ANALİZ

Nazlı Hanım bu kaçıncı tekzip?..

Hafızan mı yok?.. Vicdanın mı?.. Adaletin mi?.. Yoksa kinin, nefretin ve öfken mi çok?..

Nazlı Hanım bu kaçıncı tekzip?..
ADNAN BERK OKAN

Sevgili Nazlı (Ilıcak):
"Demokrat" olduğundan şüphe etmiyorum ama demokrasi anlayışının "doğru" olduğundan emin değilim.
Bay Riccardione'nin dediği gibi "Be ne perhiz ne turşu" mu?..
Yok canım... 

Düzeltme ve cevap

"Sabah" adlı gazetenin 28 Ocak 2011 tarihli nüshasında, 23. sayfadaki Nazlı Ilıcak tarafından kaleme alınmış "Balyoz 'Karartma Eylemi' mi?" ve "Aktörler hep aynı" başlıklı yazılarda, açık biçimde keşidecinin onur ve saygınlığını ihlal eden ve gerçeğe aykırı yayın yapılmıştır.
Müvekkil Koramiral Kadir Sağdıç, Genelkurmay Muharebe Elektronik Bilgi Sistemleri Başkanlığı görevini yürüten son derece saygın bir komutandır. Mesleki çevresinde ve özel yaşamında sevilen, üçüncü kişilerde saygı uyandıran ve takdir edilen bir geçmişe sahiptir. Bugüne kadar hukuka aykırı hiçbir eylemin içinde olmamış ve mesleki ve özel yaşamındaki tüm davranışlarına, hukuk kuralları, ulus ve yurt sevgisi yön vermiştir.
"Sabah" adlı gazetedeki bu yazıda, süren bir ceza soruşturması kapsamında yapılan bir arama işleminde bulunduğu iddia edilen, esasen demokrasiyi "masumiyet karinesi" ve "ceza soruşturmalarının gizliliği" demokrasiyi dilkeleri gereğince gizli kalması gereken sözde belgelere dayanılarak, bir kısım hayali ve gerçek dışı senaryolarla, müvekkil ve temsil ettiği kurumsal unvan kamuoyu önünde yıpratılmaya çalışılmaktadır. Öncelikle belirtelim ki, söz konusu yazıda yer alan belgeler ile müvekkilin hiçbir ilgisi yoktur. Müvekkil, bu belgelerin düzenlenmesine ve içeriğine hiçbir biçimde katılmamıştır. Bu belgelerdeki iddia, suçlama ve senaryolarla müvekkilin hiçbir ilgisi yoktur. Yazıda iddia edildiğinin aksine, bulunduğu iddia edilen belgelerde müvekkilin imzası yoktur. Bu belgelerin başta müvekkil olmak üzere, birçok saygın askeri personeli ve temsil ettikleri kurumları kamuoyu önünde yıpratmak için hazırlanan bir komplonun parçası olduğu düşünülmektedir.
Yazıda yer verilen iddialar, gerçek dışı ve asılsız olduğu gibi, ayrıca bu iddia ve suçlamalar, en basit mantık kurallarından dahi yoksundur.
Müvekkil hakkında son derece ağır, gerçek dışı ve asılsız iddia ve saldırılara yer verilen yazıda, müvekkilden en ufak bir görüş dahi alınmamıştır.
Ayrıca, söz konusu yazıda, hukuk sistemimizin en önemli temel ilkelerinden olan "masumiyet karinesi", "ceza soruşturmalarının gizliliği" ilkeleri başta olmak üzere, Türk Ceza Kanunu'nda ve Basın Kanunu'nda öngörülen birçok kural ihlal edilmiş, müvekkil kamuoyu önünde adeta peşinen mahkûm edilmeye çalışılmıştır.
Yazıda gerçek dışı, asılsız ve iftira niteliğindeki iddialar ve suçlamalar adeta kanıtlanmış gerçeklermiş gibi kaleme alınmış ve yazıyı okuyanların zihninde, yazılanlar gerçekmiş gibi bir düşünce yaratılmak istenmiştir.
Yapılan bu yayın, gerçeğe aykırı olduğu gibi, müvekkilin onur ve saygınlık başta olmak üzere, kişisel değerlerini ihlal edici niteliktedir.
Bu nedenle "Sabah" adlı gazetede yer alan bu yazı nedeniyle müvekkilin uğradığı maddi ve manevi zararlar konusunda tüm talep ve başvuru haklarımız saklı kalmak üzere, Basın Kanunu'nun 14. maddesi gereğince, düzeltme ve cevaplarımızı içeren bu bilgilerin ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayınlanması talep olunur.
(Keşideci Kadir Sağdıç Vekili Av. Murat Fatih Ülkü)

Hiç de öyle değil...
Herkes "demokrat" olduğunu zannedebilir...
Ama...
Önemli olan herkesin demokrasiyi doğru bilip bilmediğidir...
O nedenle; yani kendi pencerenden gördüğün veya görmek istediğin demokratlığından şüphe etmediğimi söylemek istedim...

