Nazlı Ilıcak, Ahmet Hakan, Soner Yalçın ve vicdan...
Nitekim Soner Yalçın ve arkadaşlarının yargılanmaları konusunda Ahmet gibi düşünmeyenler "nefret" duygularının etkisiyle....
ADNAN BERK OKAN
Ahmet Hakan bugünkü Hürriyet'te "Aşırı yıpranan sözcük: vicdan" başlığı altında yayımlanan makalesinde "Vicdan" isimli sözcüğü savunmak istiyor...
Ve çok da iyi ediyor...
Ama...
Daha sonra kendisiyle (mutlaka farkında olmadan) ters düşüyor...
O halde önce "vicdan" sözcüğünün gerçekte ne anlam ifade ettiğine bakalım...
Vicdan; hak verme duygusudur...
Peki...
Ahmet'in çelişkisi nerede?..
Anlatayım...
Ahmet aynı köşede "Soner'e özgürlük" başlığı altında yayımlanan bir diğer yazısında "vicdan" ile "acıma" duygusunu karıştırıyor...
Neden mi?..
Çünkü...
Soner'e özgürlük isterken elinde somut hiçbir kanıt yok...
Elinde somut kanıt olmayan biri yargılanmakta olan bir şüpheli veya müşteki için"haklıdır" diyebilecek argümanlara sahip olamaz...
Bu nedenle şüpheli için "özgürlük" ya da "mahkûmiyet" talebinde bulunurken veya "müşteki" için "çok zarar gördü" derken kullanabileceği iki duygusu vardır:
"Acıma" ya da "nefret"...
Nitekim Soner Yalçın ve arkadaşlarının yargılanmaları konusunda Ahmet gibi düşünmeyenler "nefret" duygularının etkisiyle "mahkûmiyet" isterken, Ahmet ise Soner'e olan sevgisinden kaynaklanan "acıma" duygusuyla"özgürlük" için haykırıyor...
Yani;
demek istemem o ki;
Soner'e "mahkûmiyet" ya da "özgürlük" kararı verecek olan merci"Yargı"dır...
Bunun içindir ki yargılama sürecinde, davanın sonucunu etkileyecek "görüş bildirmek" suç sayılmıştır...
Dikkat!..
Suç olan görüş bildirmektir...
"Tahliye" istemek ya da "Mahkûmiyet" talep etmek değil...
Ya da şöyle söyleyeyim:
"Soner'e özgürlük" demek suç değildir...
Ama...
"Yahu bu ne biçim mahkeme böyle?.. Soner'in hiçbir suçu yok ama halen tutuklu" demek suçtur...
Amaaaaa....
Yargılama bittikten sonra her şey serbesttir...
Dileyen över yargı kararını, canı çeken yerden yere vurur...
Şimdiiii....
Geleyim Nazlı Ilıcak'ın bugünkü makalesine...
Nazlı bugünkü Sabah'ta "Gazetecilik faliyeti mi? Eylem Pânı mı?" başlığı altında yayımlanan makalesinde, Soner Yalçın ve arkadaşlarının,"bilgisayarlarımıza virüsle gönderildi" savunmalarının "haksız" olduğunu çünkü TÜBİTAK'ın raporunda 35 dokümanın incelendiği ve hiçbirinde virüsle gönderildiğine ilişkin bir ize rastlanmadığının belirtildiğine dikkat çekiyor...
Şüphelilerin, "biz o dokümanları hiç görmedik" savunmalarının çürütüldüğünü yazıyor...
Yani;
Ahmet, Soner'in sadece "gaztecilik faaliyeti" yaptığı için "tutuklu"yargılandığını savunurken; Nazl tam tersini yazıyor...
"Nazlı doğru yazıyor, Ahmet'in yazdıkları yanlış" demiyorum...
Ama...
Aksini de söylemem...
Yani;
Ahmet'in yazdıklarının "doğru", Nazlı'nın yazdıklarının "yanlış" olduğunu söyleyemem...
Neden?..
Dosyaya yargıçlar kadar vakıf değilim de ondan...
Hâsılı...
Ahmet Hakan, vicdan sözcüğünün yıpratıldığına dikkat çekerken haklı ancak verdiği örnekler "vicdan" konusu değil...
Gazze için kayıtsız kalıp, açlık grevi veya ölüm oruçlarında ortalığı ayağa kalkanlar "vicdaları" ile düşünmüyorlar...
Her iki konuda da taraflar "ideolojileriyle" karar veriyorlar...
Vicdan bambaşka bir şey...
Vicdan; Gazze'nin bombalanmasında çıkarı olan birinin bile "bu yapılan insanlık dışıdır" diyebilmesidir...
Tıpkı açlık grevi veya ölüm orucuna yatanlara acımak ama Devlet'e de"Öcalan'a özgürlük şartıyla eylemimizden vazgeçeriz" diyenlerle pazarlık etmemesine hak vermek gibi...
