GÜNÜN KÖŞE YAZARI

Oktay Ekinci

Cumhuriyet

Oktay Ekinci
Henüz köşe yazarlığına başlamadığım dönemde en çok tartıştığım ama bir gün bile kavga etmediğim, karşılıklı olarak birbirimize seslerimizi yükseltmediğimiz biriydi Oktay Ekinci...
Benden sadece bir yaş küçüktü ve her ölüm gibi onun ölümü de zamansızdı...
En son iki yıl önce ortak dostumuz sevgili Tevfik Toprakçı'nın güzeller güzeli kızı Yaprak'ın Marmaris'teki düğün töreninde aynı masayı paylaşmış, birlikte rakı içmiş, şarkılar söylemiştik...
(Galiba) Daha ziyade ben söylemiştim, o da eşilk etmişti...
Ulusal gazetelerde yazarlığa başlamadan önce yönetim kurulu başkan yardımcılığını yaptığım bir gayrımenkul ve inşaat şirketinin çıkarları nedeniyle o kadar çok ters düşmüştük ki onunla...
Yapacağımız her inşatta, satacağımız her arsada hep o çıkıyordu karşımıza...
Bir gün o kadar çok kızmıştım ki; birlikte katılacağımız bir TV programından önce kemersiz, iğreti bir şekilde tutturulmuş pantolon belini göstermiş, bir kocaman kahkaha attıktan sonra; "yahu Oktay bizimle o kadar çok kavga ediyorsun ki beline bir kemer almaya vakit bulamamışsın" deyip boynuna sarılmıştım...
Gülmüş; "bu güzelim çevreyi senin patronun gibilere mahvettirmektense düşük pantolonla gezmeyi yeğlerim" demişti...
Bugün Oktay"Günün Köşe Yazarı" seçtim...
"Hastahana" odasında o kadar güzel yazmış ki o tatlı Kars şivesiyle...
bayıldım...
Ve tamamını okumanızı istedim...
Buyurun lütfen...


'Ayhavar Hastahana'dakilere
 
Hörmetli ohurlar, bilirsiz, “anadilim”de galeme aldığım bu yazılarımda, Kars’ta 1950’lerde “Ekinci Pedalhanesi”nde basılıp neşredilen “Ayhavar” (yetişin-imdat) “mizah gazeti”nden elham alıram.
İndi de istedim ki hastahanade geçen bir neçe günü anadilimde sizlerle dertleşim... 
Bu bayramı hastahanada garşılamah, hetta hastahanada keçirmeh nasip oldu.
Şükürler olsun, bele de nasip olmayabilerdi...
Alman hastahanası’nın nöroloji servisi, meni acil servisten yoğun bakıma alıp yüksek tansiyon darbesiyle ganayan beynime el goyanda, dohtorun ifadesine göre tehlikeyi ucuz atlatmışam...
İndi bu yazıyı da hastahana odasında meni ziyaret eden bir yoldaşımın kömeğiyle (yardım) galeme alabilirem... 
Neçe olacah?
Peki, yazıh beynim niye ganadı; meni bu hallere tüşürdü?
Dohtor dedi ki: “İnden bele (bundan böyle) beynini yormayacan, gafanı her şeye tahmıyacan...”
Men de dedim ki: “Başüste! Emma görek bu ne cür (nasıl) olacah?” 
Bunu fikrederken gördüm ki odadaki televizyada “Balyoz” davasınnan söz açıp... hamı deyir ki: “Huguk galmadı.”
İndi deyin görüm ay dostlar, men bu yazıh beynime ne diyim; “Senin eyi olman üçün gerek heç oralı olmayasan, aldırmayasan” diyebilmeh golay mı?
İşte bele bir hastalığa yagalanmışam ki ya beynimi gandıracığam; ya da gerçehleri yoh gabul edecem...
Yazıh nörologlar da “iki arada bi derede” galıplar..
İstiyirler ki hem hestaları tezlikle eyileşsin, yaralı beyni daha fazla zerer görmesin; hem de olanı biteni doğru gavrayah, eyi anlayah…
Ay dostlar bu heberlerle bu mümkün olabiler mi?
Bilen varsa menim nörologlarıma da anlatsa eyi olar...
Bayram sevinci
Ay dostlar,
Gazet yazılarının eyni zamanda “nağme” (mektup) yerine geçtiğini bilirim amma bir bu gadar yoh...
Ara verdikten sonra hastahanadaki Boğaz manzaralı odadan söz eden yazı üzerine gedim ağabeyim mimar Niyazi Duranay bir mesaj gönderdi, eynen deyir ki:
“Oktay, Bana bayram sevinci yaşattın, yazmaya başladın, nice bayramlara... Sevgilerimle...” 
Men de buradan ağabeyime salam gönderirem...
İnşallah hemişe yazaram...
Tüm dostların bayramı gözel geçsin, nice mutlu, sağlıklı bayramlara, hep birlikte...
Galın salamat.. 
Not: 13 Ekim Çarşamba günü yayımlanan “Hastanenin Boğaz Manzarası” başlıklı yazımda “yazıh beynimin ezizliği”nden değil dizgideki teknik bir aksaklık nedeniyle paragraflar karışmış...
Merak eylemeyen...

 
ÇOK OKUNANLAR