Bak sevgili Nazlı;
Bizler (sen, ailen ve ben, ailem) , despotizmden en çok çekmiş eski demokratlarız...
Sadece 27 Mayıs 1960 barbarlığında değil...
12 Mart 1971 aptallığında, 12 Eylül 1980 canavarlığında ve "28 Şubat Süreci" adı verilen "Medya - İşdünyası - Asker" darbe ortaklığındaki müdahale günlerinde de...
Tek farkla...
28 Şubat'ta sen müdahaleci despotların (daha sonrları) "başbakan" olarak atadıkları Mesut Yılmaz'a ANAP kongresinde "Seni seviyorum Mesut Bey!" diye bağırıyordun, Mustafa Özbek Kapalı Spor Salonu'nda...
Seninle aynı şekilde haykıran biri daha vardı yanında...
O günlerde Hürriyet'te yazan (merhume) Gülçin Telci...
Yani sen 28 Şubatçılarla birlikteydin...
Ben ise Mehmet Ali ile birlikte o faşistlere karşı mücadele veriyorduk...

Şimdi de bugüne geleyim...
Dünkü köşende (17.04.2011) alışık olduğumuz bir konuğun vardı...
"Tekzip"...
Balyoz Davası'ndan tutuklu yargılanan Koramiral Kadir Sağdıç tarafından gönderilen bir tekzip...
(Koramiral Kadir Sağdıç'ın tekzibini yandaki sütunda okuyabilirsiniz).
"Amiral'in tekzibi yüzde yüz doğrudur" demiyorum demem de...
O zaman da yargılamayı yapan mahkemeye saygısızlık etmiş olurum...
Ama...
Senin yaptığını yaparsam ("Suçludur" dersem) da; Koramiral Kadir Sağdıç'a haksızlık etmiş olurum...
Yargılama (pek adil olmasa da)henüz sürüyor...
Sen sonucu beklemeden Amiral'i "suçlu" ilân etmiştin...
Ama...
Ben sonucu bekleyeceğim...

Sevgili eski çalışma arkadaşım;
Ben senden sadece "Empati" yapmanı isteyeceğim, "demokrat" olmanı değil...
Neden mi?..
Çünkü...

Canım kardeşim Mehmet Ali (Ilıcak) tutuklandığında nasıl da seferber olmuştuk onu kurtarmak için, hatırlıyor musun?..
Nasıl da yanıyordu ana yüreğin...
Ve biz onu seven, ona inananların yürekleri...
Çünkü biliyordun ve biliyorduk ki Mehmet Ali'nin bir pirinç tanesi kadar bile suçu yoktu...
Ve yine biliyorduk ki savcı; Emin Çölaşan'ın sürekli tahriki sonucu gözaltı kararı aldırmış, tutuklanması talebiyle mahkemeye sevketmişti...
Ve yine hepimiz biliyorduk ki mahkeme de Çölaşan'dan korkusundan "tutuklama" kararı vermişti...
Hem de tam "bayram" arifesinde...
Yani...
Kasıtlı olarak ve "acı çektirmek" amacıyla yapılan bir "tutuklama" idi...
Ve sevgili Mehmet Ali'mizi cezaevine tıkıştırmışlardı vahşice...
Neyse ki "Bu Ülkede de Hâkimler var"dı...
Ve işte o hâkimler (yanlış hatırlamıyorsam) bayram sonrası hemen Mehmet Ali'ye özgürlüğü'nü iade etmişlerdi...
Daha sonraları da "haklı" bir "beraat" kararı gelmişti...

Ve sevgili Nazlı;
O günün "28 Şubat destekçisi, Faşist Kartel gazeteleri"nde ve ille de Çölaşan'ın köşesinde sen, eşin ( o günkü) ve Mehmet Ali için, sözüm ona "suç" dosyasına dayandırılarak yazılan yalanları hatırlasana...
İyi ama...
Sen niye yaşadığın o acıların aynılarını başkalarına yaşatıyorsun be Nazlı?..
Hafızan mı yok?..
Vicdanın mı?..
Adaletin mi?..
Yoksa kinin, nefretin ve öfken mi çok?..

Ve Nazlı...
İşte olanı hep birlikte görüyoruz...
"Tekzip" yiyorsun...
Yani yazdıkların "yalanlanıyor"...
"Tekzip" bir yazarın en büyük ayıbının yüzüne vurulmasıdır...
O yazara "Yalancı" denilmesidir...
Gördün işte...
Hem "yalancı" olmakla tescillendin...
Hem de bu yazıyı yazmama sebep oldun...
Keşke, sağlam karakterinin mütemmimi olan mertliğini, kişisel kinine yedirmeseydin...

Sen beni hiç sevmedin ama ben seni hep sevdim Nazlı...
Mertsin...
Korkusuzsun
Yüreklisin...
Ama bir kusurun var...
Normal bir aklın almayacağı kadar kaprislisin...
Hem de çok kaprislisin...
O kadar ki...
O kaprisin sana demokratlığını bile unutturuyor..
Okaprisin yüzünden, benim gibi bir Liberal'e "sen askercisin" dediğin günü hiç unutmuyorum...
Oysa ben hayatımın tek günü "askerci" olmadım...
İstesem de olamam...
Ama...
Bir Liberal'in "hukukun üstünlüğünden yana olması gerekliliğini" de hiç unutmadım...
Eğer adaletse aradığımız, "asker bile olsa" o askerin hukukunu gözettim...
Onların bize karşı "adalatsiz" davranmalarını sildim hafızamdan...
Dedim ya...
Ben sahici bir Liberal'im...
Benim için "özgürlük, hukukun üstünlüğü ve adalet" her şeyden önce gelir...

[email protected]
ÇOK OKUNANLAR