Bilmem anlatabildim mi?..
[email protected]
Ahmet Hakan bugünkü Hürriyet'te "Aşırı yıpranan sözcük: vicdan" başlığı altında yayımlanan makalesinde "Vicdan" isimli sözcüğü savunmak istiyor...
Ve çok da iyi ediyor...
Ama...
Daha sonra kendisiyle (mutlaka farkında olmadan) ters düşüyor...
O halde önce "vicdan" sözcüğünün gerçekte ne anlam ifade ettiğine bakalım...
Vicdan; hak verme duygusudur...
Peki...
Ahmet'in çelişkisi nerede?..
Anlatayım...
Ahmet aynı köşede "Soner'e özgürlük" başlığı altında yayımlanan bir diğer yazısında "vicdan" ile "acıma" duygusunu karıştırıyor...
Neden mi?..
Çünkü...
Soner'e özgürlük isterken elinde somut hiçbir kanıt yok...
Elinde somut kanıt olmayan biri yargılanmakta olan bir şüpheli veya müşteki için"haklıdır" diyebilecek argümanlara sahip olamaz...
Bu nedenle şüpheli için "özgürlük" ya da "mahkûmiyet" talebinde bulunurken veya "müşteki" için "çok zarar gördü" derken kullanabileceği iki duygusu vardır:
"Acıma" ya da "nefret"...
Nitekim Soner Yalçın ve arkadaşlarının yargılanmaları konusunda Ahmet gibi düşünmeyenler "nefret" duygularının etkisiyle "mahkûmiyet" isterken, Ahmet ise Soner'e olan sevgisinden kaynaklanan "acıma" duygusuyla"özgürlük" için haykırıyor...
Yani;
demek istemem o ki;
Soner'e "mahkûmiyet" ya da "özgürlük" kararı verecek olan merci"Yargı"dır...
Bunun içindir ki yargılama sürecinde, davanın sonucunu etkileyecek "görüş bildirmek" suç sayılmıştır...
Dikkat!..
Suç olan görüş bildirmektir...
"Tahliye" istemek ya da "Mahkûmiyet" talep etmek değil...
Ya da şöyle söyleyeyim:
"Soner'e özgürlük" demek suç değildir...
Ama...
"Yahu bu ne biçim mahkeme böyle?.. Soner'in hiçbir suçu yok ama halen tutuklu" demek suçtur...
Amaaaaa....
Yargılama bittikten sonra her şey serbesttir...
Dileyen över yargı kararını, canı çeken yerden yere vurur...
Şimdiiii....
Geleyim Nazlı Ilıcak'ın bugünkü makalesine...
Nazlı bugünkü Sabah'ta "Gazetecilik faliyeti mi? Eylem Pânı mı?" başlığı altında yayımlanan makalesinde, Soner Yalçın ve arkadaşlarının,"bilgisayarlarımıza virüsle gönderildi" savunmalarının "haksız" olduğunu çünkü TÜBİTAK'ın raporunda 35 dokümanın incelendiği ve hiçbirinde virüsle gönderildiğine ilişkin bir ize rastlanmadığının belirtildiğine dikkat çekiyor...
Şüphelilerin, "biz o dokümanları hiç görmedik" savunmalarının çürütüldüğünü yazıyor...
Yani;
Ahmet, Soner'in sadece "gaztecilik faaliyeti" yaptığı için "tutuklu"yargılandığını savunurken; Nazl tam tersini yazıyor...
"Nazlı doğru yazıyor, Ahmet'in yazdıkları yanlış" demiyorum...
Ama...
Aksini de söylemem...
Yani;
Ahmet'in yazdıklarının "doğru", Nazlı'nın yazdıklarının "yanlış" olduğunu söyleyemem...
Neden?..
Dosyaya yargıçlar kadar vakıf değilim de ondan...
Hâsılı...
Ahmet Hakan, vicdan sözcüğünün yıpratıldığına dikkat çekerken haklı ancak verdiği örnekler "vicdan" konusu değil...
Gazze için kayıtsız kalıp, açlık grevi veya ölüm oruçlarında ortalığı ayağa kalkanlar "vicdaları" ile düşünmüyorlar...
Her iki konuda da taraflar "ideolojileriyle" karar veriyorlar...
Vicdan bambaşka bir şey...
Vicdan; Gazze'nin bombalanmasında çıkarı olan birinin bile "bu yapılan insanlık dışıdır" diyebilmesidir...
Tıpkı açlık grevi veya ölüm orucuna yatanlara acımak ama Devlet'e de"Öcalan'a özgürlük şartıyla eylemimizden vazgeçeriz" diyenlerle pazarlık etmemesine hak vermek gibi...
Bilmem anlatabildim mi?..
[email protected]