Olmadı Reha Muhtar, hiç yakışmadı!
Hiç kimseden, sabah dövdüğü oğlu gece eve gelişini geciktirince yüreği yanan ve onu kapıda gördüğü an sevgiyle kucaklayan bir "baba" şefkati
Reha Muhtar bugün; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın asıldıkları sabahı, gençlerin avukatı Halit Çelenk'ten alıntıladığı satırlarla anlatıyor.
Aslında, kendisi açısından kötü bir tarih çakışmasından üreyen duygularını aktarmak istiyor ama bunu başka türlü de yapabileceği halde, duygu sömürüsü ve fitneciliği tercih ediyor.
Reha Muhtar'ın, Halit Çelenk'ten yaptığı alıntıyı okuyalım önce.
* * *
"Deniz, Yusuf ve Hüseyin darağacına doğru yürürlerken Elverdi, sigarasını tüttürüp havaya üflüyordu...
Ben bu davranışı da, bir işkence olarak tanımlıyorum. Çünkü o sigara acı değil, bir keyif sigarasıydı...
Deniz, sehpaya çıkarıldıktan sonra ayaklarının altındaki tabureyi kendisi tekmeledi...
Tabure masanın üzerinde bir süre döndükten sonra düştü... Ancak Deniz boşlukta asılı kalmadı. Çünkü boyu uzun olduğu için ayakları masaya değiyordu...
Bu durumu gören Savcı Yardımcısı Veysi Sami, cellatı uyararak, 'masayı çek, masayı çek' diye bağırdı. Bu süre içinde Deniz'in bilinci büyük bir ihtimalle yerindeydi. Darağacındaki kişinin o saniyelerde neler yaşadığını düşünebiliyor musunuz? Deniz'in boyunun uzun olduğunu bile bile, ayaklarının değeceği bir masa konulması, 'işkence'den başka hangi sözle açıklanabilir?.."
* * *
Ben ki hayatımın tek gününde bile "Solcu" olmadığım halde, çağdaşlarım olan bu üç gencin katledildiklerini her hatırladığımda burnumun direği sızlar...
Siyasi konjonktürün farklı olması durumunda kendimi o sehpaya çıkmış, Deniz gibi başım dik ölüme meydan okurken hayal ederim ve ürperirim...
Ama...
Bir yargıçın, kendi imzasıyla katledilen üç gence bakıp sigarasını keyifle üflemiş olabileceğini düşünemem.
Çünkü o sigara, uygulamak zorunda olduğu kanunlara lânet okumak ve hatta o kanunlara eksiksiz bağlı olmaktan duyulan bir iç hesaplaşmanının dumanlarını da havaya savuruyor olabilir.
Bunu da o sigarayı içenden başka kimse bilemez..
* * *
Hiçbir zaman; o üç genci katleden ya da katlettirenlerin de çocukları, torunları olabileceğini düşünerek onları incitecek; Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i sevenleri, ailelerinde yaşayan eski ve yeni kuşağıysa "tahrik" edebileceğimi düşünerek o konuda tek satır bile yazmam, yazamam...
Çünkü suç, ayıp ya da günah kişiseldir...
Servet gibi babadan oğula kalmaz...
* * *
Aman ha!..
Lütfen, "Reha Muhtar niçin benim gibi yapmıyor?" diye sorguladığım sanılmasın...
Ben başka bir şey anlatmak istiyor ve soruyorum:
Bu kin tohumu ekme huyumuzdan hiç mi vazgeçmeyeceğiz?.
Bu nefret ve öfkemiz hiç bitmeden kuşaklar boyu sürüp gidecek mi?.
Eğer böyle olacaksa, Ermenilere niçin kızıyoruz?.
"Soykırımı" veya değil...
"Tehcir" ya da "zorunlu iskân değişimi" ne fark eder?.
Milyonlarca Ermeni öldü mü ölmedi mi?.
Eğer bugün bizler; Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in matemini tutmak, onların acılarını kendi içimizde duymak yerine, onları asan ve astıranlarla hesaplaşacaksak, her Türk'ü o dönemin İttihat ve Terakkicilerinin torunları kabul eden Ermenilere hak vereceğimize niçin öfkeleniyoruz?..
Diğer yanda Yunanlılarla neden halen düşman gibiyiz?..
Niçin yaşadıkları ekonomik krizin yarattığı iç kaostan keyif çıkartan manşetler atıyoruz?.
* * *
Hiç kimseden, sabah dövdüğü oğlu gece eve gelişini geciktirince yüreği yanan ve onu kapıda gördüğü an sevgiyle kucaklayan bir "baba" şefkati göstermesini isteyecek değilim...
Tamam ama zalimliklere, fesatlıklara, fitneliklere de övgü ile (ya da hoşgörü) yaklaşabilecek kadar vicdan özürlü değilim...
Biz gazeteciler, yazarlar haber verir, haberin analizini ve yorumunu yaparız ama bunu yaparken "fitne" yaratmayız...
Yaratmamalıyız!..
* * *
Reha Muhtar'ın yazısı teknik ve estetik olarak güzel olabilir ama tahrik edici...
O yazıyı okuyan bir fanatik, bugün - yarın Ali Elverdi'nin çocuklarından ya da torunlarından birini görünce veya bir sapığın, "aha işte bunlar Ali Elverdi'nin torunları" diyerek kendisine hasım ama Elverdi'ye hısım bile olmayan gençleri işaret ederse ne yapacağız?.
Reha kardeşin hiç mi yüreği sızlamayacak?..