GÜNÜN KÖŞE YAZARI

Nagehan Alçı günün köşe yazarı...

Yapılan saldırılara haklı olarak ve samimiyetle karşı duran iki yazısıyla Nagehan Alçı’yı “Günün Yazarı” seçiyoruz…

Nagehan Alçı günün köşe yazarı...

Farkında mısınız?..

Nagehan Alçı’dan başka (Hatta, iktidar yanlıları arasında bile) Nilhan Osmanoğlu’na yapılan karakter suikastına karşı duran yok.

Neden acaba?..

*

Nagehan Alçı, Nilhan Osmanoğlu’na yapılan linçi kınayan iki yazı yazdı.

Birincisi geçtiğimiz Pazar günü yayımlandı…

İkincisi bugün…

*

Birinci yazının başlığı: “Bir aileye karşı bitmeyen kin, hınç ve linç...”

İkinci yazının başlığı: “Cehaletinizle, küstahlığınızla, kabalığınızla bıktırdınız!”

*

Alçı; Osmanlı’nın mirasçılarının ve torunlarının yaşadıkları mütevazı hayatı anlatıyor…

Kamuoyunda “Galatasaray Adası” olarak bilinen adayla ilgili yapılanların da “geyik muhabbeti” olduğunu…

Konunun 3 yıl önce ekranda seslendirildiğini…

Ama…

O gün gündeme bile alınmadığını hatırlatıyor…

Ve…

Nilhan Osmanoğlu’na karşı çok büyük haksızlık ve hatta küstahlık yapıldığına dikkat çekiyor…

*

Sahi ya…

Nilhan Osmanoğlu, referandumda “hayır” oyu verecek olanlara hakaret mi etti?..

Etmedi…

Ama…

Galatasaray adasını istemiş”miş ya…

*

İster ister…

Türkiye bir hukuk devleti…

Nilhan Hanım da bu devletin bir vatandaşı…

*

Hem istedi de ne oldu?..

Verilmeyince, ordusuyla saldırıp zorla almak istemedi ya…

*

Ey güzel insanlar…

Demokratik hakkını kullanan…

Hukuki yollardan asla sapmadan hakkını arayan bir yurttaşa karşı ne bu şiddet?..

Ne bu celâl?..

*

Biz de Nilhan Osmanoğlu’nun…

Acımasızca ve hatta…

Çokça da edepsiz bir üslûpla saldırıya uğradığını düşünüyoruz…

Ve…

Yapılan saldırılara haklı olarak ve samimiyetle karşı duran iki yazısıyla Nagehan Alçı’yı “Günün Yazarı” seçiyoruz…

İki yazısını da sizlerle paylaşıyoruz…

BİR AİLEYE KARŞI BİTMEYEN KİN, HINÇ VE LİNÇ...

Günlerdir büyük bir keyifle, adeta karşı tarafı acıtmanın, kanatmanın verdiği patolojik bir zevkle, Osmanoğlu ailesinin kalan birkaç üyesinden biri olan Nilhan Osmanoğlu’na vurup duruyorlar. Osmanlı ailesi, bir asırdır keder ve elem içinde yaşayan, hayatları mahvolmuş bir aile. Perişanlık içinde dört bir yana dağılmışlar. Bu ailenin bireylerinin başına gelmeyen kalmamış. Bebeklerin dahi Türkiye’ye gelmesi yasaklanmış. Sefalete ve sürgüne mahkûm edilmişler. Fakat hiçbir zaman Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti aleyhine hiçbir Osmanlı ailesi mensubu tek kelime etmemiş. Tam aksine, konu geldi mi hep saygı ve övgüyle bahsetmişler Cumhuriyetimizden ve Atatürk’ten...

Yirminci asır tarihine bakın... Saltanatı kaybeden ve sürgüne giden monarşi aileleri iktidarı kaybettikleri devlete hep sövüp saymışlar. Kendilerini deviren siyasi liderlere etmedikleri lafı bırakmamışlar. Fakat Osmanlı sülalesi gerçek bir asalet ve zarafetle bir gün olsun bu ucuz propagandaya tenezzül etmemiş. Kovulsalar da ülkeleri olan Türkiye Cumhuriyeti’ne yurtdışında sahip çıkmışlar her fırsatta. Atatürk’e de laf ettirmemişler. Sürgünlerde zaman zaman parasızlıktan kan kustukları halde kızılcık şerbeti içmiş gibi nezaketlerini korumuşlar. Bana inanmıyorsanız İlber Ortaylı’ya, Murat Bardakçı’ya ya da yabancı tarihçi istiyorsanız Donald Quataert’e, Colin İmber’e sorun. Keşke hâlâ hayatta olsaydı da büyük tarihçimiz Halil İnalcık da cevaplasaydı bu soruyu...

Yirminci asırda sürgüne gönderildiği halde Osmanlı ailesine benzer soylu ve vakur tavır alan düşmüş monarşi ailesi var mı? Yok! İkinci bir örnek yok...

