MEDYA KÖŞESİ

NTV Tarih'ten Turgut Özakman’a tasdikname!

NTV Tarih dergisi, Turgut Özakman’ın dergide yayımlanan “Dersimiz Atatürk” filmine yönelik eleştirilerine verdiği cevap sonucunda Özakman’ın tarihten kaldığını açıkladı.

NTV Tarih'ten Turgut Özakman’a tasdikname!
NTV Tarih dergisi, "Şu Çılgın Türkler"in yazarı Turgut Özakman’ın dergide yayımlanan “Dersimiz Atatürk” filmine yönelik eleştirilerine verdiği cevap sonucunda Özakman’ın tarihten kaldığını açıkladı.

Bütün tartışma NTV Tarih dergisinin senaryosunu Turgut Özakman’ın yazdığı “Dersimiz Atatürk” filmine yönelik hataları belirten, “Dersimiz Atatürk tarihten kaldı” isimli yazıyı yayımlaması ile başladı.

 Filmde yapılan tarihi hataların belirtilmesi üzerine Özakman, Hürriyet gazetesinde NTV Tarih dergisine yönelik bir yazı yazdı.

Tartışmaya son nokta ise NTV Tarih dergisinden geldi.

"Dersimiz Atatürk" filmini eleştiren Ahmet Kuyaş, Necdet Sakaoğlu ve Derya Tulga, yazdıkları yazıda, Turgut Özakman’ın neden tarihten kaldığını belirtirken, “belgelere inat” bir tarih yazıcısı olunamayacağını söylüyor.

Ahmet Kuyaş, Necdet Sakaoğlu ve Derya Tulga’nın yazısını yayımlıyoruz;

“NTV Tarih’in cevabı

Turgut Özakman, Atatürk’ü yüceltmek amacıyla “belgelere inat” bir tarih yazıcısı olduğunu açıkça ve övünerek söylüyor. Mustafa Kemal’in büyüklüğü, tarihçi bile olmayanların belge zorlamasına kaldıysa, orada bir sorun var demektir.

NTV Tarih için izlediğimiz “Dersimiz Atatürk”e yönelik değerlendirmelerimizi sayın Özakman haksız, isabetsiz, yanlış, birkaçını da doğru bulmuş.

Özakman kendi filmini bir defa da -bizim gibi- tarafsız bir gözle izlese, takılacağı daha pek çok ayrıntılar mutlaka olacaktır. Nitekim, ilk meclisin açılışını yapan en yaşlı üyenin kimliğinin ve görüntüsünün, Atatürk’ün sofrasının doğru verilmediğini onaylıyor. Rahatsızlığı nedeniyle çekimlere katılamadığını da belirtiyor. Bundan, çekimler sırasında müdahalede bulunamadığı anlaşılıyor.

Özakman, neden “Veda”yı ve “Dersimiz Atatürk”ü izleyip de “Mustafa”yı izlemediğimizi ve yazmadığımızı merak etmiş. Açıklayalım: NTV Tarih yayın hayatına başladığında (Ocak 2009 sonu) Mustafa filmi vizyona gireli çok olmuştu. Bununla birlikte, aynı adı taşıyan kitabın provasında saptadığımız kimi hataları yeniden değerlendirilmesi için ilgililere bildirmiştik.

İDDİALARA YANIT
Sayın Özakman’ın karşı iddialarını yanıtlayalım:

1. Kaba burunlu, yüzü saçı yapıştırma maskeli, hareketleri Atatürk’ün çevik dinamik kişiliğine, giyim kuşamına ters düşen canlandırmayı eleştirmiştik Atatürk üzerine eserler yazan sayın Özakman demek ki böyle yapay bir tiplemeyi beğenmiş.

