RÖPORTAJ

PKK'nın 'şahin'inden 'Çekiliyoruz' açıklaması

Vatan gazetesinin yazarı Ruşen Çakır'a Irak'ta konuşan Kalkan, bir yandan örgüt içi birlik mesajları verdi, diğer yandan da "sorunlar çözüldü, Çekiliyoruz" açıklaması yaptı

PKK'nın 'şahin'inden 'Çekiliyoruz' açıklaması
GAZETECİLER.COM - PKK'nın kurucularından olan ancak Türk kimliğiyle öne çıkan, örgütün teorisyenlerinden olduğu bilinen Duran Kalkan belki de ilk kez Türkiye medyasına ayrıntılı bir röportaj verdi. Vatan gazetesinin yazarı Ruşen Çakır'a Irak'ta konuşan Kalkan, bir yandan örgüt içi birlik mesajları verdi, diğer yandan da "sorunlar çözüldü, Çekiliyoruz" açıklaması yaptı.

İşte Vatan gazetesinin bugün manşetinde yer alan ve Ruşen Çakır'ın da kişisel blogunda tamamını yayınladığı o röportajdan satır başları:

Deneme

DURAN KALKAN'I KARŞIMIZDA GÖRÜNCE

"Önceki gün Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Türkiye sınırına yakın bir yerde, Duhok şehrinin Amedi bölgesindeki bir PKK üssünde örgüt adına bizimle görüşecek isimleri beklerken foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör ile bazı tahminler yaptık ama çadıra giren kişiyi göründe epey şaşırdık. Karşımızda, Türk medyasına hiç konuşmamış olmasıyla bilinen KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan vardı. Kalkan’ın yanında PKK’nın en üst düzey kadın yöneticilerinden, YJA Star adı silahlı kadın birliklerinin başındaki Delal Amed de vardı.


PKK’nın ilk kurucularından biri olan Kalkan aslen Türk. Örgütün teorisyeni olarak bilinen ve “şahin” kanadının önde gelen isimlerinden biri olarak görülen Kalkan’ın bize söylediklerinden, yarın Kandil’de, muhtemelen Murat Karayılan tarafından yapılacak basın toplantısında PKK güçlerinin Türkiye’den çekilmesinin startının verileceği anlaşılıyor:

SORUNLAR AŞILDI

Geri çekilme noktasında herhangi bir sorun yok değil mi?
Kalkan:
Yoktur, bizden yana ciddi sorun olacak bir durum yok. Fakat tabii ki koşulların oluşması, pratikleşmesi gerekiyor. Çekilme bir saatlik, bir günlük iş değil.

Daha önce “yasal güvence” gibi talepler vardı. Bu tür sorunlar bitti mi?
Kalkan:
Önemli ölçüde bittiği kanaatindeyim. Ama bu konudaki açıklamayı birkaç gün içinde yönetimimiz yapacak. Sanmıyorum ki sorun olsun. Fakat yönetimimizin bazı görüşleri, önerileri, talepleri olabilir.

Siz Öcalan’ın son mektubunu görmüş olmalısınız. Sizi tatmin etti mi?
Kalkan:
Gördüm, evet tatmin etti.

Son dönemde sizin de dahil olduğu üst düzey yöneticilerin yaptıkları açıklamalarda hep bazı tereddütler vardı, anlaşılan bunlar kalmamış.
Kalkan:
Evet, kalmadı. Aslında bizim o açıklamalarımız gerillanın ikna edilmesine dönüktü. Yıllardır oluşmuş bir sistem, bir çalışma ve mücadele var. İnsanlar oralara kolay gitmemişler, bışa gitmemişler, bir amaç uğruna gitmişler. Bunu tersine çevirmek bir anda, öyle kolay olacak bir iş değil. Bir de anlamaları gerekiyor. Salt kuru bir emirle de olmuyor. Askerdirler tabii ama bir amaç uğruna mücadele ediyorlar, yani mecburi askerlik yapmıyorlar. İknaları bu bakımdan önemli. Onları ancak Önder Abdullah Öcalan ikna edebilirdi. Bu nedenle biz “İmralı’dan daha çok çağrı, mesaj gelmeli” dedik; bunlar yerine geliyor.

MÜCADELE SÜRÜYOR, GERİ ÇEKİLME DE BİR PARÇASI

Sonuçta gerillayı ikna konusunu aşmışa benziyorsunuz...
Kalkan:
Başlangıç açısından öyle. Tümü ne olur, o sürece bağlı.

