Mutlu Tönbekici'den haddi aşan 'aile' yazısı
Aile kurmuş insanları eşekleştirecek güce sahip olmadığınız kesin... Ne var ki sahip olduğunuz ahlâk yapısıyla...
Mutlu (Tönbekici) Hanım;
Bugünkü yazınızın başlığında kullandığınız "Karı kocalar (semerinden) boşanıyor" edepsizliği için söyleyebileceğim dört hecelik bir kelime var ama buraya yazmıyorum...
Ne demek istediğimi hayal etmenizi istiyorum sadece...
MUTLU TÖNBEKİCİ NELER YAZDI? |
Mutlu Tönbekici, Eren Talu ile Defne Samyeli'ni konu ettiği yazısında "Ben böyle olmasından memnunum" deyip "evlilik ve aileyle" ilgili tepki alan şu satırları not düşmüş; "Böyle bitmeseydi üzülürdüm. Kötülüğümden değil. Hakikaten değil. Fakat aksi taktirde iyi bir tatlısı olmayan vasat bir yemek olacaktı 12 yıldır (mıdır nedir) yediğimiz şey. Aynı profesyonel "gülümseme" ile mahkemeye çıkan temiz taklidi yapan bir Talu çiftine dayanamazdım. Şimdi rezil bir dedikodu meraklısıymış gibi göründüğümün farkındayım. Ama mesele bu değil. Aile kurumuna oldum olası inanmayan biri olduğumu yüz milyon kez söylemişimdir. Daha doğrusu ailenin kutsanmasına karşı olduğumu. Aile tam da budur! Rezilliklikleriyle, şövalyelikleriyle, fedakarlıklarıyla, bencillikleriyle.. Bir bulamaç. Talu çiftine teşekkür ederiz. Evlilik hakkında gerçekçi bir fikir edinmemize vesile oldular." |
"Semerinden" kelimesinin parantez içine alınması o saygısız başlığın bütün evlileri (35 yılı nikâhlı, sekiz yılı nikâhsız bir arada; mutlu ve huzurlu yaşamış karım ve beni de) "eşek" yerine koyduğunuz ayıbını silip atmıyor...
Aksine...
Gözlerimizin içine daha çok sokuyor...
Hanımefendi!
Sizi "fiziki" olarak hiç görmedim...
Zatınızı hareketli halde tanıdığım tek mekân TV ekranı...
Güzel gözlerinizden (ama sevgili karımın gözlerinden daha güzel değil) başka dikkatimi çeken hiçbir özelliğiniz de olmadı...
Nasıl yürürsünüz bilmiyorum...
Erkeksi mi iç gıcıklayıcı mı?..
Evliliği ise belli ki; ablanız ve eniştenizin bir saksı bok sayesinde (!) iyi gitmediğini öğrendiğimiz devlet nikâhlı yaşamlarından öğrenmişsiniz...
Hanımefendi!
Sizin sözünü ettiğiniz ve kutsiyetine inanmadığınız "Aile", Devlet nikâhlı bir akitten doğar...
İnsanları sadece yasal olarak bir arada tutar ve birleştirir...
Bir tür "Şirket ortaklığı" gibidir...
Ruhları değil, servetlerin ve bedenlerin yasal birleşmelerini sağlar...
Oysa...
Bir başka evlilik daha vardır ki; yine nikâh masasında ve yine devletin tesciliyle başlar ama iki kişinin bütünleşen ruhlarının, toplumun yüzyıllardır süregelen alışkanlıklarına duyduğu "saygı" sonucu imzalaşması gibidir...
Ve dünyanın en kutsal ve en küçük birliği olan gerçek "Aile" işte o devlet nikâhı ile kurulur...
İki kişi başlar, çoğalır, çoğalır, çoğalır ve en sonunda yine iki kişi ile devam eder yoluna; karşılıklı saygı ve sevginin eşliğinde...
Aile içi sevginin uzay istasyonları hem milyonlarca ışık yılı uzaktadır ama hem de eğer taraflar samimiyse, eğer içten arzuluyorsa ve eğer gerçekten inanıyorsalar, bir saniyeden bile daha kısa bir zamanda gidilebilecek kadar yakındır...
Aşkın samimiyetiyle doğmuş yavruların ve onların yavrularının sesleri evrende en ahenkli ve uyumlu notalardan üretilmiş bir müzik eserinden bile daha güzeldir...
Ama sizin gibi o sevgi istasyonuna varamayanlar için "evlât" dediğiniz şey, Serdar Turgut'un "bütün bebekleri balkondan atmak istiyorum" barbarlığında yatan bir canlı yaratıktır sadece...
Hanımefendi;
Siz belli ki Serdar Turgut familyasındasınız...
Ailenin kutsallığına inanmayan...
Bebeklerden nefret eden ve belki de eline imkân geçirse hepsini balkondan atabilecek kadar vicdan fukarası!..
Mut/suz/lu Hanım;
Yukarıdaki fotoğrafınızda sizi aynaya bakarken görüyoruz...
İki yüz, iki beyin (zihin) haliyle...
21. yüzyıl, insan zihninin "en özgür" ama aynı zamanda da "en tutsak" olduğu yüzyıldır elbette...
"En özgür" çünkü gelişmiş zihin, yaratıcılığın zirvelerinde dolaşabiliyor...
"En tutsak" çünkü gelişmiş iletişim, gelişimini tamamlayamamış zihinleri kendine köle ediyor...
Siz, iletişimin ruhunu köleleştirdiği yazar kızlarımızdan birisiniz belli ki...
Çünkü iki fotoğraf da (göremesek bile) bunu anlatıyor bize...
Mut/suz/lu Hanım;
21. yüzyıl, öğrendiklerimizle yaşadıklarımızın ayrıştığı yüzyıldır...
Buna henüz hazır olmayan ruhlar yıkıma uğrarken, bu ayrıştırmayı kolaylıkla başarmış ruhlar varlıklarını sürdürebilmişlerdir...
Siz öğrendikleriyle yaşadıklarını ayrıştırmayı becerememiş yazar kızlarımızdan birisiniz belli ki...
Mut/suz/lu Hanım;
Sadece inançlarıyla düşünen ruhlar belirli bir otorite olmaksızın düzene, nizama uyamaz ve yaratıcılık yeteneklerini Allah'la rekabet etmiş olma korkusuyla törpüler...
İnançlarını hiç aşındırmayan ama inançları değil akıllarıyla düşünenler ise esinlenme yetenekleriyle yaratıcı olma güçlerini korumuş ve büyük başarılar elde etmişlerdir...
Siz ne inançlarınızla düşünebiliyorsunuz ne aklınızla...
Siz, sadece "çıkarlarıyla" düşünen zamane yazar kızlarımızdan birisiniz belli ki...
Mut/suz/lu Hanım;
Ailenin kutsallığına inanmayabilirsiniz...
Bu kimseyi ilgilendirmez;...
Haliyle beni de alâkadar etmez...
Ama...
Aile kurmuş insanları eşekleştirecek güce sahip olmadığınız kesin...
Ne var ki sahip olduğunuz ahlâk yapısıyla, fizik olarak bedeninizde olmayan bir gücü, önünüze konulmuş bir klavye ile kullanmaya çalışıyorsunuz...
Dikkat edin!..
Klavyedeki harfler iradeniz dışında hiç de hoşlanmayacağınız bazı cümleler üretip gözünün içine sokuverirler...
İşte o zaman yularınızdan boşanıp deli düveler gibi koşar durursunuz meydan, meydan...