Nihal Bengisu Karaca'nın dindarlığını sorgulayanlar kimler?
Dindarlık, başka hayat görüşlerinin, hayat tarzlarının ve bu arada sanatsal görüngülerin üzerine kapanıp onu boğacak, yok edecek bir duruş değildir
ADNAN BERK OKAN
Her fikrine katılmasam da, medyamızdaki yazarlar içinde “en aklı başında” olarak kabul ettiklerimden biridir Nihal Bengisu Karaca…
Bugün bakın ne diyor yazısının bir yerinde:
“….. şimdi de benim dindarlığımın ve muhafazakârlığımın sorgulandığına şahit olmaktayım…”
***
Türkiye’de bu işler böyledir Nihal…
Senden, senin gibi düşünmeni değil, kendileri gibi düşünmeni isterler…
Tıpkı, kendiişlerine geleni bilmeni istedikleri gibi…
***
Yazının bir yerinde diyorsun ki:
“Ben ‘demokrasi’ diyorum. Yasakların olabildiğince az, özgürlüğün olabildiğince çok olmasını istiyorum.”
***
Sıkıntıları işte orada Nihal…
Onun için senin dindarlığını ve muhafazakârlığını sorguluyorlar ya…
Kendileri gibi düşünmeyenleri ikna edeceğinden korkuyorlar…
Gerçek İslâmiyet felsefesinin, Demokrasinin de temelini oluşturan Kâfirun Suresi’nin 4., 5., 6. Ayetlerinde yattığını herkesin öğreneceğinden çekiniyorlar…
“Allah o üç ayeti sonradan nesh etti” diyenler bile var içlerinde…
Bunlar, Yüce Kuran’ın “değişime” ve “gelişime” açık olduğunu kabul edemeyenler...
Bunlar; dinlerin en gelişmişi ve en değişime açık olanı İslâmiyet’i, demir kalıplar içine hapsetmeye çalışan “kökten dinciler"…
Ve benim onlara karşı duruşum da, dinimizin gelişmeci ve değişimci yapısından kaynaklanıyor zaten...
Allah’ın, Ali İmran Suresi 7. Ayetinde, bazı ayetlerin “Muhkem – Kesin”; bazılarının ise “Müteşabih – Mecazi manaya elverişli” ayetler olduğunu hatırlatışını, görmezden gelişlerinden…
***
Allah istese, Kuran’ı tüm değişimlere kapardı ama aksine açmış…
Açmasaydı, dünyanın bu kadar hızlı bir şekilde değişimine “izin” verir miydi?..
Açmasaydı, Arapların bütün gelenek ve göreneklerini yıkma işini sevgili peygamberimize tevdî eder miydi?..
Açmasaydı, kızlarımız halen diri diri gömülüyor olmaz mıydı?..
Kimileri diyecek ki: “kızlarımızın halen diri diri gömüldüğünü bilmiyor musun?..”
Biliyorum ve işte tam da onu söylemek istiyorum…
Onlar, yaptıkları vahşetin “din” olduğunu zannediyorlar…
Çünkü dinlerini “köktendinciler”den öğreniyorlar…
“Din” zannettikleri şeylerin kimisinin “Uyduruk Hadislerden”, kimilerinin ise “egemenlerin koydukları örf ve adetlerden” kaynaklandığını bilmiyorlar…
***
Sevgili Nihal, sanatla – din ilişkisine bakarken de doğru pencere açmış…
Diyor ki:
“Dindarlık, başka hayat görüşlerinin, hayat tarzlarının ve bu arada sanatsal görüngülerin üzerine kapanıp onu boğacak, yok edecek bir duruş değildir"…
Bu görüşüne karşı çıkmak mümkün mü?..
İyi bir Müslüman olduğunuza inanıyorsanız; en azından inanmak istiyorsanız, bunun yolu “başka hayat görüşlerinin, hayat tarzlarının ve bu arada sanatsal görüngülerin üzerine kapanıp onu boğmak”tan geçmiyor ki…
Aksine, “hoşgörüden” geçiyor…
***
Sevgili ve değerli dostlar!..
Daha çok özgürlük, daha çok demokrasi, aynı zamanda “daha çok hoşgörü” demektir…
Ama…
“Hoşgörüden nasibini almamış köktencilere” (hangi ideolojiden olurlarsa olsunlar) karşı tavır takınmak, bazı yasaklar getirilmesini istemek de “özgürlüğün” gereğidir…
Tıpkı, demokrasiyi yıkmak isteyenlere “yıkım yasağı” getirilmesini istemek “özgürlüğü” gibi…
***
Hâsılı…
İslâmiyet’e en büyük zararın kimden geldiğini iyi görelim…
Kimden mi?..
Söyleyeyim:
Nihal Bengisu Karaca gibi aydınlık yüzlü ve beyinli bir Müslüman Hanımefendinin, muhafazakârlık ve dindarlık anlayışını eleştiren Müslüman’lardan…
***
Bayanlar, baylar!..
Köktendinciler yüzündendir ki Dünya, İslâmiyet’i, kedisini uyandırmamak için sahip olduğu tek yeleğin eteğini kesen Hz. Muhammed Mustafa (SAV) yerine; El Kaide’nin eli kanlı katili Bin Laden’in yüzü ile tanıyor ya…