Özdil haberci midir? Yoksa kakalanmış bir yazar mı?..
Türkiye’nin en başarılı habercilerinden ve yazı işleri editörlerinden biri olan Yılmaz Özdil’in
ADNAN BERK OKAN
Yılmaz Özdil ve Emin Çölaşan’ı eleştirmek aynı gün elektronik posta yoluyla hakaret ve küfürleri kabul etmek demektir ama ne yapacağım?..
Susacak mıyım?..
Özdil gerçek habercilik yaptığında alkışlıyor, “kazandı” diyor ya da “Günün Köşe Yazarı” seçiyorsam;
yanlış yaptığında, eleştiri adı altında hakaretlere saptığında da görmezden gelmeyeceğim elbette…
Dünkü “Uydu” başlıklı yazısından ötürü kendisini “kaybeden” seçtim ama yetmez…
Birkaç satır da bu ayıbın analizini yapmak şart…
Onlar da “Cadı avı” yapıyorlar… 28 Şubat McCarty’liğine soyundular… Ki böylece ruhları çırılçıplak ortaya çıkıverdi… Nasıl mı?.. 28 Şubat sürecinde genelkurmay brifingine katılan gazetecilerin isim listesini yayımlayarak… Ayıp yahu… Ne yani?.. Sizi 28 Şubat sürecinde “Genelkurmay Karargahı Gazetecisi” olmaktan kurtaran şeyin demokratlığınız değil, karargaha girme yasağınız olduğunu unuttum mu sanıyorsunuz?… Yani, akredite olsaydınız en önce siz gidip oturmayacak mıydınız o koltuklara?.. Ve… Çevik Bir ya da Erol Özkasnak Paşa’nın gözlerinin içine bakıp kafanızı sallayarak siz onaylamayacak mıydınız anlattıkları ”laik devlet tehlikede” masallarını?.. Nereden mi biliyorum?.. Akredite değilsiniz diye yırtınıyordunuz da oradan biliyorum… Şimdi kalkmış, işlerini yapmış olmak için o brifinglere giden meslektaşlarınızı teşhir ediyorsunuz… Utanın be… Utanın; tabii utanacak karakterdeyseniz… |
Çünkü “Uydu” başlığı altında yayımlanan yazısı “ayıp” denilerek geçiştirilemeyecek kadar seviyesizdi…
Türkiye’nin en başarılı habercilerinden ve yazı işleri editörlerinden biri olan Yılmaz Özdil’in asla “yazar” olmadığı, olamayacağı da bir kere daha anlaşıldı…
Kendisini önce Sabah’a kakaladılar “yazar” diye sonra da Hürriyet’e…
Annesi onu aslında matbaalardan birinde mürettip zannediyormuş ama bildiğiniz gibi Türkiye’nin en etkin gazetesinde üçüncü sayfa yazarı…
Kısmetli de…
Bekir Coşkun HaberTürk’e transfer olmasaydı büyük ihtimalle iç sayfada devam edecekti…
Nitekim yıldızı da üçüncü sayfaya geçince parladı…
Çünkü Türk okurunun geneli gazeteleri okumaya üçüncü sayfadan başlar…
Yani; cinayet, şişleme, yaralama, tecavüz, gasp falan…
Özdil iç sayfalardayken pek okuyanı yoktu…
Neden mi?..
Çünkü Yılmaz’ı anlayacak okurun seviyesi, Hürriyet’in günlük siyasi haber veren, ciddi, aklı başında yorumların yapıldığı iç sayfalara kadar devam edecek düzeyde değildi…
Üçüncü sayfayı okuyup oradan spor sayfasına da göz attıktan sonra gazete bitmiş oluyordu o okur profili için...
Nitekim Bekir Coşkun’un da çok okunur olması Özdil gibi aynı sınıf okura hitap eden üçüncü sayfada yazıyor oluşundandı…
Şimdi…
Birilerinin Aydın Doğan’a “yazar” diye kakaladıkları bu arkadaş; Türkiye’nin yüz akı, umudu ve hatta onuru olan bir uydu aracının nefret ettiği Ak parti Hükümeti tarafından uzaya fırlatılmış olmasından gocunmuş olsa gerek ki;
Türk mühendislerin el emeği, göz nuru ve beyinlerinin ürünü olan Uydu Keşif Aracı’nı "'Yüzde yüz yerli' diye kakalanan Göktürk 2" diyerek aşağılıyordu…
Bu öncelikle Türk bilim insanlarına yapılmış çok ağır bir hakaretti…
Bu emeğe hakaretti…
Bu, Türkiye’nin çok önemli bir sorununu çözen siyasal iktidara hakaretti…
Bu, Yılmaz’ın hem dünyadan, hem küresel üretim ilişkilerinden ve hem de ekonomik akıldan haberi olmadığının; böylece aslında bir "yazar" değil Aydın Doğan'a "Yazar" olarak "kakalanmış" bir "haberci" olduğunun kanıtıydı…
Bu; ayıptan da öte affedilemez bir edepsizlikti…
Ah Yılmaz ahhh…
Keşke sadece “haberci” olarak kalsan da “adam” olduğun konusunda şüpheler uyandırmasan…