MEDYA KÖŞESİ

Perihan Mağden 'köşeci'liğe hızlı döndü!

Taraf gazetesindeki ilk yazısında Perihan Mağden "Bu da geçer ya hu" diyerek döndü...

Perihan Mağden 'köşeci'liğe hızlı döndü!
GAZETECİLER.COM - "Masanın başına oturdum –hâlihazırda iki karalama (ufak lekeler) dahi yaptığım gibi, ilk cümlem olan bu ilk cümleyi kaleme alıyorum."

Taraf
gazetesinin son transferi olan Perihan Mağden ilk yazısını yazdı. Hem de ne yazı... İşte o yazıdan çarpıcı bir bölüm:


Köşeden üçüncü kez gittiğimde (hani Radikal'deki o meşum köşe) bir daha harbiden dönmem diye gittim.

Epey bir zaman da "kanı temiz" dolaştım. Gazete okumadım, televizyonda haber seyretmedim.

Derken (ilk "kanı bitlenme" hadisem o'dur) Show Ana Haber'de Kozmik Oda'nın basılmasını izledim. Savcıyı, hâkimi kapıda bekletmeler, ondan önce Askeriye'nin kapılarından içeri sokmamalar, büyük bir azimle anca geceyarısı Türk Adaleti'nin Kozmik Oda'nın –inatla her birimize kapalı tutulan– kapılarından içeri girmesi –Girebilmesi!

Kozmik Oda'nın kapılarından savcının, hâkimin girmesinden ÇOK KISA BİR SÜRE sonra Ertuğrul Özkök'ün, hani Ankara'dan gelip de, "Türkiye Türklerindir" gastesinin başına ham çökeleklenip yıllarca cümlemize Medya'nın En Kirli/ Pis Dönemini yaşatan "şahsın" EN NİHAYET "genel yayın" bilmemneliğinden alınması–

İşte, Özkök'ün genel yayın bilmemneliğinin sona erdiği gün, ilk şiddetli kaşıntımı yaşadım "Burdan Ergenekon'un dibine kadar yolun var" başlıklı bir yazı yazmamak için.

Ama tuttum kendimi. Bir nevi "vampirlik" de köşecilik benim indimde: Nefsine hâkim olman lâzım.

Tuttum. Hayatıma devam ettim.

Ve fakat tut tut; nereye kadar?

Taraf'ta toplam altı yazı yazdım. Üç'ün iki katı. En azından Şubat 2012'ye kadar da (yani köşeyi bırakalı TAM ÜÇ YILI doldurana kadar) yazmamaya kararlıydım. Ama üç yıla üç ay kala, ayın üçünde başlamak varmış!

Ben yüzde 18 obsessif kompülsif, yüzde altı kadar da otistik biriyim.

"İş başa düştü!" ruhuna esir düştüm. Bu "baş" çok mühim diye algıladığımdan değil, lütfen yanlış anlamayın.

(...) Yanlış Etiketleme bağımlılarına, sağ gösterip sol vurup kendini ennn kurnaz zannetmelere, kıçımı dayadım çok satıyorum atarım tutarım her türlü mevzu fırıldaklığında bir numarayım iffetsiz güvenine–

Ben öfkeli biriyim. Hiçbir açılış davetiyesini, kokteyl ortamını kaybetme korkum da yok.

Bir arkadaşımın tasvir ettiği gibi, mağdur edildiğimde, ya da birilerinin mağduriyetini içimde hissettiğimde; maalesef mevzulara öyle bir girişiyorum ki–

Karşımdaki en şerefsiz alçağın dahi "Mağdur edildim! Beni mağdur etti! Saldırdı! Saydırdı!" demesine müsait ortamı sağlıyorum.

Tamamdır. Biliyorum.

Bütün bu kusurlarım yüzünden, Saint Augustine'e inancımdan (Ne demiş? "Make me a good man. But not yet") gittim.

Bütün bu kusurlarımla dönüyorum.

Kusursuzlar harbiden sinirlerini beni okuyup okuyup bozmasınlar. Kibarca, rica ediyorum.

O kadar çok Kusursuz var ki hizmetlerinde.

Ben defolular, içi içine sığmayanlar, dangalaklığın bu kadarına! diye saydıranlar, kabına zor sığanlar, her şeyin adlı adınca anılmasına hasret duyanlar, ağız dolusu küfretmemek için kendini zor tutanlar–

"Bu da geçer Ya Hu!" diye başlıyorum.