NTV'den Banu Güven'e Leyla Zana sansürü!
NTV'den tartışmalı bir şekilde yolları ayıran Banu Güven, Taraf ve Akşam'a verdiği röportajlarda ayrılık sürecinin detaylarını paylaştı...
NTV'yle yolları olaylı bir şekilde ayrılan Banu Güven iki gazetede birden yayınlanan röportajlarıyla günün gündemi içinde yer aldı. Akşam ve Taraf gazetesine konuşan Güven, NTV'den ayrılma sürecinde yaşadıklarını paylaşırken çarpıcı bazı detaylar da veriyor.
İki gazete de Banu Güven'in 'Duvara tosladım' sözlerini başlığa çekerken ünlü ekran yüzü, BDP milletvekili Leyla Zana'yı konuk etmek istediğini ancak NTV'den veto yediğini açıkladı.
Güven, Taraf'tan Tuğba Tekerek'e verdiği röportajda NTV'deki değişimi anlattı. Güven, NTV'nin suya sabuna dokunmayan 'haber' içerikli bir yayın çizgisine kaydığını söyledi.
İşte Taraf'taki röportajın satır başları:
14 yıldır çalıştığınız NTV’den geçen hafta ayrılmak zorunda kaldınız. Nasıl bu noktaya geldiniz?
Türkiye’de birçok medya kuruluşunun uzun zamandır netameli konulardaki haberleri tartarak değerlendirdikleri bir sır değil. Muhabirlerin yıllardır fırça yemekten korktukları da bir sır değil. Ankara’da herkesin anlatabileceği iyi hikâyeleri var. Unutmamak gerekli, bir dönem sadece başbakanlıkta değil genelkurmayda da akreditasyon krizleri yaşandı. Bunlara medya nasıl yaklaştı? İyi verilen bir sınav değildi bence bu. Bunların içinde biz gene de benim çalıştığım kurumda işimizi yaptık. NTV yayın politikası olarak nesnellik konusunda azami gayret göstermiştir, gazetecinin eleştirel olması gerekir, bunun için de alan sağlamış bir yerdir. Ben de son yayın döneminde, en çok keyif aldığım dönemlerden birini yaşadım aslında. Zaman zaman ana akım medyanın gündeminde çok üst sıralarda yer almayacak konuları ya da kimsenin dokunmadığı alanları konuştuk. Her şeye rağmen, bu basınca rağmen bunların yapılabiliyor olması bende iyimserlik yaratıyordu.
NTV'DE LEYLA ZANA SANSÜRÜ
Nasıl dağıldı bu iyimser hava?
Seçim öncesinde öyle bir yere gelindi ki... Çok büyük hatalar yapıldı bence. Hükümet tarafından herhalde açıkça söylenmiş olması gerekiyor ki bizim yapacağımız işin sınırı belirlendi. Tartışma programları seçimden birkaç hafta önce kalktı. Neden biz daha fazla konuşmuyoruz gibi sitemlerle üzerinize gelindiği noktada dükkanın o bölümünü kapatmak gibi bir hareket oluyor ki problem çıkmasın. Ben devam ettim bu arada. Genel Yayın Yönetmeni’miz Ömer Özgüner’le çok yakın çalıştık. Kimselerin dokunmak istemediği bir çok konuda onun desteğini görmekten çok mutlu oldum. Ama seçim öncesinde bu gerilimli hattı geçince, basıncı ben de daha fazla hisseder oldum, herkes gibi... Son yaptığım yayınlardan Vedat Türkali, birtakım çevrelerden gelen tepkiler sebebiyle kanal içinde tartışma konusu oldu. Aslında söylediklerinin çoğunun Cengiz Çandar’ın kaleme aldığı TESEV raporunda hükümetin demokratik açılımına dair haritada birebir bulunduğunu görüyorsunuz. Tabu olmaktan çıkmış bir konuydu bu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç bile ‘Öcalan bir aktör’ dedi...
Evet... Biz bütün bunların gerisinde kalmış olduk aslında. Bu ironik ve acı bir durum benim için. Sonra pazartesi günkü konuğum için heyecan duyuyorduk Ömer’le (Özgüner) beraber. Leyla Zana gelecekti. Ama sonra böyle bir röportajın da içine sokulduğumuz sınırların dışında kaldığını öğrendim. O iyimserlikle devam ederken, seke seke giderken, çat diye duvara çarptm ben.. Biz, hep beraber... Çarptık bence... Neyse... Bunu kabullenemedim tabii. Çözmeye çalıştım. Gazetecilik hayatımın en zor günlerinden biriydi. Sonuçta dendi ki: “Ha-yır, o-la-ma-yacak.”