Süreç başladığından bu yana dağdakiler ne tür beklenti ve kaygılar dile getirdiler?
Delal Amed:
Bu yıl yeni bir hamle süreci başlayacaktı. Bütün hazırlıklar, motivasyon buna dönüktü. Çok kararlıydılar, ama yeni süreçle birlikte en çok Önderlik’in (Öcalan) durumunu dile getirdiler. O konuda somut adımlar bekliyorlar. Ayrıca Kürt sorununun çözümü açısından hükümetten somut adımlar görmek istiyorlar. Bir de tabii, geçmişte atmış olduğumuz çok sayıda adıma hükümetlerden karşılık gelmemiş olmasının yarattığı kaygılar var. Sürece “her şey bitti” diye bakmıyoruz. Mücadelemiz sürecek, geri çekilme de bu mücadelenin bir parçası. Bu noktada güçlerimizi ikna etmeye çalışıyoruz.

Bir ara “acaba hükümet geri çekilme ile zaman mı kazanmak istiyor” diye özetlenebilecek bazı kaygılar dile getiriyordunuz. Öcalan’ın son mektubuyla bu da bitti mi?
Kalkan:
Yönetim olarak bu konuyu enine boyuna tartıştık. Böyle bir anlaşma olmadığını, durumun siyasi süreç değerlendirmesinden kaynaklandığını, bizim bir görüş ve strateji belirleyerek kendi gücümüzle mücadele edip birtakım şeyleri değiştirmemiz gerektiğini anladık. İmralı’dan bize gelen mesaj, verilen bilgiler bu temeldedir. Artık şunu biliyoruz: Birileri bize hazır bir şeyler vermeyecek, bizler mücadele yöntemini değiştirerek mücadele edeceğiz ve kazanacağımıza da inanıyoruz.

HÜKÜMETİN NET BİR PROJESİ YOK AMA...

Anladığım kadarıyla “hükümetin çok net bir çözüm projesi olmasa bile, biz bu süreçte, yeni yöntemlerle bir çözüm çıkartabiliriz” diyorsunuz.
Kalkan:
Doğrudur. Açık söyleyeyim: net bir proje göremiyoruz. Hiç yok da değil, bazı söylemler var, fakat çok kopuk birbirinden ve muğlak. Fakat biz buna rağmen, kendi kararımızla yapıyoruz. Çünkü herşeyin önü açılsın istiyoruz. Sanki herşeyin önünü PKK tkıyormuş, engel oluyormuş gibi bir hava yaratılmak istendi. Şimdi zaten değildik ama onlara göre de engel olmaktan çıkıyoruz ama tabii ki bir kenara çekilmiyoruz. Bu süreç de yeni başlayan bir mücadele süreci. Bu sürecin koşullarına uygun davranıp sonuç alamacağımıza, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacağımıza inanıyoruz.

Ama bu süreçte elinizde silah olmayacak...
Kalkan: 
Olmayacak tabii ki. Risklidir, bir mücadeleye başladığınızda sonuç garanti değildir ama koşulların bizden yana olduğu kanaatindeyim.

Öcalan’ın Newroz mektubunda Türkiye’nin demokratikleşmesine ek olarak bir bölgesel vizyon vardı. Onun söyledikleriyle AKP hükümetinin vizyonları örtüşüyor mu?
Kalkan:
Örtüşmedi, mevcut haliyle de örtüşmez. Hükümetin bölgeye yönelik çabaları sonuç vermedi. Ne Mısır’da, ne Libya’da, ne Irak ve İran’da sonuç vermedi. En son Suriye politikasında da yanlış yaptıklarını kendileri de görüyor. Aslında olmaz değildi fakat o yaklaşımla olmazdı. Kendi Kürdünü, Kürt sorununu reddederek, Kürt sorununu çözüp demokratikleşmiş bir Türkiye hedefini gözetmeyerek o politika uygulanamazdı. Demokratik bir içerikten yoksun olduğu için AKP’nin o politikası başarılı olamadı. Ama demokratik boyut gelişirse, demokratik güçlerin katkısı olursa AKP yapabilir. Biz daha çok o güçlere güveniyoruz.

