Mustafa Kartoğlu günün yazarı
Emine Şeçeroviç-Kaşlı’nın çağrısını ve acılarını köşesine taşıyan Mustafa Kartoğlu’nu günün yazarı seçiyoruz…
Atalarımız ne güzel sözler söylemiş…
Hepsi birer hayat felsefesi…
Hepsi birer hayat dersi…
Meselâ şu:
“Hekimden sorma çekenden sor demişler, çaresini dertlerin çare gösteren değil çeken bilir…”
Mustafa Kartoğlu bugünkü STAR’da “Bosna’dan Halep’e verilen sesi dinleyin” başlığı altında yayımlanan köşesini; Halepli mazlumları en iyi anlayanlardan biri olan Bosnalı yazar Emine Şeçeroviç-Kaşlı ile paylaşıyor…
Biz de; Emine Şeçeroviç-Kaşlı’nın çağrısını ve acılarını köşesine taşıyan Mustafa Kartoğlu’nu günün yazarı seçiyoruz…
BOSNA’DAN HALEP’E VERİLEN SESİ DİNLEYİN
Mustafa KARTOĞLU / STAR / 16.12.2016
Bugün bu köşeyi bir gazeteci kardeşime bırakmak istiyorum.
Avrupa’nın ortasında, Bosna’daki Müslüman Boşnak katliamına (1992-95) çocuk gözleriyle tanık olan gazeteci Emine Şeçeroviç-Kaşli’ye.
Şeker’e ‘şeçer’ derler, Anadolu’nun birçok yerindeki gibi.
İç savaş ve devlet/milis gücüyle yapılan soykırıma tanıklığını anlattığı “Kurşunların da rengi var” kitabı 5. baskısını yaptı.
Yıllar önce Saraybosna’da tanıştığımda, “Şimdi Sırplarla, Hırvatlarla aranız nasıl” diye sormuştum, ‘iç barış’ umuduyla.
- “Bazıları hala ‘kaç kişi kaldınız’ diye soruyorlar. Ben de ‘Türkiye var’ diyorum. Bu kez ‘Türkiye’de kaç Boşnak var ki’ diyorlar. Ben de ‘Türkiye’de 72 milyon Boşnak var’ diyorum. Susuyorlar” demişti.
Hala içimi yakar o ‘dinci/faşist’ ruhun sönmemiş olması.
Ve hala gözlerimi yaşartır o söz: Türkiye’de 72 milyon Boşnak var.
Bugün “Türkiye’de 80 milyon Boşnak var” diye yazarken olduğu gibi...
***
Boşnak meslektaşım, kardeşim dün şunları yazdı Twitter’da:
- “Canlı canlı katliama şahit oluyoruz. Dün yaşayan bendim, şimdi izleyen benim. Kendimi parçalayasım var çaresizlikten.
- “Halep’ten sağ çıkacak bir Emine olacak mı bilmiyorum. Ama olursa gelsin yüzümüze tükürsün.”
- “Bosna savaşında çocuk aklıyla düşünürdüm ki, ‘dünya bilmiyor neler yaşıyoruz, yoksa yardım ederlerdi.’ Ne safmışım!”
- “BM’nin alarma geçmesi demek, 20 yıl sonra Halep’ten özür dilemesi demektir.”
- “Yılbaşı yaklaşıyor, havai fişekler patlayacak. Ben hala sevmem, kulaklarımı kapatırım. Bombaya benzetirim. Halepli çocuklar da sevmeyecek.”
- “Bosna’da ateşkes ilan edildiğinde biz çocuklar sokağa çıkıp boş mermi kovanlarını toplardık. Oyunumuz oydu. Halep’in çocukları gelsin, top oynasın.”
- “Bugün bizler de Saraybosna’da Halep için sokağa çıkacağız. Biz anlamazsak dertlerini, kim anlar?”
- “Taksim’i izliyorum. Allah sizden razı olsun.”
- “Türkiye’yi neden mi bu kadar seviyorum? İşte bu yüzden; nerede mazlum varsa, en çok haykırandır Türkiye. 3 yaşında oğlum ve 6 aylık kızım var; bugün ne yapıyorsam, onlar benim çocukluğumu yaşamasınlar, savaş nedir bilmesinler diye yapıyorum.”
- “Resmi olarak kağıtlarda Türk sayılmıyorum ama Türk milletiyle gurur duyuyorum.”
- “Bugün yardım ettiğiniz Suriyeliler’den yarın, 20 yıl önce yardım ettiğiniz benim gibi gençler yetişecek, Türkiye’yi vatanı bilen…”
***
Damdan düşen bir Boşnak çocuk, damdan düşen Halepli çocuklar için çığlık atarken, “Türkiye’de 80 milyon Halepli var” demeyi neden başaramıyoruz?
Oysa Türkiye devlet ve örgüt terörünün katliamından kaçan Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Sünni, Şii 3 milyon mazluma kucak açarken, “Türkiye’de 80 milyon Arap, Kürt, Türkmen, Ezidi, Sünni, Şii var” mesajı vermedi mi?
Tıpkı Balkan, Kafkas, Kırım göçlerinde olduğu gibi…
Yazık ki hala, -Balkan, Selanik köklerini ‘ayrıcalık’ olarak vurgulayanlar bile- Yemen, Bağdat, Kerkük, Halep göçmenlerini ‘yük’ görebiliyor.
Hala vahşi bir ahlaksızlıkla ‘sarışın mavi gözlü-esmer sakallı’ ayrımı yapılabiliyor!
Soykırım sürerken “Bosna’da ne işimiz var” diyen, ancak Avrupa ‘soykırım’ı tanıdığında Bosna’ya ağıt yakanlar; bugün “Halep’ten bize ne” diyebiliyor!
Halepli çocukların acılarıyla şehit polislerin çocuklarının acılarını yarıştırabiliyorlar!
Dilinden ve kaleminden ‘barış’ı düşürmemekle ‘kariyer’ yapanlar, ‘saldırgan’a değil saldırıya uğrayana fatura kesebiliyor!
Türkiye’de neredeyse bütün etnik, dini aidiyete sahip halklar yaşıyor. Her birini ve onların farklı coğrafyada yaşayan halklarını ‘80 milyon’ olarak sahiplenmeyenin ‘insanım’ demeye hakkı var mı?