Kim olursa olsun, seçim öncesinde son haftaya girerken, çok kısıtlı tuttuğu söyleşi programına dahil ettiyse ve ona göre hareket ediyorsa ve bu iptal oluyorsa; bu çok utanılacak bir durumdur. Kim olursa olsun... Leyla Zana olması iki kat önemli kılıyor. Çünkü onun ismi, yaşadıkları, hapiste geçen 10 yılın ne için olduğu ortada. İfade özgürlüğü konusunda yaşanan büyük skandal... Bütün bunların üzerine, bu kadar yıl sonra anaakım medyaya konuşmaya karar vermiş bir insana bu haksızlığı yapıyor konumuna düşmek de canımı hâlâ çok yakıyor. Hakikaten çok yakıyor.
Leyla Zana nasıl karşıladı bu durumu?
Çok soğukkanlı davrandı. “Biz neler gördük” dedi.
Bu kriz üzerine sizin programınız tatile çıkarıldı...
Bu krizle beraber benim açımdan denizin bittiği netleşti. Hiçbirşey olmamış gibi yaparak yayına çıkamazdım. Ben “Madem öyle, rica ediyorum erken tatil olabilir mi” dedim. Sonrasında “Nasıl devam edebiliriz, konuşalım” dedik. Ama seçim sonrasında da bir değişiklik olmadı. Önceden çıkaramadığım konuğu o zaman çıkarabileceğim söylenmedi. Tam tersi. Önümüzdeki yayın dönemi için de olmayacağını anladım.
NTV'NİN YENİ ÇİZGİSİ NASIL OLACAK?
NTV çizgisinde ciddi değişiklikler olacağı söyleniyor...
Bu formattaki programlar dışında daha çok haber bülteni veren bir NTV düşünülüyor. Benim gördüğüm daha farklı kimlikte bir kanala gidilmiş olduğu. Dolayısıyla ben o koşullara, o alana önümüzdeki dönemde de sahip olmayacaktım.
Peki Leyla Zana’nın programa çıkarılmaması nasıl açıklanıyor? Sonuçta milletin vekili olmak için meşru şekilde adaylığını koymuş bir insan...
Ve seçim öncesinde Ak Parti’nin oylarının azalmasına sebep olacak bir insan...
AK Parti’nin oyları hesap edilerek mi yapılıyor NTV’de programlar?
Seçim öncesinde NTV şu partiyi, bu partiyi kollayayım diye birşey demiyor tabii. Burada sorun 15 yıldır bir marka, bir güvenilirlik oluşturmuş, bunun için kavga etmiş bir kanal artık niye bu noktaya geliyor? Bu sorunun cevabını, rica, talep, uyarı tehdit, neyse bunu dolaylı ya da doğrudan yapanlar; bunun sonucunda oto sansürü devreye sokanlar –aslında oto sansür hep vardır memlekette de– oto sansürün güçlenmesine katkıda bulunanlar ve bunun sonucunu yaşayanların oturup düşünmesi lazım. Otosansür çok tehlikeli bir şey; biri beşle de çarpabilir. Bu konuştuğumuz tablo NTV özelinde yaşanan bir hikaye. Hemen her yerde, bir otokontrol mekanizması var. Bununla beraber, Karayılan röportajları da var. Ama Ertuğrul Mavioğlu yargılanıyor. Ama böyle şeyler de yapılabiliyor.
NTV'DE SANSÜR MÜ OTOSANSÜR MÜ VAR?
Otosansür dediğimiz şey bir yandan baskıyla, gerçeklikle ilgili ama bir yandan da medya sahibinin durumu algılamasıyla ilgili...Sizce NTV’de hangisi daha etkili?
Gerçekte neler olduğunu bilmeden bir yorum yapmak istemem ama bir ölçüde kişisel değerlendirmelerin sonuçlarını da yaşıyor olabiliriz. Söylediğinizde bir doğruluk payı olabilir. Cevabını bir gün doğrudan sorarak alabilirim.
Hükümetin somut baskısına dair bir duyumunuz oldu mu?
Hayır, hayır genel geçer sizin benim duyduğumuz şeyler... Ama fazla zaman geçmedi üzerinden; en büyük medya kuruluşuna büyük cezalar kesildi. Bu, bir çok yayın kuruluşu sahibinin yoğurdu üfleyerek yemesine neden oldu. Özellikle de başka alanlarda faaliyeti olanların...
