Oral Çalışlar: 'Taraf bir hataydı!'
Medya dünyasının önemli ismi Oral Çalışlar ile Taraf sürecini, günümüz medyasını, HDP’nin geldiği noktayı Sayım Çınar konuştu.
GAZETECİLER.COM - ÖZEL RÖPORTAJ
SAYIM ÇINAR [email protected]
Medya dünyasının önemli ismi Oral Çalışlar ile Taraf sürecini, günümüz medyasını, HDP’nin geldiği noktayı Sayım Çınar konuştu. Şaşırtıcı bir sohbet okurları bekliyor.
Türkiye medyasının uzun zamandır içindesiniz, farklı gazetelerde yazdınız, şimdi internette yazıyorsunuz. Farklılık hissediyor musunuz?
Ben bir tercih yapmadım. Basılı bir gazeteyken Radikal, internet ortamına geçti. Hayat ritmim yazı tempom açısından çok bir şey değişmedi. Yine aynı standartlarda aynı üslupla yazıyorum. Okur kitlesi açısından değişmiş olabilir bazı şeyler. Gazeteler gitgide daha az satıyor. İnternet daha popüler. Biz de bunun bir parçası haline geldik.
“CUMHURİYET'TE DIŞA AÇILMA ÇABASI VAR"
Cumhuriyet’te yıllarca köşe yazdınız. Ciddi bir değişim yaşıyor bugün Cumhuriyet’te, nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eski Cumhuriyet Kemalist bir gazeteydi, devletçiydi, geleneksel bir çizgisi vardı. Şimdi daha liberal, daha değişikliklere açık, daha yenilikçi. Cumhuriyet okuru bunu ne kadar içselleştirir henüz bilmiyoruz. Rakamlara bakınca ciddi bir değişiklik görmüyorum. Çok tartışmalı şeyler de oluyor. Daha önce Cumhuriyet okurunun benimsemeyeceği şeyler oluyor. Dışa açılma çabası var bunu anlayabiliyorum.
"PATRONLAR HEP BİR UYUMSUZLUK OLDU"
Cumhuriyet gazetesinden sonra Taraf’ta yazdınız. Bu süreç nasıl geçti?
Bu bir hataydı. Yönetici olarak başladım ben gazeteciliğe. Muhabirlik, yazarlık, gaztecilik yaptım devamında. Taraf tekrar bir yönetici olarak kendimi denememi sağladı. Bir değişiklik olsun diye gördüm, bir challenge’dı benim için. Maddi imkanları çok sınırlıydı, muhabirler para alamıyorlar, gittim, bir işe başlayınca da geri dönüş yapmam. Ancak bir uyuşmazlık oldu patronla. Reklam geliri arttı, tiraj arttı, yine de o uyumu sağlayamadık. Çözüm süreci başladı, büyük bir hevesle karşıladık. Akil insanlara en çok isim bizden çıktı. 6 yazarımız. Patron memnun değildi yine, başarılı bir gazete çıkıyor ama adam memnun değil. Sonra heyetteyken bana telefon ettiler, Kurtuluş Tayiz’i aldı patron görevden diye, bunun üzerine ben de patronu aradım. "Mutabakat olmadan yazı işleri müdürünü neden işten alıyorsun? Geri al bu kararı" dedim. "Almam" dedi. "O zaman dönmemi bekle..." dedim, "...birbirimizi ikna edelim". "Hayır" deyince ben de istifa ettim. Yayın müdürüne danışmadan böyle bir şey olursa kabul edemem bunu. Kamuoyuna da açıkladım. Bunun üzerine 24 yazar ve yöneticilerden bazıları istifa etme kararı aldı. İlginç bir deprem oldu, öyle bir planım yoktu. Siyasi bir hesap olduğunu düşündüm ama çözemedim. Yazarların bildirisine Emre Uslu ve Mehmet Baransu da imza attı, sonra 3 - 4 saat geçmeden imzalarını çektiler. Mehmet Baransu sert yazılar yazdı bana devamında.
Sonrasında neler oldu?
Cemaate yakınlığıyla bilinen Gazeteci ve Yazarlar Vakfı beni davet etti. Yemek yedik. "Taraf operasyonunun arkasında biz yokuz" diye özellikle söylediler. "Bazı kanaatlerim var, Baransu ve Uslu’nun imzasını çekmesi ilginç" dedim. "Zaman için bir demeç verir misin olayın arkasında cemaat yoktur diye" dediler. Ekrem Dumanlı yazsın ben neden böyle bir röportaj vereyim ki dedim. Hemen Deniz Baykal olayını hatırladım. Bunun arkasında cemaat yoktur diye açıklama yapmıştı kaset olayından sonra hatırlarsanız. Dumanlı aradı veriyor musun demeç diye. "Yazı yaz önce sen" dedim.
“HERKES BİR KALIBA GİRMEMİZİ İSTİYOR”
Herkes polemikçi basında, sürekli laf sokmalar, küfürleşmeler, bel altı vurmalar var. Patronunun mikrofonu çoğu. Bu kadar çok polemikçi yazarı nasıl değerlendirmeli?
Her dönemde yazarlar manipüle edildi. Bu defa çok sert bir sistem ve kabuk değişimi var. AKP kendi medyasını yaratmaya başladı, eski medyayla kavga eden bir medya. Toplumsal kamplaşmayla da birleşti. Sonunda da iki taraftan da militanlar çıktı. Eskiden de vardı polemikçi, kamplaştırmacı yazarlar, okur tarafından da ilgi görürler. Bu defa biraz daha farklı oldu. İlk kez bir iktidar medyayı da etkileyebilecek bir noktada. Benim gibi insanların kendini koruması gitgide zorlaşıyor. Herkes bir kalıba girmemizi istiyor.
Hem çok övgü aldınız kariyeriniz boyunca, hem de ciddi eleştirildiniz. Bütün bu geçmiş sizi yoruyor mu, yıpratıyor mu?
Türkiye’de siyasi kamplaşma ortak ezberler oluşturuyor. Bir örnek vereyim. Sosyal medyada dönüyor Suruç’ta ölen çocuklara başsağlığı dilemedi diye. Ama iki dakika önce dinlemişim konuşmayı, dedi. Ama dilemedi alçak diye yazı yazmanı bekleyenler var. Ben hatalı gördüğüm, kamplaşmayı kışkırtan yanlarını eleştiriyorsam, başsağlığı dilediğini de söylemek zorundayım. Kamp seçmek zorunda değilim. Gazeteciliğin en büyük sorunu bu. İhtiyaç üzerinden yazı yazmaya dönüştü gazetecilik.
Gazeteci olmak gitgide zorlaşıyor.
Biz gazetecilerin şöyle bir durumu var, toplumun gözü önündeyiz. İki dakikada çıkıyor ortaya bir şey yaparsak. Ne yapıyorsam toplumun önünde yapıyorum.
“KİMLİKLERLE BARIŞMAK, BARIŞ DEMEK”
Bu son ölüm olaylarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu toplum Kürtlere dedi ki gel meşru zeminde sorunlarını çöz, biz sana yetki veriyoruz. HDP büyük bir baskı altında. Seçmen kitlesi üzerinde nasıl bir etkisi olur göreceğiz. Çözüm süreci HDP’yi güçlendiren şey. Hem Suruç katliamı hem PKK eylemleri endişeler yaratıyor. Neler olacak, kestirmek kolay değil.
Artık HDP Türklerin de partisi.
Şunu unutmayalım, %12’si en azından Kürt oyları. Bu çok da doğal. Partilerin çoğu kimlik partisi. AKP dindar, MHP milliyetçi, CHP ulusalcı Kemalist kimlik. Yıllarca kimlikleri ötekileştirildi. Kimliklerle barışmak barış demek.