Fakat Cumhuriyetimiz 100 yaşına yaklaşmış olmasına rağmen, Türkiye’de monarşiyi savunan bir kişi bile olmamasına rağmen ülkemizde bir kesimin Osmanoğlu ailesine nefreti bitmiyor. Yahu daha ne istiyorsunuz bu aileden? Daha ne kadar acı ve ıstırap çektireceksiniz bu insanlara? Geride kalanlarla ilgili bir kez daha sürgün kararı mı çıksın? Bu aile bireylerinin elinde avucunda ne varsa bir kez daha mı müsadere edilsin?

En Atatürkçü yazarlarımızdan rahmetli Turgut Özakman bile çok satan meşhur kitabında Son Padişah Vahideddin’in saray hazinesini boşaltabileceği halde tek kuruş almadan bu ülkeyi vakar içinde terk ettiğini yazıyor. Osmanoğlu ailesinden gencecik bir kadın siyasi düşüncesini ifade etti diye ya da bir mülk hususunda AİHM’ye gitmeyi telaffuz etti diye tüm Osmanlı ailesine bu ne nefret, bu ne hakaret etme hırsı ve öfkesi? Sonra bir kişinin söylediği sözler yüzünden tüm Osmanoğlu sülalesinin gelmişine geçmişine küfretmek nasıl bir patolojidir?

Ben hiç kimseyi ya da aileyi kutsallaştırma taraftarı değilim. Liberal demokratik düşünceye sahip bir insanım. Ancak burada adil olmayan bir şeyler görüyorum. Osmanlılara karşı bir hınç ve linç arzusu bu...

Nihayet doğru olan yapıldı

Adeta provoke etmek, mağduriyet yaratmak için verilmiş bir karar gibi duruyordu Ahmet Türk’le ilgili devam eden tutukluluk kararı. Politik görüşü ne oluşa olsun bir parça vicdanı olan herkes için kanayan bir yaraydı durumu. Bir yandan da onun üzerinden Güneydoğu’yu kışkırtmaya çalışan bir PKK iradesi vardı.

Ama çok şükür ki bunlara ‘dur’ diyecek akıl devreye girdi ve Ahmet Türk tahliye edildi. Bu karar, ‘eski Türkiye’ ile ‘yeni Türkiye’nin aynı olmadığını anlatan çok önemli bir karardır. Tutuklamaların Kürt kimliğine değil, teröre yönelik olduğunu anlatmak için çok hayati bir karardır. Bu karar, çoktan rafa kalkmış gibi görünse de çözüm iradesinin hâlâ orada durduğunu ve ne kadar anlamlı olduğunu gösteren bir karardır. Geç kalmadan bu kararı veren hâkimi tebrik ediyorum...

CEHALETİNİZLE, KÜSTAHLIĞINIZLA, KABALIĞINIZLA BIKTIRDINIZ!

Maalesef Osmanlı ailesine yönelik sistematik saldırı Nilhan Osmanoğlu üzerinden aynı sığlıkta devam ediyor. Tam da tahmin ettiğim gibi Sözcü ve Hürriyet yazarları bu konunun üzerinde büyük bir hınçla adeta tepiniyorlar. Tek bir Osmanlı ailesi mensubu bugüne kadar Atatürk ve Cumhuriyet aleyhine tek kelime etmediği halde sözde cumhuriyetçilik adına çirkin bir propaganda yürütüyorlar. Hiçbir yerinden tutulamayacak kadar bilgi yoksunu ve hunhar bir linç girişimi bu. Sorumsuzca fırlattıkları bumerangın kendilerini vuracağını da görmüyorlar çünkü bu toplumu tanımıyorlar. Sürgünü ve sefaleti yaşamış ama hep vakur durmuş Osmanlı ailesine atılan insafsız iftiraların ve edilen küfürlerin bu toplumun büyük çoğunluğunu nasıl rencide ettiğini ve öfkelendirdiğini görmüyorlar. Bu temelsiz yazılarının yeni anayasaya evet oyunu artıracağını da anlamayacak kadar uzaylı vaziyetteler...

Bir Osmanlı mensubu, referandumda evet diyeceğini açıkladı diye tüm Osmanlı ailesine düşmanlıkla ucuz popülizm yapmaya çalışıp onu bile yapamıyorlar. Hayatlarını bu halktan nefret etmekle geçirenler, kendilerine ‘Avrupalı’ havası vermek için otuz takla atanlar şimdi birdenbire ‘taşralı ve kasabalı’ geçmişlerini keşfettiler! Öyle halkçı öyle popülist kesildiler ki başımıza, zannedersin yıllardır Türkiye halkını küçümseyen ve aşağılayan bunlar değil! Türkiye halkının çoğunluğunun tercihlerinden ölesiye korkan, o tercihlerin önünü kesmek için her türlü vesayet odağıyla işbirliği yapanlar bunlar değil!