Banu Güven, Akşam'dan Özlem Çelik Akarsu'ya verdiği röportajda da süreci benzer ifadelerle anlatırken, Vedat Türkali röportajının yol açtığı sonuçlar ve Leyla Zana sansürü hakkında daha geniş bir değerlendirme
İşte Akşam'da yayınlanan röportajın satırbaşları:
[page_end]
- NTV ile yollarınız neden ayrıldı? Birileri ısrarla 'Banu Güven kovuldu' diyor...
Gazeteci olarak şunu bilirim, dedikodu üzerine haber yapılmaz. Haberi muhataplarına sorarsın. Bunu duyuranlar ne beni ne de NTV'yi aradılar. Bazıları 'kovulmak gazeteciliğin şanındandır' diye düşünüyor galiba (gülüyor). Bizimki karşılıklı bir ayrılık. Ben işimi eskisi gibi yapabilme hakkını istedim. Bunun olmayacağı ortaya çıktığında benden başka bir şey istemediler. Bir ay içinde gelişmiş bir durum ama şu da bir gerçek ki işimi sürdürebileceğim, bugüne kadar yaptığım gibi yapabileceğim bir alan kalmadı. Şimdi neden kalmadığı sorusunun cevabını istiyorum.
- Kim verecek bunun cevabını?
15 yıldır belli ilkeler sayarak genel itibarıyla dengeli, nesnel bir habercilik yapmaya özen gösteren NTV gibi bir kurum neden birtakım şeyleri feda etmek zorunda kaldı? İktidar-medya, siyaset-medya ilişkilerini sorgulamak gerekiyor. Bu yeni bir şey de değil aslında Türkiye'de. Geçen yayın döneminde 'Banu Güven'le Artı' programında Genel Yayın Yönetmeni Ömer Özgüner'in de desteğiyle birçok yerde rastlamadığımız yayınları yapma imkanı buldum. Şu soruyu soramıyorum demedim hiç. Eskiden beri zaman zaman her yerde olduğu gibi, birtakım telefonlarla 'bu haber böyle görülmesin isteniyor' dendiği oldu ama mücadele ettik. Bu kurumda bunları aşmaya çalıştık.
Çok can yakıcı bir durum
- Belirsizlik ne zaman son buldu?
NTV de müdahaleye açık alanları kapatma kararı alarak kendini korumaya aldı. Hızınızı almış vitesi ata ata giderken, o hızla duvara girmek çok can yakıyor. Her şeye rağmen gazetecilik yapmaya devam edebiliyoruz, diye düşünürken iyimserliğim paramparça oldu bir ay önce. Ama benim için belirsizlik son buldu. Diğer arkadaşlarım ise önlerini görmeye çalışıyor. Can Dündar, Nuray Mert de biraz anlattı. Belki yeniden bir durum değerlendirmesi yapılır. Yaşananların sadece kişisel bir mağduriyet olarak yansıması eksik olur. Bu durum, memlekette gazetecilik yapmaya dair bir sorun olduğunun resmidir.
Zana'ya karşı mahcubiyet yaşadım
- Sorumlusu siyasi baskı mı, otokontrol mü?
Memlekette bir süredir yaşanan durum, her şeyin bir otokontrol mekanizmasına girmesine sebep oluyor. Seçim öncesinde birtakım sıkıntılar kendini daha çok belli etti ve bizlere de yansıdı. Müdahale, talep gelmeye başladı. Birtakım programların teker teker kalktı. Bu bir 'erken tatil' olarak adlandırıldı. Hiçbir gazeteci seçimden bir hafta önce programını sonlandırmayı düşünmez. İlk ciddi soru işareti, seçimden bir hafta önce ortaya çıktı. İlk kez uzun görüşmelerden sonra mutabakata vardığımız bir isimle bu yayını yapamayacağımız söylendi. Bu kişi Leyla Zana'ydı. Zana ile 6 Haziran'da program yapacaktık. İş ortada kalınca çok büyük mahcubiyet yaşadım. 10 yılını ifade özgürlüğünden dolayı cezaevinde geçirmiş biri olması beni ikinci defa üzdü. Demokratikleşmeden söz ederken böyle bir kanalda bu yayını yapamamamın açıklaması ne olabilir?
- NTV bunun gerekçesini nasıl açıkladı?
NTV birçok başka kuruluşta da olan birtakım müdahale alanlarını kapatmaya karar verdi. Zana'yı ya da herhangi bir konuğu, alamayacağınız çıkıyor ortaya, bunu kabullenmeniz mümkün değil. Benim için programa çıkmamaktan başka seçenek kalmadı. Bu seçim öncesi atmosferde koyulan bir tavırdı. AK Parti'nin bağımsız blokla çekişeceğinin düşünüldüğü kaygısını da dikkate almak lazım.
