Polemikçi yazarlar gizli işsiz!
Ece Temelkuran polemiğe girmiyorum çünkü "Ben bu dünyaya hikaye anlatmak için geldim. Onu öyle çarçur edemem. Kendime ihanet etmiş olurum" diyor...
Köşe yazıyorsunuz. Köşeler artık yazarların birbiriyle kavgasına arena oluyor açıkçası. Siz bunu köşenizden nasıl izliyorsunuz?
Gizli işsizlik gibi değerlendiriyorum. Ben bu dünyaya hikaye anlatmak için geldim. Onu öyle çarçur edemem. Kendime ihanet etmiş olurum. Kendine ihanet cezasız kalmaz, o cezadan da korkarım. Artık Türkiye'de gazeteciliğin tadı kaldığını düşünmüyorum.
Bunun roman yazmakla bir ilgisi var mı, o tatmin noktasını yakaladıktan sonra gazetecilik tadını kaybetmiş olabilir mi?
Roman yazmakla ilgili tabii. Bir hikayenin ne kadar çok insanı bir araya getirebildiğini gördükten sonra gazetecilik ve Türkiye'deki ağır kamplaşmanın bizi ne kadar azalttığını anladım.
Neyi azaltıyor?
İlişkileri, dostlukları ve iyiliği azaltıyor. Bırakabilirim bile.
Öyle mi, bırakabilir misiniz gerçekten?
Bunu düşündüğüm zamanlar oluyor. Sonra hayatımın önemli bir parçası olduğunu düşünüyorum.
Neden peki, gazeteciliği bırakanlar apoletlerinden ayrılan askerler gibi mi oluyor, ego mu giriyor devreye?
Gazeteciliğin öyle bir illüzyonu var. Avukatım ama gazetecilikten başka iş yapmayı denemedim bile. O kadar içime işlemiş bir şey ama roman yazarken de bir tür gazetecilik yapıyorsunuz.
Kimse size "Bunu yazma" dedi mi?
Evet bir kez... Ama kim olduğunu söylemeyeceğim. Çünkü vaktiyle yazmadığım şeyleri bugün söylemek bana çok ayıp geliyor. Madem öyle, söyleseydin zamanında kardeşim!
Sırrı Süreyya Önder geçtiğimiz günlerde bir yazı yazdı ve Ertuğrul Özkök'e "Biz ekmeksiz kaldığımızda, sofrasına bizim için fazladan bir tabak koyabilecek yüzlerce yoksul hane buluruz. Siz ekmeksiz kaldığınızda, ikram edilecek bir bardak çay bulamazsınız" dedi. Siz ekmeksiz kaldığınızda ne olur?
Bugün bana bir şey olsa, buna güvenerek bir şey yapmıyorum ama çöp toplayıcıları, işten atılmış insanlar, şiddete uğramış kadınlar, Kürt çocuklar benim yanımda olur biliyorum.