Pelin Batu o ayrılığı nasıl fırsata çeviriyor
Habertürk ekranlarında 'Tarihin Arka Odası' programında, geçen haftalarda 'anadil' tartışmasından dolayı programdan ayrılan Pelin Batu, hayatında ertelediği şeyler için bir fırsat olarak bakıyor.
Habertürk ekranlarında Murat Bardakçı, Erhan Afyoncu ve Pelin Batu'nun sunuculuğunu yaptığı 'Tarihin Arka Odası' programında, geçen haftalarda 'anadil' tartışmasından dolayı programdan ayrılan Pelin Batu, hayatında ertelediği şeyler için bir fırsat olarak bakıyor.
Batu programından ayrılışını Focushaber'e anlattı. Batu verdiği demeçte ilginç ayrıntılara yer verdi. İşte Pelin Batu'nun o röportajından ana başlıklar...
Tarihin Arka Odası'ndan ayrılma sebebiniz neydi? Programda olan şeyler sizi bu kararı almanızda etkiledi mi?
Etkiledi tabii ki. Ben orada hiç kimsenin rol yapmadığını söylüyorum herkese. Bazen o kadar tartışmalarımız ve oradaki olup bitenler tiyatral kaçıyor ki insanlara, sanki böyle hepimizin bir rolü var ve hepimiz belli karakterlere bürünmüşüz.
'ŞOV MU YAPIYORSUNUZ' TARTIŞMASI SIKTI
Tarihin arka odasını seyredenler ve benim bazı arkadaşlarım, beni tanıyan insanlar bile bazen şöyle sorar olmuşlardı. "Siz orada bir şov, rol mü yapıyorsunuz?" Çünkü orada hakikaten bazı tartışmalar çok sertleşebiliyordu. Öyle farklı bakış açıları söyleniyordu ki, sanki üçümüz de ayrı karaktere bürünmüşüz ve orada neredeyse rol yapıyoruz gibi ama hakikaten hepimiz orada olduğumuz gibiydik. Hiçbir zaman öncesinden planlı, programlı bir şey de olmuyordu. Şunu konuşalım, bunu yapalım diye değil, hep spontane gelişiyordu. Ve bence programın iyi taraflarından bir tanesi de oydu. Gel gör ki, bazen insanın idealleri, düşünceleri, dünyaya bakış açıları hakikaten farklı olabiliyor. Bunları güzel güzel konuşmak yerine hakikaten çok duygusallaşabiliyorsunuz.
Konumuzun anadil meselesiyle, Arnavutlarla, Çerkezlerle vesaire ile hiç alakası yoktu. Ama gelen mailler tartışmayı o tarafa sürükledi. Ve bence tartışmanın kıvamı baya bir koyulaştı. O açıdan da ben yayını terk ettim.
İKİ PROGRAMDA BİR POLEMİK OLUYORDU
Siz de söylediniz, yakın arkadaşlarınız ve çevreniz sizin aslında programda sergilenen karakter gibi olmadığınızı ifade etmişler.
Sorun şu ki, o bir televizyon programı. Benim mesela hangi konularda nasıl hissettiğimi herkes biliyor. Hiçbir zaman ben düşüncelerimi, felsefemi, politik görüşümü saklamadım. Ama dozajından dolayı bütün bunların şovun bir parçası olabileceğini düşünebiliyorlardı insanlar. Çünkü gerçekten her iki programda bir ya nükleer santrallerle ilgili ya hükümetin bir politikası ilgili vs. polemik oluyordu.
AYRILIĞIN ZAMANLAMASI İYİYDİ
Programda Murat Bardakçı’nın size karşı sürekli bir müdahalesi söz konusuydu. Sürekli sözünüz kesiliyordu. Fikirleriniz değer görmüyor muydu ve bu sizi nasıl etkiledi?
Bana kimi gazeteciler “çok fevri davranmadınız mı, niye pat diye terk ettiniz?” ya da “neden ayrıldınız?” dedi. Ama ben hep şunu düşünüyorum. Hakikaten her şeyin yeri ve zamanı var. Bir televizyon programında 1,5-2 seneye yakın görev aldım. Zamanlaması iyiydi, kendi açımdan. İkincisi demin de bahsettiğim gibi o şunu dedi, bu bunu dedi falan filan konuşmak bana çok tuhaf geliyor. Çünkü zaten ayrılmışım, ne gerek var bunu uzatmaya. Onlara başarılar dilerim ve mutluluklar dilerim. Benim için bitti.
Gerçekten 30 ayrı iş ile uğraşıyorum ve oradan oraya koşturuyorum. Ve ben sürekli kendimi kandırıyordum, programdayken haftada 1 gün çalışıyorum diyordum ama o haftada hiçbir gün olmuyordu. Her programdan önce kütüphaneye gidiyordum, kitaplar alıyordum, çalışıyordum. İki, üç günümü onları okuyarak, not tutarak geçiriyordum ve keyif de alıyordum bu arada. Şikayet etmiyorum ama haftada bir günlük bir şey olmadığı aşikar. İkincisi Cumartesi, Pazar sabaha kadar stüdyodayız, fiziksel olarak düşünün bir de o yorgunluğu. Gece giriyorsunuz, Pazar sabahı çıkıyorsunuz ve Pazar günü böyle bir hayalet gibi geçiyordu zaten. Pazartesi günleri Habertürk’ün tarih dergisine yazılar yazıyordum.
"TEZİMİ YAZMAYI ARTIK ERTELEMEYECEĞİM"
Velhasıl kelam, ben bir taraftan tiyatro, sinema, bir taraftan tezim ve doktoram, bir taraftan yaptığım bin ayrı iş, bir taraftan şiir kitabım, bir taraftan piyano vesaire ve darmadağın ve bin bir parçaya ayrılmıştım. Dolayısıyla belki bu son programdan ayrılma kararı verdikten sonra kendi kendime şöyle dedim, “Ehemmiyet verdiğim ama sürekli nasıl olsa yaparım dediğim şeylerin yapmanın tam da zamanı geldi." Hatta geciktim bile. Ve suçluluk duygusundan çok yoruldum. Ben bir şeyi bitirmeden inanılmaz huzursuz olan bir insanım. Ve 1,5-2 senedir tezimi sürekli erteliyorum. Çünkü sürekli diyorum ki, ‘Nasıl olsa yazarım.' Bir şeye tam konsantre olmadan bitmiyor.