ÇEKİLME SONBAHAR'DAN ÖNCE BAŞLAMAZ

Murat Karayılan çekilmenin sonbaharı bulabileceğini söylemişti. O kadar zaman alır mı?
Delal Amed:
Alır tabii, fazlasıyla alır. Belli hazırlıklar lazım. Sonuçta biz nasıl girdiysek öyle çıkacağız. Güvenlik tedbirlerinin alınması gerekir ki bunu kendimiz sağlayacağız, kimseden öyle bir beklentimiz yok. Bir de güçlerimiz sayıca çok, yani zaman alır.

Ama startın verilmesi zaman almaz herhalde. Yakınlardaki güçlerin çekilmesi de başlar...
Amed:
Evet başlar. Başlatmada sorun yok ama hepsinin çekilmesi zaman alır.
Kalkan: Dağlar hep kardır. Karlar eriyince her dere bir çay olacak. Onları geçmek bu mevsimde çok zordur. Haziran ortasına kadar birçok suyu geçmek imkansız. Ayrıca Karadeniz’den bir birim yola çıksa Dersim’e 3 ayda gelir. Dersim’den buraya da yürüse 3 ay.

Madem devletle anlaşmalı bir çekilme yaşanacak, herkesin girdikleri gibi çıkması gerekmeyebilir. Belli noktalarda toplanıp, kamuoyunun bilgisi olmadan karayoluyla gidebilirler.
Kalkan:
Böyle bir şey bizim için gerekli değil. Doğru da bulmayız. Öyle bir anlaşma yok. Önder Apo’nun BDP, Avrupa ve bizimle yürüttüğü tartışmalardan sonra aldığı karar temelinde çekiliyoruz. Tabii bunun devlet yetkilileriyle İmralı’da yapılan görüşmelerle bağı var. En önemlisi Başbakan’ın da defalarca söylediği gibi “silahlar sussun, fikirler, siyaset konuşsun!” Birisi bunu söylerse biz PKK olarak, çizgimiz gereği buna evet deriz. Karşıdaki güç siyasi mücadelenin önünü açarsa PKK bunu reddedemez. Redderse kendisine ters düşer ve kaybeder. Örneğin 14 Nisan 2009’da başlayan KCK operasyonları olmasaydı süreç böyle gelişmezdi. Deniyor ki “siyaset yapsınlar.” Siyasetçi hapistedir, bu ortamda kim siyaset yapabilir?

AKİL İNSANLAR YETERSİZ, TEK YANLI, ZAYIF AMA ÖNEMSİYORUZ

Akil insanların faaliyetlerine ne diyorsunuz?
Kalkan:
Öncelikle en az yarısı kadınlardan oluşmalıydı. İçeriği yetersiz, oluşumu zayıf, bileşimi bize göre tekyanlı kaldı, planlaması az, ama bütün bunlara rağmen 67 insan İstanbul’dan Şemdinli’ye kadar gitmişler, halkla tartışıyorlar. Belki de ilk defa basın ve siyasi partiler dışında toplumda bu sorunlar tartışılıyor. Bunu çok önemsiyorum. Bu sürse, engel konulmasa, daha da geliştirilse eksiklikler giderilebilir. Toplum doğruyu bulur.

Esas sürecin geri çekilmeden sonra başlayacağını çok dile getirdiniz. Burada sizi beklerken sohbet ederken birisi “demir kapı geri çekilmedir” dedi.
Kalkan:
Sorunların siyasi çözümünde savaş tabii ki sorun oluşturuyor. Ama sadece bizim güçlerimiz sorun oluşturmuyor. Devletin bölgede çok daha fazla gücü var. Bizim çekilmemiz, bu bölgenin tümüyle savaş gücünden arınmasını ifade etmeli. O zaman siyaset öne çıkabilir, toplumun değişik kesimleri görüşlerini daha rahat, özgürce ifade edebilir. Bu anlamda geri çekilme önemli ama esas olan siyasi çözüm, siyasi iradenin atacağı adımdır. Geri çekilme başladığında o zemin oluşacak ve onun üzerinden siyasetin işlemeye başlaması lazım. Türkiye’nin sorunlarını ertelemeye tahammülü yok. Hızlı hareket edilmesi lazım.

