"Ne Can Yaman’ın libidosu ne de NATO!" Sevilay Yılman vatandaşın sesi oldu
"Siyasilerin gündemi ile halkın gündemi aynı değil" diyor Sevilay Yılman...Ekrem İmamoğlu’nun şaraplı kaz yemeği, Türkiye’nin göbeğinde olduğu NATO meselesi, Can Yaman’ın libidosu, Şeyma Subaşı’nın geçim sıkıntısı…Hiçbiri halkın umurumda değil. Çünkü vatandaşın bambaşka dertleri var.
Ne programlardaki tartışılan meseleler, ne de siyasiler arasında yaşananlar... Vatandaşların canını sıkan o kadar çok mesele var ki...Habertürk yazarı Sevilay Yılman da vatandaşın sesi oldu ve bu sorunları köşesine taşıdı.
Meslektaşlarına bir de çağrıda bulunan Yılman şu ifadeleri kullandı:
Gerçekten bizim gündem diye alıp üzerine yazılar yazıp, ekranlarda kafa göz yararcasına tartıştığımız çoğu konu halkın gündeminde ya hiç yok ya da en son sıralarda. İnsanlar yaşadığı gerçeklerin dile getirilmesini ve mümkünse bunların çözümü için çabalanmasını arzu ediyorlar. Özellikle de işsizlik oranının düşürülmesi için devletin nasıl bir harita çizmesi konusunda yol gösterici olunmasını istiyorlar.
"Ne Can Yaman’ın libidosu ne de NATO!"
Sürekli mobil halinde olunca ve de tabii bir de toplu ulaşım araçlarını kullanınca…
İster istemez halkın gündeminde olan hakiki meselelere de odaklanma zorunluluğunuz oluyor.
Metroda yanıma oturan Aysel Teyze… Markette rastlaştığım Haydar Amca… Kuafördeki Şebnem Hanım… Lokantada hizmet eden garson Ümit… Tekel bayiindeki Mehmet Bey… Annemin apartman görevlisi Mahir Ağabey… Banka veznedarı Esen…
Hülasa…
Ne iş yaptığımı bilip de… Görür görmez içini döken, “Allah rızası için gazeteci olarak azıcık da gerçek meselelerimizi dile getirin” diyerek ayar çekenlerin tamamından edindiğim izlenime göre…
Biz gazetecilerin, dahası siyasilerin gündemi ile halkın gündemi aynı değil.
Daha önceki gün kılı kırk yarıp da üzerinde çalışıp yazdığım 15 Temmuz darbe girişiminin tertipçisi firari Adil Öksüz’ün nerede olduğu, kimlerin kanatları altında olduğu konusu.
Mesela hiç ilgilenmiyorlar bu konuyla.
AK Parti’den kopup da farklı parti arayışlarına girişen Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu…
Veya bir delinin üfürüp de aklı başında sanılan bizim gibilerin de günlerce peşinden gittiği tamamen asparagas çıkan şu Beştepe’ye gizlice giden CHP’linin kim olduğu mevzusu…
Ekrem İmamoğlu’nun şaraplı kaz yemeği…
Ya da Türkiye’nin göbeğinde olduğu NATO meselesi…
Can Yaman’ın libidosu, Şeyma Subaşı’nın geçim sıkıntısı…
Emin oldum ki hiçbiri umurunda değil halkın!
Halkın esas gündeminde ne var biliyor musunuz?
Birincisi pahalılık!
Çok şikayet dinliyorum bu konuda.
Enflasyon rakamları her ne kadar da düşük çıkıyor olsa da sokakta, metroda, çarşı, pazarda kiminle konuşsam… Tamamından alım gücünün 1 yıl, hatta ve hatta 1 ay öncesine göre düştüğü yönünde yakınmalar ilk başta geliyor.
Hele hele elektrik faturalarındaki yükseliş...
Metrodaki Aysel Teyze diyor ki; “Çok şükür 1.400 TL emekli maaşım var. Sere serpe yaşamadım hiç ama önceleri bir emekli maaşı yetiyordu. Çünkü tek başımayım. Evim kira değil. Sigaram yok! Alkolüm yok! Yemem içmem dışında bir apartman aidatım var. Bir de elektrik faturam ile doğalgaz. Geçen sene Ekim’de ödediğim elektrik faturasının neredeyse 3 katını ödedim bu ay! Eskiden torunlar için pasta, börek, çörek yapardım haftada bir. Çağırırdım. Artık ayda bire düşürdüm o işi! Maaşım yetmez oldu artık!”
Tabii bu yakınmalar Aysel Teyze’ye özel değil.
Hemen herkesin dilinde.
Bu arada da şuna dikkat çekeyim…
Havalar yeni yeni soğumaya başladığı ve doğalgaz kullanımı henüz yoğun olmadığı için o hususta çok fazla bir serzeniş yok ama hava bu şekil devam ederse sanıyorum bir ay sonra filan doğalgaz faturalarına ilişkin şikayetler elektrik faturalarını epeyce bir sollamış olacak.
