Nefise Karatay’ı izlerken daldım gittim…
Aynı çocuklar komünist bir sistemde doğmuş olsaydılar her biri dünya çapında yıldız olacakları kesinlikle…
ADNAN BERK OKAN
Nefise Karatay’ın hazırlayıp sunduğu, CNNTÜRK’te yayınlanan Afiş’i izlerken; hayatımda kendim bir saniye bile olmadığım halde, bir anda bütün dünya ülkelerinin komünist olmasını diledim içimden…
En azından hiç olmazsa 30 yıl komünizmle idare edilmenin şart olduğunu düşündüm…
En çok da Bakü'de geçtiğimiz yıl Kasım ayında açılan Haydar Aliyev Kültür Merkezi'ni izlerken düşündüm komünizmi…
Zaha Hadid’in o muhteşem eserine gıptayla bakarken, polis dinlenme evi olarak kullanılan AKM (Atatürk Kültür Merkez) isimli mezbelelik geldi geçti gözlerimin önünden…
Sanatın içine tükürenlerin yönettiği bir ülkenin yurttaşı olmanın utancını ve acısını duydum yüreğimde…
Neden böyle peki?..
Daha 20 yıl önce bağımsızlığını elde etmiş ve henüz ekonomik gelişimini de tamamlamamış hem Türk hem Müslüman Azerbaycan öylesine muhteşem bir kültür sanat merkezine sahip oluyor da…
90 yıllık cumhuriyet, 64 yıllık demokrasisi olan Türkiye’nin biricik kültür ve sanat merkezi niçin bir nevi polis karakolu olarak kullanılıyor?..
Çünkü…
Komünizmi hiç yaşamamış vahşi kapitalizm sanatı da endüstrileştiriyor…
Adlarına “Sanatçı” denilenler ve onları (Sanat eserlerini değil) pazarlayanlar arasında rekabetten öte, kendisinin dışındaki herkesi yok etmeyi plânlayan vahşi bir zihniyet var kapitalizmde…
Komünizmde sanatçılar hem fırsat ve hem de imkân eşitliğine sahipler…
Kapitalizmde ise (Eğer demokrasi varsa) göstermelik de olsa bir fırsat eşitliği sunuluyor gibi…
Ama…
İmkân eşitliği sistemin özüne aykırı olduğu için hiç yok…
Oysa…
Sanatta imkân eşitliği de en az fırsat eşitliği kadar şart…
Zira yetenek genetik…
Ya da olaya dini pencereden bakarsak; “Allah vergisi”…
Sonradan geliştirilebiliyor elbette ama kesinlikle doğuştan gelen bir haslet…
Ama imkân tesadüfi…
Bizim sistemimizde (Kapitalizmde) öyle yetenekli çocuklar (İnsanlar) tanıdım ki, imkânları olmadığı için körelip gitmişlerdi…
Aynı çocuklar komünist bir sistemde doğmuş olsaydılar her biri dünya çapında yıldız olacaklardı kesinlikle…
Beni yakından tanıyanlar bileceklerdir…
Liberal Demokrat Parti’nin kurucu genel başkan yardımcısı olduğum dönemde bile sanatın, sanatçının mutlaka ama mutlaka Devlet tarafından sakınılması gerektiğini söylüyordum…
Bugün de o düşüncem değişmiş değil…
Eğer ilk kurulduğumuzda hiç olmazsa 30 yıl komünizmi yaşayabilseydik…
30 yıl sanatın değerini öğrenebilen, öğretebilecek, sanatı içselleştirmiş yurttaşlar yetiştirebilseydik…
Bugün biricik kültür ve sanat merkezimizi polis karakoluna döndürmezdik…
Kültür ve Turizm bakanlığımız sadece turizm bakanlığı yapıp, kültürün üzerine peştamal örtmezdi…
Hâsılı…
Üzülüyorum ey güzel insanlar; kahroluyorum…
Ciğerlerim yanıyor güzeller güzeli Adrasan misali…
“Adrasan” dedim de…
Cennet köşelerimizden biri yandı bitti kül oldu…
Bakanlık görevinden alınan eski bakan Ertuğrul Günay oradaydı…
Ama…
Halen bakanlık koltuğunda oturan Ömer Çelik, bırakın Adrasan’a gitmeyi, “geçmiş Olsun” bile demedi…
Ben de kalkmış kendi kendime fantezi kuruyorum…
Yahu!..
Kültürü olmadığı için bakanı da olmayan bir ülkeden bir Azerbaycan olmasını istemeye hakkım olabilir mi?..
Üşütüceksin bacım!..
Sanatta "estetik ve özgürlük" tamam ama...
Güneşlenirken kimi hanımefendiler fazla mı özgür ne?..
Meselâ Eda Taşpınar...
İlle de "sımsıkı taş gibi" olduğunu göstermek zorunda mı yani?..
Ya da şöyle söyleyeyim...
Hürriyet'ten alıntıladığım bu fotoğrafını sizlerle paylaşınca ben de Sabah gibi özel hayata dalmış olur muyum?..
İyi ama be güzel insanlar!..
Orhan Veli'nin dediği gibi; "Böyle de yatılmaz ki..."
Yatılıyorsa eğer...
Ve hem de meydanlık yerde...
Ben de bu estetik harikasını okurlarımla paylaşırım arkadaş...