- İktidar baskısı mı, kanal yönetiminin tasarrufu mu?
Kalkıp Ankara'dan birileri 'o kadın orada bu programı yapmasın' veya 'bu konuk orada çıkmasın' demedi ama genel bir hat çizildi ve o hattın ötesi medya kuruluşlarının sahipleri için risk olmaya başladı. Ben de o hattın üzerindeki duvara çarptım ya da biz duvara çarptık.
Mesleğimin en zor günleri
- 'Zorunlu erken tatil' nasıl başladı?
Benim için bu yayınlara dönmenin koşulu yapamadığım şeyi yapmaktı ancak. Problemin çözülebilir olup olmadığını test etmeye çalıştım. Gazetecilik hayatımın en zor günleriydi. Herhangi bir milletvekili adayının seçimden bir hafta önce yaptığı ve çok da sınırlı tuttuğu bir medya planlamasını bombalamaktır bu aynı zamanda. Çok üzüldüm.
TATİL YAPALIM BARİ DEDİM
- Leyla Zana'nın tepkisi nasıl oldu?
Haksızlığın azı çoğu olmaz da, ilk kez karşılaşmıyor bu tür haksızlıklarla. Benim meslekle ilişkimi, değerlerimi bildiği ve samimiyetime inandığı için mağrur karşıladı. Onun da gönlünden geçen mesleğimi sürdürmemdi. O telefon konuşmasını yapmak benim için çok çok zordu. Büyüklük yaptı. Tatil yapalım bari dedim ve kabul gördü. Sonra şu ortaya çıktı, önümüzdeki yayın döneminde, geçtiğimiz yayın döneminde başarılı giden bu programlar artık olmayacaktı. Bu aslında dükkanın bir bölümünü kapatmak gibi bir şey.
GAZETECİLİK MUHALEFETTİR
- Ya da ürün değişikliği...
Biraz daha farklı bir ekran olacak herhalde. Seçim sonrasına bir bakalım dendi ama NTV açısından bu değişiklik kararı geçerliliğini koruyor. Benzer formattaki programların olmayacağı kararı... Dolayısıyla ben de bir süredir var olan koşullara rağmen gayet iyi bir şekilde yaptığım işi gelecek dönem yapamayacağımı anladım. Bu gayet açık bir şekilde söylendi.
- Kanal yönetimi bunu sana nasıl ifade etti ya da konuştunuz?
Bu açıklamayı NTV'nin yapması gerekiyor. NTV daha çok haber hattında giden bir kanala dönüşüyor izlenimindeyim. Benim orada tek yapmaya çalıştığım şey gazetecilikti. Muhalif gazeteci tanımı var Türkiye'de ve o tanımın içine bugünlerde doğrudan iktidara muhalif gazeteciler giriyor. Yayın yaptığım yıllar boyunca ben her şeye muhalif olan bir gazeteci oldum. Gazeteciliğin özünde zaten muhalif olmak var. Önünüze sorgulamanız gereken ne çıkıyorsa, onun üzerine gitmelisiniz.
- Vedat Türkali'nin programda Öcalan'a ithafen, 'Selam ve sevgi O'na benden. 'Sayın' demiyorlarmış, peki bu kadar 'sayın' olan adam niye O'na gidiyor?' sözleri de tepki çekmiş olabilir mi?
O yayınla ilgili bir gürültü koptu ama bunun üzerine ameliyat falan yapmadık. Belki bazıları Fatmagül'ü konuşmamı bekliyordu. Türkali, memleketin en önemli meselelerinden biri olarak ifade edilen meseleyle ilgili konuşmak üzere geldi. Nitekim başka bir kanaldaki Fatmagül sorusu üzerine kalkıp gitti.
- Türkali'nin söylediklerinden fazlasını Karayılan Hasan Cemal'e verdiği röportajda söyledi. O yayımlandı.
Ortada çelişkili bir durum var. Hasan Cemal'in Karayılan röportajı gazetede çıkıyor. Öte tarafta Ertuğrul Mavioğlu aynı kişiyle yaptığı röportaj nedeniyle hakim karşısına çıktı. Başbakan demokratikleşmeden söz ediyor, helalleşmek istiyor, gazetecilere açtığı davaları geri çekiyor ama şunu düşünmek gerekiyor, bir performans sıkıntısı yokken işimi yapamıyorsam ya da bazı arkadaşlarım da işlerini gayet güzel götürürken bunu düşünüyorlarsa burada bir sorun var. Balkon konuşmaları balkonda kalmasın.