Hayatlarında tek bir tarih kitabı okumamışlar

Üstelik bu linç girişimi için kullandıkları argümanların da hepsi dökülüyor! Hele Galatasaray Adası meselesi tam bir kötü niyetli operasyon. Yeni gibi sunulan o program 3.5 sene önce çekilmiş. Bu ada geyiklerinden popülizm yapmaya kalkanlar o dönemde herhalde sağırdı. Çünkü hiç kimseden ses çıkmamış. Hatta aradım, programı yapan Hakan Çelik’e de sordum. Beni doğruladı, o dönem bu sözlere hiçbir tepki gelmemiş. Bu adanın geçmişte Abdülhamid’in şahsi mülkü olduğu defalarca yazılmış, konuşulmuş bir mevzu zaten. İnanmıyorsanız, açın onlarca başka kaynağın yanı sıra Hürriyet’in kendi sayfalarına bakın. Mesela 2009’da o dönem Hürriyet’te yazan Soner Yalçın’ın Abdülhamid Han’ın mal varlığıyla ilgili bir makalesi var. Herhalde köşelerini küfürnameye çevirenler hayatlarında Abdülhamid’le ilgili tek bir kitap okumamışlar. Hatta yalnızca Abdülhamid’le ilgili değil, tarihle ilgili hiç okumamışlar çünkü okusalar, saldırırken en azından ‘Senin dedelerin Birinci Dünya Savaşı’nda yurtdışına kaçtı, benimkiler savaşıyordu’ gibi cahil laflarla iftira atmazlardı. Bu müptezel cümlelere nerdeyse tüm Hürriyet yazarları da destek verdi. Oysa Doğan grubu Son Osmanlılar - gibi harikulade bir belgeseli yayınlamış bir gruptur. O belgeseli bizzat destekleyen de Aydın Doğan’ın kendisiydi. Yakından tanıdığım Aydın Bey Osmanlı ailesine yönelik bu müptezelliklerden hoşlanacak bir insan değildir ama niyeyse son dönemde bu grup kendi altındaki halıyı kendi çeken bir akıl tutulması çizgisine geldi. Totaliter diktatör Fidel Castro öldüğünde de Hürriyet bu diktatörü yere göğe sığdıramadı. Bir tane karşıt yazı bile çıkmadı. Siz vahşi diktatör Castro’ya bayılıp nasıl Türkiye’deki baskılardan ve demokrasi eksikliğinden

şikâyet edebilirsiniz? Maalesef kendi meşruiyet zemininizi kendiniz yok ettiniz. Aynı şeyi Osmanlı ailesi olayında da yapıyorsunuz.

Bu aile yurtdışına kaçmadı. Bu aile kovuldu! Tüm fertlerinin ve Şehzade Ömer Faruk Efendi’nin Milli Mücadele’ye ve Mustafa Kemal’e nasıl destek verdiğini ve bunun için İnebolu’ya geçtiğini Murat Bardakçı kaç defa yazdı. Osmanlı ailesinin vârisleri dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda kaldılar. Nezaketlerinden anlatmak istemiyorlar ama büyük çoğunluğu açlık ve yokluk çektiler. Bu sebeple ölenler oldu ve biriken borçlar yüzünden cenazelerine bile rehin kondu.

Tüm bu acılara ve yabancı devletlerin istemesine rağmen ülkelerine tek kötü söz söylettirmediler. Osmanoğlu ailesi, 1974’te Türkiye’ye dönme iznine kavuştuktan sonra yıllarca da vatandaşlık alamadı. Onlara vatandaşlığı cumhurbaşkanlığı döneminde Özal verdi. Kendini bilmezlerin ‘Galatasaray Adası’nı sana mı vereceğiz?’ minvalinde alaycı laflar sarf ettiği Nilhan Osmanoğlu’nun babası Orhan Osmanoğlu Türkiye’ye yerleşen ilk aile üyesi. Ancak babasının ilk yıllarda çalışamaması yüzünden çorap satmış, tezgâhtarlık yapmış, tuvalet temizlemiş bir şehzade. Bu gün bazı kendini bilmezler Osmanoğlu ailesini akıl almaz sözlerle itham ederlerken koskoca bir imparatorluğun geride kalan vârisleri Türkiye’de ilaç parası bulamayacak kadar zor maddi koşullarda yaşamışlar. 1924’te Türkiye’den Beyrut’a sürgüne gönderilen Sultan 2. Abdülhamid’in oğlu Mehmed Selim ve torunu Mehmed Abdülkerim’in soyu 1978’den beri Türkiye’de ve Merter, Beylikdüzü gibi semtlerdeki mütevazı apartman dairelerinde yaşıyorlar. O daireleri bile ellerinden alınır mı diye korktukları dönemler olmuş... Gerçekler böyle iken, bu aileye karşı bu kadar zalim dil, acımasızlık, insafsızlık yetti artık!

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 1 yorum