2. Özakman “Sivas Kongresi sonrasındaki Meclis-Mebusan evresi atlanmış” eleştirimiz için, “laf ola torba dola” deyimini kullanmış. Sorun şu: Erzurum ve Sivas’ta Cumhuriyet, yani yeni bir devlet kurmak için çalışılmıyordu. Osmanlı meşrutiyetine dönme çabası veriliyordu. Cumhuriyet yoluna -o da bir tek Mustafa Kemal Paşa ve bazı yakın arkadaşlarının kafasında olmak üzere- ancak Ankara’ya geçildikten sonra gidilmiştir. Ama Özakman için tarih, Mustafa Kemal Paşa’nın aklındaki plan olduğu için, yani Samsun’dan beri Cumhuriyet kurulmak istendiği için, Osmanlı meşrutiyeti atlanmıştır.

3. Özakman “Sakarya Savaşı’nda Yunan ordusu tek başınaydı...” için, “ben de aksini söylemedim” demeye getiriyor. Lafı fazla uzatmadan söyleyelim: 14 Nisan 1921 Perşembe günü İngiliz hükümeti Yunanistan’a kesinlikle tarafsız olduğunu bir nota ile bildirdi. İtilaf devletleri ise 18 Mayıs 1921’de bu savaşta tarafsız olduklarını resmen ilan ettiler. “7 düveli benzettik” mealindeki mesajlar ancak körpe beyinleri zedelemeye yarar. Mustafa Kemal’in başarısı, Yunanlıları müttefiklerinden izole ettikten sonra yenmesidir. Özakman, o dönemde Fransızlarla arayı bozmamak için Çukurova milislerine ancak üstü kapalı yardım edildiğini de, Mondros Mütarekesi’nin BMM tarafından her fırsatta geçerli olduğunun ilan edildiğini de sakın unutmasın.

4. “Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ordu komutanı olarak değil, ordu müfettişi olarak yollanması” konusunda Sayın Özakman, “ha ordu komutanı, ha ordu müfettişi ne fark eder” demeye getiriyor, ama hemen arkasından ordu komutanlığının savaş, ordu müfettişliğinin barış zamanlarında kullanıldığını açıklıyor. Demek ki M. Kemal Paşa’ya barış zamanı görevi verilmiş. Kendisi, Nutuk’ta “ordu müfettişi” olarak yetkisini açıklıyor. Ayrıca barış zamanında bir ordu komutanının valilere ve kaymakamlara emir verebilmesinin mümkün olmadığını Özakman da biliyordur mutlaka.

5. “Mustafa Kemal Paşa’nın görev arkadaşları veya din adamları ile kucaklaştığı ileri sürülebilir mi, böyle bir fotoğraf da yoktur” demiştik. Özakman “bunların fotoğrafı olması gerekmez; Atatürk üstü çamurlu köylüyü de kucaklar; Büyük Taarruz’un da neredeyse hiç fotoğrafı yok, o zaman yaşanmadı mı diyeceğiz” demeye getiriyor. Bu eleştiriyi hem Atatürk’ün genel tavrına ve mizacına hem de dönemin görgü ve protokol kurallarına uymadığı için yaptık. Bununla birlikte en azından sinemasal yoruma açık bir konu olduğunu kabul ediyoruz; Özakman’ın “köylü kucaklama” anekdotu doğru.

6. Özakman “1930’lu yıllarda her okulun bir cumhuriyet kalesi” olduğunu vurgularken, “başına sarık koymadan din adamlarının Cumhuriyet bayramı kutlamalarına katıldıklarını nasıl anlatabilirdim” diye soruyor. Peki, bir de şöyle soralım: 1930’larda öğretmenlere koşut, kadrolu aylıklı, hem de fesli sarıklı köy hocaları var mıydı?

