Mustafa Kemal'e de aynı iftiraları attılar...
Bak ben sana borcumu ödedim; sen de yap bi kıyakçılık da az önce sıraladığım taleplerimi yerine getir…
ADNAN BERK OKAN
Ey güzel insanlar!..
Biliyor musunuz ki; Mustafa Kemal Atatürk için de aynı ahlâksızlığı, aynı arsızlığı, aynı yüzsüzlüğü, aynı müftericiliği yaptı bunların dedeleri, babaları ve ağabeyleri…
Ona da, “İslâm düşmanı, dinsiz, imansız” gibi hiç hak etmediği sıfatları yakıştırıp saldırdılar…
Şimdi de bana, “İslâm düşmanı, dinsiz, imansız” diyorlar…
Söylemek istemezdim ama mecburiyetten açıklıyorum…
Bendeniz; köyümde olduğum sürece vakit namazlarını bile aksatmayan bir Müslüman’ımdır…
Ama “gösteriş” için kılmam namazlarımı…
|
Namazımı bitirdikten sonra ellerimi göğe açmadığımı da benimle birlikte ibadet eden herkes bilir…
Neden mi açmam ellerimi göğe?..Söyleyeyim:
Allah’la pazarlık...
Birincisi, Allah’ın sadece gökte değil; evrenin her yerinde olduğuna inandığım için…
Ellerimi göğe açarsam, Yüce Yaratan’ı “sadece göklerle sınırlamaktan” korktuğum için açmam…
İkincisi, halk arasında “dua” denilen o ritüelin “dua” değil, “Allah’la pazarlık” olduğuna inanırım…
İçlerinde, sahip olduklarına şükredenlerin sayısı, yeni haklar talep edenlerin sayısının yanında devede kulaktır…
Genellikle; şu mealdedir o dualar:
“Bak ben sana borcumu ödedim; sen de yap bi kıyakçılık da az önce sıraladığım taleplerimi yerine getir…”
Meselâ şöyle:
“Hem yiyeyim içeyim aksırıncaya tıksırıncaya kadar, hem sen bana sağlıklı ve uzun bir hayat nasip et…
Eh, elin değmişken şu benim borç meselelerini de hallediver…
Nasıl mı?..
Ne bileyim?..
Tanrı/Allah sensin; nasıl yapacağını da sen bilirsin…
Düşmanlarımı yok et, dostlarımı ise zengin et ki darda kaldığımda imdadıma yetişsinler…
Yetişmemek gibi bir hıyarlık yaparlarsa da sen işini bilirsin, onların kalplerine merhamet yükle ki bana acısınlar…
Bu arada benim çoluk çocuğa doğduklarında unutmuş olmalısın ki pek fazla akıl/fikir vermemişsin; bundan sonra cömertliğini göster de beyinlerindeki bütün kıvrımlar akıl/fikirle dolsun…”
Tespih çekmem, dua etmem…
Evet…
Namazdan ve tespih çekiminden sonra ellerini göğe doğru kaldırıp da “dua” adı altında “talep mektubu” yazanların istediklerinin Türkçe tercümesi bu…
Yok aabi…
Ben namazımı kılar; tespih çekmeden ve haliyle ellerimi de göğe açıp talep mektubu yazmadan çıkar giderim camiden…
Ya da evimde kılıyorsam; kalkarım seccadeden…
Tespih çekmem, dua etmem…
“Olur mu canım?.. Tespihsiz, duasız namaz olur mu?”
Size ne yaaa?..
Ben kılıyorum oluyor…
Kabul edip edilmeyeceğine ise siz karar verecek değilsiniz ya…
Hem biliyor musunuz?..
Tespih çekip, Allah’la pazarlık yapanların yaptıkları bir şeyi asla yapmam:
Ne mi o asla yapmadığım?..
Söyleyeyim:
İkiyüzlü olamam…
Riyakârlık hamurumda yoktur…
Benim için Sisi, Esed ne kadar vahşi ve gaddarsa; Ömer El Beşir de en az onlar kadar vahşidir, gaddardır, zalimdir ve bunu her yerde söylerim; analizlerimde yazarım…
Yani bendeniz; bir yandan “demokrasi aşkı” üzerine şiirler yazıp;
diğer yanda Sisi’yi protesto etmek; Mursi’ye ise destek vermek için “kahrolsun demokrasi, bekliyoruz hilafeti” riyakârlığı yapmam; yapamam…
Birinin yüzüne karşı söyleyemeyeceklerimi bu köşede yazmam…
Yazdıysam; yüzüne söylemekten asla kaçınmam…
“İslâm düşmanı”
Ey kendini “Müslüman” zanneden ama bana gönderdikleri maillere baktığımda Müslümanlıktan nasibini alamamış niyeti bozuklar!..
Dün, gazeteciler.com’da “Hani Mısır'da hilafet değil, demokrasi istiyordular?..” başlığı altında yayımlanan makalemin hiçbir yerinde “İslâm düşmanı” olduğuma karine oluşturacak bir cümle yok…
Aynı analizin hiçbir satırında din düşmanlığı da yok…
Olamaz da…
Zira hiçbir dine karşı olmadığım gibi düşmanı da olamam…
Pardon…
Uzakdoğu dinlerinin ve dinsizlerin, tanrıtanımazların da düşmanı değilim, olamam…
Her inanca saygı duymak asla vazgeçmeyeceğim ilkelerimin başında gelir…
Ama dedim ya…
Eğer benim de kendiniz gibi “ikiyüzlü” olmamı istiyorsanız; başka kapıya…
Ben halimden memnunum…
Hem eli kanlı darbeci diktatör Sisi’ye lânet okurum…
Ama…
Hem de Müslüman kardeşleri akla, insafa, izana davet ederim…
Bu arada unutmadan:
Şeriat devletinin demokrasiyle asla bağdaşmadığına, bağdaşmayacağına, şeriat hükümlerinden oluşan bir ceza kanunu ile “hukuk devleti” olunamayacağına “iman” ederim…
Olmaz efendiler, olmaz, olamaz…
Aha işte İran…
Hadi bakalım kadınları açsınlar başlarını da gezsinler sokaklarda…
Gezemezler tabii…
Çünkü “Kuran hükümlerine göre” bir kadının başı açık gezmesi “günahtır”…
Şeriat devletlerinde ise bir eylemin “suç” olarak tanımlanabilmesi için “günah” olması yeterlidir…
Haydi şimdi içinizden biri çıksın ve bana desin ki:
“Mursi asla şeriat hükümlerinden oluşan bir ceza kanunu yapmayacaktı…”
Ve ben de bu palavrayı yutayım…
Yok aabi; ben o yalandan almayayım…
Hem şeriat hükümleri hem demokrasi; mümkün değil…