemin üzerine 'muhtıra' gelecek... Ve bize de sadece ve sadece 'Muhtıraya karşıyız' demek mi düşecek? 'Muhtıraya karşıyız' diyeceğiz ve ötesini söylemeyecek miyiz?..."

Darbe şakşakçılığı utanılacak bir şakaya dönünce, müdafaaya çekilip yüzsüzlüğe vurur kendini: "27 Nisan muhtırasına destek çıktığı iddia edilen köşe yazarı, neden meşruiyetini yitirmiş olsun ki?.. Eğer 27 Nisan muhtırasına destek çıkan bir köşe yazarı 'yazarlık meşruiyeti'ni yitirmiş oluyorsa, o muhtırayı kaleme alan generale madalya takan ve generalin altına süper lüks otomobil çeken Başbakan'ın durumu ne olur?.."

Darbeci askerler yerine seçilmiş siyasetçilere güzelleme yapmak revaçtayken, o agresif pişkinlikten çıkıp mahcup bir yaltakçılığa geçer: "28 Şubat'ın tokadını yemişlerdi, 27 Nisan gecesi muhafazakâr kanaat önderleri bir parça ürkekti. Askerden gelen bu meydan okuma karşısında Tayyip Erdoğan ne yapacaktı?.. 'Aynı endişeleri biz de paylaşıyoruz' türünden masallar okuyarak teslim bayrağını çekecek miydi? Başbakan'ın çevresinden 'muhtıra gecesi' gelen ilk işaretler, pek de dik durulmayacağı yönündeydi. Mesela dönemin Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki, o gece yakın bulduğu bazı isimleri arayıp, 'Bildiriye muhtıra demeyelim' diyordu. Fakat çok geç olmadan anlaşıldı ki, hükümetin politikası farklıydı. Muhtıranın üzerine yatılmayacaktı. 28 Şubat'ta Erbakan'ın yapamadığını, 27 Nisan'da Tayyip Erdoğan yaptı, muhtırayı elinin tersiye itti..."

Buradaki özel vakaı salt örneklik değeri bakımından seçtim. İsmi lazım değil, kişisel almayalım. Zamanımızın muteber bir cins ismidir, fırıldak. Gayrete devam!

Akif Beki'nin yazısının tamamını okuyabilirsiniz.