7. Özakman “Atatürk’ün 23 Nisan’ı çocuk bayramı olarak çocuklara armağan ettiği doğru değildir ve belgesi de yoktur” eleştirimize, “Bazı konularda belge aranmaz. Bazı gerçekler olayların akışından anlaşılır. Çocuk Esirgeme Kurumu’nun, böyle bir kararı Atatürk’e danışmadan, onayını almadan verebileceği düşünülemez” buyuruyor. Bu “bazı şeylerin belgesi olmaz” mantığı, Özakman’ın kitaplarından da bize tanıdık geliyor. Ama belgesiz oluşturulan metinlerle tarih değil, ancak menkıbe yazılabiliyor.

8. “Ülke padişahındı milletin oldu” formülüne itirazımızı da Özakman laf kalabalığına getirerek karşılıyor. Doğrusunu bir kez daha söyleyelim: Ülke, 1909 Anayasa değişikliğiyle milletin olmuştu; bunu Vahdettin geri aldı. Millet de 1922’de, asıl sahibi olduğu ülkeyi tekrar elde ederken, 1909’da yaptığı gibi bir padişah değişikliğine gitmekle yetinmeyerek, padişahlığı tümden kaldırdı.

9. Atatürk’ün sofrasının düzenini de, o sofrada bulunanların görüşlerini, eleştirilerini belirtmelerine açık olduğunu ve birer klasik sempozyum havasında olduğunu bilecek kadar okumuşluğumuz var. Çünkü o sofrada salt meze tabakları, şişeler kadehler değil, kağıtlar, kalemler, notlar, kitaplar da bulunurdu. Atatürk’se çoğunca konuşan değil, tartışmaları, sunumları dinleyen, sorular yöneltendi. “Sofranın çevresindekilerin tek görevleri efendimiz isabet buyurdu” demekten ibaret değildi, hazırol vaziyetinde oturuşlar, Çankaya sofrasının pek uzağına düşüyor” dememizden Özakman’ın çıkardığı anlam şu: “Bu sofra hakkında pek az şey biliyormuşuz ve hep eğlence veya tartışma, çatışma sofrası sandığımız” anlaşılıyormuş. Bu da cahillik, başarısızlık, zavallılık, yetersizlik, akıl fukaralığı eseri imiş.

10. Mustafa Kemal’in askerlik mesleğine Sakarya Savaşı sonrası değil öncesi döndüğünü yazmıştık. Özakman’a kalırsa Mustafa Kemal, Sakarya Savaşı’nda BMM ordularına sivil olarak kumanda etmiş. Özakman’a göre, Mustafa Kemal 5 Ağustos 1921 tarihli Başkumandanlık Yasası’nın çıkmasından sonra hâlâ bir sivildi ve bu kimliği ile de 23 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında Sakarya Savaşı’nı yönetmişti. Kendisi Paşa’nın diktirdiği Müşir (mareşal) üniformasını, Erzurum Kongresi’nden beri giydiği ilk üniforma sanmakta. Mustafa Kemal, Sakarya savaşı sırasında askerdi.

Görülmektedir ki Turgut Özakman, Atatürk’ü yüceltmek amacıyla “belgelere inat” bir tarih yazıcısı olduğunu açıkça ve övünerek söylüyor. Mustafa Kemal’in büyüklüğü, tarihçi bile olmayanların belge zorlamasına kaldıysa, orada bir sorun var demektir. Ayrıca kendimizi bildiğimiz için, filmi tarihsel gerçekler bağlamında ele aldık. Özellikle çocuklar için hazırlandığı belirtilen bir filmde, onlara savaşın bir oyun ve eğlence şeklinde sunulmasından açıkça rahatsız olduk. Filmin bu söylemini ve padagojik eleştirisini, uzmanlarına bırakıyoruz. Neticede İstiklal Harbi’nin gerçek kahramanlarının, torunlarına “Savaş güzel bir şey mi ki anlatmamı istiyorsun” demelerinin yaşayan şahitlerindeniz.

NTV Tarih adına

Ahmet Kuyaş, Necdet Sakaoğlu, Derya Tulga"

ntvmnsbc

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar