MEDYA KÖŞESİ

Oray Eğin'den övgülü Özkök vedası!

Akşam yazarı Oray Eğin de bugün Özkök'ün gidişini es geçemeyen köşe yazarlarından. Eğin, Özkök'e övgülü bir veda kaleme almış.

Oray Eğin'den övgülü Özkök vedası!

GAZETECİLER.COM

Ertuğrul Özkök'ün gidişi sonrası medyadan gelen yankılar sürüyor. Akşam yazarı Oray Eğin de bugün konuyu es geçemeyen köşe yazarlarından. Eğin, Özkök'e övgülü bir veda kaleme almış.

Ölü yayın yönetmenleri derneği

Ertuğrul Özkök'ün benim için milat olan bir pazar yazısı bu yılın yaz aylarında yayınlandı. Okur okumaz heyecanımı paylaştığım pek çok kişi 'Aman her zamanki yazılarından biri, altında gizli bir mesaj yok' diye okurken ben içten içe o yazının sıradan bir pazar makalesi olmadığını hissediyordum. Özkök o yazıda yıllardır sık sık kullandığı tavşan kardeş metaforuna yine başvurmuş ve bir gün o kostümü giyerek her şeye, her koltuğa veda edeceğini söylemişti.
Dün, tavşan kıyafetini giymemiş olsa da 20 yıldır başarıyla doldurduğu yayın yönetmenliği koltuğuna veda etti. Hürriyet'teki duygusal vedaya tanık olan bir yakınım 'Aslında daha iyi bir konuşma yapabilirdi ama kendisini ağlamamak için o kadar zor tuttu ki... Konuşmasına ayıracağı enerjiyi ağlamayı engellemeye ayırdı' diye anlattı. Babası ölmeden önce ona 'İyi bir hayat oldu mu' demiş, tam da buna uygun bir şekilde 'It was a good life' (İyi bir hayattı) diye veda etmiş.

Ertuğrul Özkök bu ülkede ol modellerinden biriydi!

Güzel bir hayattı hakikaten de... Ertuğrul Özkök bu ülkede gazeteci olmak isteyenlerin kuşkusuz rol modellerinden biriydi. Ama daha da önemlisi birçok gazetecinin önünü açmış, Hürriyet'te yaptıkları pek çoğumuzun gazetecilik yolculuğunda da yol gösterici oldu...
Doğruya doğru, birçoğumuzun varolabilmesinin, yeni bir gazetecilik dilinin mimarıdır Özkök. Kuşkusuz basın tarihinde bunun muhasebesi çok kolay yapılacaktır. Yıllardır Türkiye'nin hakkında en çok söz edilen gazetecilerinden bir olan Özkök'ün hakkının bu muhasebede adilce yapılacağına inanıyorum.
20 sene önce bu göreve geldiği günkü Hürriyet'le 2 Ocak'ta son kez Genel Yayın Yönetmeni sıfarıyla künyede Özkök'ün adının yer alacağı Hürriyet'i kıyaslayabilirsiniz. Fark gözle görülür olacağı gibi, her iki-üç senede bir Hürriyet'te 'çaktırmadan' birtakım değişimler olduğunu da gözleyebilirsiniz.
Onunla ilgili pek çok olumsuz şey de söylenebilir: Ama iyi tanıdığıma inandığım Özkök zaten bütün bunları kendisine de söyleyebilecek, kendisine dışarıdan bakabilecek kadar olgunlaşmış, kendisiyle dalga geçebilecek kadar olgun bir medya yöneticisiydi. Sanırım onu devrimci kılan da buydu. Kendisiyle barışmış oluşu ve umursamazlığı.

Ertuğrul Özkök, Turgut ve Ergin: Ölü yayın yönetmenleri derneği

Dün, medyayı sarsan ayrılığın ardından Özkök'ü aradım. Sesi son zamanlarda hiç onda rastlamadığım kadar enerjikti... 'Uzun yıllardan sonra ilk kez son iki gecedir yedi saat uyuyorum' dedi, 'Son zamanlarda yaptığım iş bana hiç tat vermemeye başlamıştı, gazetecilik heyecanımı kaybetmek üzereydim, Türkiye'nin geldiği durum beni karamsarlığa sürüklemeye başlamıştı ve de çok yorulmuştum.'
Onu bu yaz tavşan kıyafetini giyip her şeyi bırakacağını açıkladığı 'miladi' yazısında bu duygularını tetikleyen şarkının adıyla selamladım: 'Viva la vida!' Yaşasın hayat!
Coldplay'in bu sene benim de, Özkök'ün de defalarca dinlediğimiz bir şarkısı 'tahtından inmiş bir kralın' duygularını anlatıyor: 'Devrimciler kellem gümüş tabakta sunulsun diye bekler / Yalnız bir ipte bir kukla / Kim kral olmak ister ki!'
Özkök'le bundan böyle uzun öğle yemekleri yemeye, bol bol sohbet etmeye karar verdik. 'Bundan sonra sizinle takılacağım' dedi.
Ben hemen ekibi kurdum ve Frank Sinatra, Dean Martin, Peter Lawford ve Sammy Davis Jr'dan esinlenerek 'Rat pack' kurmayı önerdim... Sloganımız da 'Viva la Vida' olacak!
Ben hemen hep ayrı ayrı buluşup bir türlü bir araya gelemediğimiz ekibi de kurdum: Özkök'le beraber Serdar Turgut ve Sedat Ergin...
Bu öğlen yemeklerinden medyaya epey malzeme çıkacağı kesin... Dahası artık Özkök'ün en büyük katılmama 'mazereti' de yok oldu...
İlk buluşmamızda bu yeni dönemi kutlamayacağız.
Sonradan ekibi toplamak için herkesi teker teker aradım. Ve Sedat Ergin'le konuşurken aklıma daha iyi bir ekip adı önerisi geldi: 'Dead Editors Society'e ne dersin?' diye sordum... 'Sen bizi karşına alacaksın ve hepimizle dalga geçeceksin galiba' diye güldü... Sonradan ben onu ikna ettim ve 'Ölü Yayın Yönetmenleri Derneği' adında mutabık kaldık. 
Bu fikrimi Serdar Turgut'a da söyledim hemen, o da çok heyecanlandı ve 'Hadi bizi bir araya getir' dedi...
Aslında Türkiye'de yayın yönetmenleri ölmüyor: Bir kere bu rütbeye ulaşan hayatının sonuna kadar hep o koltukla anılıyor. Çeşitli sebeplerden dolayı bu koltuğa oturanlar da yayın yönetmenliğini haddinden fazla önemsiyor, bunun bir ölümsüzlük beyanı olduğunu zannediyorlar.
Bizim 'Ölü Yayın Yönetmenleri Derneği'nin en büyük özelliği asil üyelerinin kendilerini bu koltukla tanımlamamış olmaları kuşkusuz. Ama inanın bu ülkenin tanrı yazarlarından çok daha kalıcı eserler bıraktılar.
Neyse, bütün bunları 'örgüt toplantısı'nda bol bol konuşuruz. Özkök'e yeni hayatında mutluluklar... Kesinlikle iyi bir hayattı...

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar