Özkök / Mahcupyan tarz kardeşliği...
Bir devlet adamını sevmemek ondan söz ederken ille de aşağılayıcı ifadeler kullanmayı mı gerektiriyor?..
ADNAN BERK OKAN
Düşünce renkliliği, düşünce farklılığı ve tabii bu ikisini değerli kılan düşünce özgürlüğü…
Bu sabah (18.07.2012) ve ’ın makalelerini okuduktan sonra düşündüm de;
Düşüncelerin renkliliği, farklılığı sadece düşünce özgürlüğüyle değer kazanmıyor...
Düşüncelerin “ifade” edilme biçimi de önemli…
Meselâ; Ertuğrul Özkök, Kuzey Kore’nin 27 yaşındaki despot lideriyle ilgili düşüncelerini aktarırken öyle sıfatlar kullanıyor ki;
karşı karşıya olsalar ve birileri Özkök’ün kendisiyle ilgili yakıştırmalarını tercüme etse; (Ertuğrul’un deyimiyle) “şabalak ve tombalak” delikanlı gençliğin de vereceği enerji ile mutlaka kaba kuvvet kullanır…
Diğer tarafta Etyen Mahcupyan “Kemalizm”i eleştiriyor…
Kendi sağlığında her zaman reddettiği “izm” yüzünden Mustafa Kemal Atatürk öyle bir yeriliyor ki; sanırsınız sözü edilen kişi Mahcupyan’ın da (mutlaka) vatandaşı olmaktan onur duyduğu şu genç cumhuriyetin, kurucusu değil…
“Peki ama ya demokrasi?” diye soracak olursanız; Sadri Alışık merhumun bir filminde açlıktan guruldayan midesini susturmak için;
“sus ya sus; var da yemiyor muyuz mu?” diye sitem etmesi gibi…
Yahu!..
O dönemde bütün komşularımız ve dünya demokrattı da bir Türkiye mi kuramamıştı demokrasiyi?..
Yani…
Anlayamadığım şu…
Bir devlet adamını sevmemek ondan söz ederken ille de aşağılayıcı ifadeler kullanmayı mı gerektiriyor?..
Neyse…
Her iki yazar arasındaki bir farka dikkat çekmek istiyorum yine de…
Ertuğrul’un Kore Devlet Başkanı’nı eleştirirken kullandığı jargon Eşrefpaşa kokarken; Etyen Mahcupyan’ın dili aristokrat…
Ve bir de;
Ertuğrul Kore Devlet Başkanı’nı eleştirirken nasıl ki kendi içine dönük eleştiri yapamıyorsa; Mahcupyan da aksine o kadar içe dönük eleştiriye hazır…
Ne diyeyim?..
Birincisi sit-comcu pop sosyolog; diğeri ağırbaşlı klâsik feylesof mu?..
[email protected]
Düşünce renkliliği, düşünce farklılığı ve tabii bu ikisini değerli kılan düşünce özgürlüğü…
Bu sabah (18.07.2012) ve ’ın makalelerini okuduktan sonra düşündüm de;
Düşüncelerin renkliliği, farklılığı sadece düşünce özgürlüğüyle değer kazanmıyor...
Düşüncelerin “ifade” edilme biçimi de önemli…
Meselâ; Ertuğrul Özkök, Kuzey Kore’nin 27 yaşındaki despot lideriyle ilgili düşüncelerini aktarırken öyle sıfatlar kullanıyor ki;
karşı karşıya olsalar ve birileri Özkök’ün kendisiyle ilgili yakıştırmalarını tercüme etse; (Ertuğrul’un deyimiyle) “şabalak ve tombalak” delikanlı gençliğin de vereceği enerji ile mutlaka kaba kuvvet kullanır…
Diğer tarafta Etyen Mahcupyan “Kemalizm”i eleştiriyor…
Kendi sağlığında her zaman reddettiği “izm” yüzünden Mustafa Kemal Atatürk öyle bir yeriliyor ki; sanırsınız sözü edilen kişi Mahcupyan’ın da (mutlaka) vatandaşı olmaktan onur duyduğu şu genç cumhuriyetin, kurucusu değil…
“Peki ama ya demokrasi?” diye soracak olursanız; Sadri Alışık merhumun bir filminde açlıktan guruldayan midesini susturmak için;
“sus ya sus; var da yemiyor muyuz mu?” diye sitem etmesi gibi…
Yahu!..
O dönemde bütün komşularımız ve dünya demokrattı da bir Türkiye mi kuramamıştı demokrasiyi?..
Yani…
Anlayamadığım şu…
Bir devlet adamını sevmemek ondan söz ederken ille de aşağılayıcı ifadeler kullanmayı mı gerektiriyor?..
Neyse…
Her iki yazar arasındaki bir farka dikkat çekmek istiyorum yine de…
Ertuğrul’un Kore Devlet Başkanı’nı eleştirirken kullandığı jargon Eşrefpaşa kokarken; Etyen Mahcupyan’ın dili aristokrat…
Ve bir de;
Ertuğrul Kore Devlet Başkanı’nı eleştirirken nasıl ki kendi içine dönük eleştiri yapamıyorsa; Mahcupyan da aksine o kadar içe dönük eleştiriye hazır…
Ne diyeyim?..
Birincisi sit-comcu pop sosyolog; diğeri ağırbaşlı klâsik feylesof mu?..
[email protected]