Ve işsizlik…
İnanılır gibi değil ama… Hemen her evde bir işsizlik derdi var.
Ebeveynlerden birinin böyle bir problemi yoksa bile çocuklarıyla ilgili mutlaka sıkıntı var.
Yani baba ve anne çalışıyor olsa bile… Ya da emekli aylıkları varsa bile… Çocukların işsizlik sorunu var.
Kimse bana; “Atıyorsun, abartıyorsun!” filan diyemez çünkü devletin açıkladığı resmi rakamlara göre de durum vahim zaten.
İşsizlik oranı yüzde 14!
İşsiz sayısı 4 milyon 650 bin kişi!
Ki bunlar kayıtlı olanlardan hesaplanmış rakamlar.
Uzmanlar gayri resmi sayının yani kayıtlı olmayanların da dahil edilmesi durumunda varılan rakamın yüzde 14’ün çok çok üzerinde olduğunu söylüyorlar.
Asıl fecaat ise genç işsizlik oranında.
Yine devletin açıkladığı resmi rakamlara göre şu anda gençlerde ki işsizlik oranı yüzde 27.4!
Ve ne acı ki yaşları 24’lere varan bu gençler ancak büyüklerinin desteği sayesinde hayatlarını devam ettirebiliyorlar.
(Tabii eğer büyüklerinin de bunu sağlayacak bir geliri varsa. Yoksa zaten Allah kurtarsın! )
Gençler tarafından yardımcı olmam için gönderilen CV’ler yığınla!
Baktıkça içim büzülüyor.
Bir devlet dairesinde çalışmayı arzu edenleri, öğretmen adaylarını falan geçtim.
ODTÜ, Yıldız, İTÜ gibi parmakla gösterilen devlet üniversiteleri dahil kaliteli eğitim veren birçok vakıf üniversitesinden, özellikle mühendisliklerden mezun ve özel şirketlerde çalışmak isteyen gençler de çaresizlik içerisinde.
Birçoğu bu çaresizliği aşmak için ya yurt dışına gidip oralarda hayatını kurmak için arayışlar içerisinde.
Ya da alanlarının dışında da olsa bir şekilde hayata atılıp kendi ayaklarının üzerinde durabilmenin peşinde…
Biliyor musunuz?
Geçenlerde bir ahbabımın, Yıldız Harita Bölümü mezunu oğlunun ünlü bir AVM’deki bir mağazada satış temsilcisi olarak iş başvurusunda bulunduğunu ve bu iş için oğlu dışında tam 12 üniversite mezununun da talip olduğunu anlatırken; “İnşallah bizimkini kabul ederler!” duası panikletti beni.
Çünkü bir an kendimi o ahbabımın yerine koydum…
Ve kendime acıdım.
Düşünsenize… Binbir emek verip okuttuğum… İleride büyük bir hukukçu olacak diye üzerine hayaller kurduğum oğlum... Bir giyim mağazasında iş bulabilsin diye dua ediyorum…
Ve değerli okurlarım…
Yukarıda saymış olduğum bu gündemlere bağlı olarak halkımızın canını sıkan bir diğer gündem ise Suriyeliler…
Sayıları 4 milyona vardı biliyorsunuz.
Çok büyük bir öfke var bu konuda.
Nedeni de kesinlikle ırkçılık filan değil bunun herkes emin olsun.
Tek neden yukarıda saydığım sebepler.
Halk yaşanılan bu sıkıntıların birinci nedeni olarak Suriyelileri görüyor.
Mesela son dönemde istihdam yaratacak büyük yatırımların olmamasına değil…
Küçük, büyük birçok işletmede SGK’sız ve çok daha az ücretlere çalışmayı kabul eden Suriyeliler nedeniyle işsizliğin had safhaya çıktığına inanılıyor.
Ki İstanbul, Güneydoğu ve Akdeniz bölgelerindeki illere oranla daha az sayıda Suriyeliye ev sahipliği yapıyor.
Gaziantep, Urfa, Adana, Mersin gibi büyükşehirlerde bu sorunun çok daha vahim noktalarda olduğunu da biliyorum.
Neyse…
Sözün özüne gelirsek…
Bizim mahalledekilerin haberi olsun…
Ayrım yapmadan yapıyorum bu çağrıyı…
İktidara yakın veya uzak
Tüm meslektaşlarıma sesleniyorum…
Gerçekten bizim gündem diye alıp üzerine yazılar yazıp, ekranlarda kafa göz yararcasına tartıştığımız çoğu konu halkın gündeminde ya hiç yok ya da en son sıralarda.
İnsanlar yaşadığı gerçeklerin dile getirilmesini ve mümkünse bunların çözümü için çabalanmasını arzu ediyorlar.
Özellikle de işsizlik oranının düşürülmesi için devletin nasıl bir harita çizmesi konusunda yol gösterici olunmasını istiyorlar.
Çünkü diyorlar ki; ”Bu işsizlik düşürülmez ise önümüzdeki yıllarda ülke bu konu nedeniyle büyük bir çıkmaza girebilir ve asıl “beka” denilen sorun o zaman karşımıza çıkabilir!”