PKK İLE ÇATIŞARAK DEĞİL ONUNLA UZLAŞARAK KAZANABİLİRLER

Size ve Cemil Bayık’a PKK içinde “şahinlik” atfediliyor. Bu doğru mu?
Kalkan:
(Delal Amed’e dönerek) Şahinler HPG’dir (PKK’nın silahlı gücü). PKK’yi ister silahla, ister ideolojik/politik yollarla tasfiye etmek isteyenler hem zaman, hem güçlerini boşuna harcarlar. Ama PKK’yi anlayarak, onunla uzlaşarak çok şey kazanabirler. Biz buna açığız, esnek bir partiyiz. Biz bir partiyiz, bir birliğimiz var fakat bu parti insanlardan oluşuyor. Mesela Önder Apo’nun düşünce ve kavrayış gücüyle benimkisi kesinlikle bir değildir. Kendisini 40 yıldır tanıyorum. O büyük düşünce gücü olmasaydı bu kadar şey gelişmezdi. Aramızda farklılıklar var tabii ki. Herkes bilinçli bir şekilde bir amaç için katılmış. Ama bizde sistem oluştu, oturup tartışıyoruz. Resmi toplantılarda tartışma özgürlüğü tamdır. Sonunda bir karar çıktığında onu kabul edip uygulamak önemlidir. Görüşlerimiz birbirine yakındır ama herşeyde yüzde 100 aynı değiliz.

Bana göre özellikle kritik dönemlerde mesela Murat Karayılan Türk basınına ılımlı mesajlar veriyor, yani “iyi polis” oluyor; mesela siz veya Cemil Bayık da Kürt basınına “devrimci halk savaşı” gibi konuları öne çıkartıp sert mesajlar veriyorsunuz, yani “kötü polis” oluyorsunuz.
Kalkan:
Görev gereği de olabilir. Bizlerin hangi görevleri yürüttüğünü bilmek lazım. Birçok örgüt ve partide bu tür görev paylaşımları vardır, bizde neden olmasın?

Hep birlikte verdiğiniz o fotoğraf birlik içinde olduğunuzu göstermek için miydi?
Kalkan:
Öyle çok fotoğraf var ama basına vermiyorduk. Bu süreç gelişince ve heyet olunca basına verildi. Bundan bir ay önce bütün arkadaşların olduğu toplantılar yaptık.

Şu anda süreç hakkında üst yönetimde hiçbir sorun yok diyebiliyor musunuz?
Kalkan:
Üst yönetimimizde yoktur. Bazı tartışmalar oluyor ama şimdiye kadar karar almada hiçbir sorun yaşamadık. Görüşlerimizi ortak oluşturduk. Önder Apo’ya da aktardık. Fakat çekilme konusu tartışılıyor. Sadece yönetim çekilmiyor. Orta kademe komuta, savaşçı güç süreci anlamakta biraz zorlanıyor. Bilinç düzeyleri ve tecrübeleri bir yana heyecanlılar da. Duygu ve tepkiyle hareket edebiliyorlar. “Örgüt ne derse yaparız ama niye böyle oldu?” diye soruyor, anlamak istiyorlar. Bir de “gerçekten Önder Apo böyle söylüyor mu? O zaman biz görmek istiyoruz” diyenler de vardı.

ÖCALAN'IN HİTAP ETME İMKANI YARATILMALI

Burdan bir arıza çıkabilir mi?
Kalkan:
Eğer çekilme başladıktan sonra Önder Apo’nun önü açılır, daha etkili hitap etme imkanları artarsa çıkmaz. Çıksa da ciddi bir sorun olmaz. Eğer Önder Apo’nun gerillaya hitap etme imkanı olmazsa biz bu gücü yönetim olarak çekemeyiz. Çekilme başlayacak ama herkes bu süreçte bir şeyleri görmek isteyecek. Önder Apo’nun örgüte doğrudan hitap etme imkanları geliştirilirse, Meclis’in siyaseti demokratikleştirme çalışmaları gelişirse sorun kalmaz.

Süreç sorunsuz ilerlerse sonunda ne olacak?
Kalkan:
Eğer karşılıklı adımlar atılırsa hızla sonuç alınabilir. Sonuçta şu olacak: Türkiye’nin mevcut durumunda köklü siyasi değişiklikler olacak. Yeni anayasa Kürtleri ve diğer azınlıkları inkar eden, tekçi bir anayasa olarak mı kalacak yoksa çoğulcu mu olacak? Ardından buna uygun yasal düzenlemeler tabii ki. Kürt sorunu hem çok zor, hem çok kolay bir sorun. Yeter ki çoğulcu bir zihniyet olsun.
ÇOK OKUNANLAR