Özdil ve Coşkun'u yaya bırakmış!..
Bugün yine “hafif” ama “sevimli” bir yazı ile “yandaş olmayan”(!) medya ile kafa bulmuş…
GAZETECİLER.COM - Ergun Babahan, Bekir Coşkun ve Yılmaz Özdil’in, yaptıkları yazarlık tarzının “en kolay tür” olduğunu kanıtlamak istercesine son birkaç gündür bu iki arkadaşımızın tarzını deniyor ve onlardan aşağı kalmıyor…
Bugün yine “hafif” ama “sevimli” bir yazı ile “yandaş olmayan”(!) medya ile kafa bulmuş…
Bakın nasıl…
Ermeni açılımı, Sarkozy’nin terbiyesizliği, CHP lideri Baykal’ın Başbakan’la görüşmeye karar vermesi, Ceylan’ın ölümü gibi, yazılacak çok konu var.
Ama insan bilgisayarın başına oturunca eli kendiliğinden özgür medya konusuna gidiyor.
Aslında son gelişmelere bakarsak şöyle de diyebiliriz, özgür medya bağırsaklarını temizliyor.
Baksanıza en büyük özgür medyanın amiral gemisinin yazarı, küçük boy özgür gazetenin yayın yönetmenine kafadan çaktı.
Pislik gazetecileri yazdı.
Kendisinden önce o köşeyi yıllarca dolduran gazetecinin aslında kirli bir gazeteci olduğunu açıkladı.
Biz bile unutmuşuz gerçekten, üstelik bana teklifi alan bizzat anlatmıştı.
İçinde dolarlar geçen bir yazı.
Özgür medya oldukları için, Başbakan’la Kanal D’de röportaj yaparken, bu röportajlar Hürriyet’e manşete çıkarken, sağa sola patron adına tehdit yağdırırken görememişler bu gerçeği.
Bu özgür medyanın böyle bir sıkıntısı var, adamın gözünü kör eder.
Sizin gruptayken yani özgürken, adama laf söyletmezsiniz, yarı özgür medyaya gidince gözünüz açılır.
Şimdi Silivri’de tutuklu bulunan arkadaşlarına da öyle yapmışlardı.
Başka yere gidince fark etmişlerdi ne kadar kötü bir adam olduğunu.
Bu özgür medyada da bir tuhaflık var, kirli gazeteciler hep bunların arasından çıkıyor nedense.
Özgürlük duygusu başlarını döndürüyor herhalde, zaten bunların özgürlüklerine bir tek Emin Çölaşan’la Bekir Coşkun ayak uyduramadı.
Onun için bugünlerde çıkan yazıları sakın atmayın.
Anılar birbir ortaya çıkıyor.
Özgür medya destan yazıyor, yakında özgür medyada kim kimdir kitabı bile oluşur.
Özgür medyanın bir de Mehmet Moğultay telaşı var.
Adam avukat, hem de eski Adalet Bakanı.
Hakkını en iyi onun savunacağına inanıyorsan, gider anlaşır sözleşmeni yaparsın.
Ama sanki avukat değil de mafya lideriymiş muamelesi neden yapıyorsun adama.
Vallahi yalan, billahi yalan diye.
Ayıp bir şey mi dava alması adamın, acından ölsün mü yani...
Gerçi onun işi daha çok eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri konularıdır, vergiden anlar mı bilmem.
Etibank davasında uzmandı, belki eski danışmanlarına akıl fikir vermiştir ama bunda ne kötülük var, anlamadım.
Yani bu kadar şiddetle yalanlama...
Ancak bu Moğultay’ın yargıyla ilişkisi sancılıdır.
SHP’den Adalet Bakanı olduğu dönemde Seyfi Oktay ile birlikte 2000 yeni hakim ve savcı ataması yapmıştı.
Atamaları eleştirilince de “Elbette kendi yandaşlarımı atayacağım, MHP’lileri mi atayacaktım” gibi bir veciz laf etmişti.
Bu uğurlu vergi mahkemelerden herhangi biri o dönemin atamalarından değildir herhalde.
O zaman Moğultay telaşı başka anlam kazanır çünkü.
Gerçi “Bizimkiler kalmadı” demiş ama belli olmaz, bakarsınız Danıştay’a terfi etmişlerdir.
Özgür medya, bağımsız yargı Türkiye’yi aydınlık yarınlara birlikte taşıma mücadelesi veriyordur.
Zaten Danıştay Türkiye’nin 11 Eylül’ünde bir şehit verdi, bu şehitlere özgür medya sahip çıktı.
Sahip çıkmakla kalmadı, zanlıyı hemen tespit ve ilan etti.
Sonradan işler biraz karıştı ama olsun.
İleriyi iyi görmüşler doğrusu...