Mustafa Armağan'ın tekzibi, benim ise özürümdür efendim...
'Kaybedenler’ köşesinde bu eleştiriyi yapan ‘şahıs’ kimdir? Ayrıca aynı meçhul şahıs bu eleştiriyi yazmadan önce acaba yazımı hiç okuma zahmetine katlanmış mıdır?
ADNAN BERK OKAN
27 Mayıs 2013 günü www.gazeteciler.com adlı sitenizde şahsımı küçük düşürücü, hakaretamiz bir yazı yayınlanmıştır. Üstelik burada da kalmıyor ve şahsımla alay eden, Akil İnsanlar heyetine seçilmiş olmamla dalga geçen çirkin bir üslup kullanarak yazdıklarımı ve şahsımı sarakaya alıyor. “Mustafa Efendi” gibi yakışıksız ifadeler kullanıyor (yazının ilk şeklinde, sonradan “Mustafa Armağan” diye düzeltmiş ama iş işten geçtikten sonra!). Musatafa Armağan |
Efendim ( bu hitabı o kadar sık ve o kadar hakaretten uzak, aksine saygıyla kullanırım ki);
Az sonra okuyacağınız "cevap" veya "düzeltme" ya da "tekzip"; adına ne denilirse denilsin "Mustafa Armağan kaybetti" seçimi için gönderilmiştir...
O köşelerimizde "imza" yer almadığı için haklı olarak itiraz metni gurubumuzun Yönetim Kurulu Başkanı Hadi Özışık'a hitaben yazılmış olsa gerektir...
"Kaybetti" köşesinin altında imza yoktur ki, Sayın Armağan'ın iddia ettiği gibi "Müstear" olsun...
İmza olmadığı için de "gazeteciler.com" olarak yayımlanmıştır...
Ancak...
Benim (Adnan Berk Okan) klavyemden çıkmıştır...
Tamamen ""kişisel" yorumumdur...
(Varsa eğer) Bütün günahları bana aittir...
Ve evet...
Adnan Berk Okan ise müsteardır...
Ancak dört yılda, yüzlerce makalesinden dolayı sadece bir defa (Engin Ardıç tarafından) dava konusu yapılmış, daha soruşturma safhasında ifade müstear değil, şahsi imzamla verilmiştir...
Yani; "müstear" kullanıyor oluşum korkumdan değildir...
Eğer aynı yazı "Kaybeden" değil de "Analiz" köşesinde yayımlansaydı, Sayın Armağan'ın hiç şüphesi olmasın ki "Adnan Berk Okan" imzasıyla yayımlanırdı...
"Müstear" isim ya da "mahlâs" kullanmanın ise ne kadar tabii olduğunu "tarihçi" olduğu söylenen Sayın Armağan'ın çok iyi bildiğini sanıyorum...
Efendim;
Seçimimde "hakaret" diye tanımlanabilecek tek bir kelime veya cümle kullanılmamıştır...
Sayın Armağan'ın "hakaret" olarak nitelendirdiği "Efendi" şeklindeki hitap, yazının iki yerinde kullanılmış olup sonradan düzeltilmiştir...
Sayın Armağan yazımda "Efendi" sıfatından daha "ağır" hakaret(!) bulamamış olmalı ki onlardan örnek vermemiştir...
Ve efendim;
"Efendi" şeklindeki hitap, tarafımdan hiçbir zaman hiç kimseye karşı "yakışıksız" olduğu için veya "küçümseme" amacıyla kullanılmamıştır...
Bir insandan "Efendi" diye söz etmek eğer yakışıksızlıksa;
Sayın Armağan'ın maaşını alıp yazılarını okurlarına ulaştırma imkânı bulduğu gazetenin (Zaman) de, adının sonunda "Efendi" sıfatı bulunan Fethullah Gülen (Hocaefendi) Hareketi'ne manen bağlı olduğunu hatırlatırım...
(Umarım, "efendi" sıfatının hakaret manasında kullanıldığı iddiasına savcılıkta da geçerli bir cevap verebilecektir...)
Sayın Armağan'ın savcılığa gitmek için makaleye ihtiyacı varsa hiç merak buyurmasınlar, orijinali bizzat tarafımdan savcılığa aynen takdim edilecektir.
Hayatım boyunca hiç bir eylemimden ve yazımdan utanmadım; utanılacak yazı yazmadım...
"Atatürk" konusuna gelince...
Sayın Armağan'ın da, benim de o büyük insana bakış açımızın birbirine hiç benzemediği ikimizi de tanıyanların malûmu...
O büyük insana "düzmece" belge(!)ye dayanmaması şartıyla Sayın Armağan dilediğini yazıp söylesin; bana ne!..
Hakaret bile etse umurumda değil...
Saçma sapan "Atatürk'ü koruma kanunları" var ya, dileyen gider şikâyet eder...
Ama ben etmem...
Çünkü ne kadar değerli olursa olsun, kahramanların kanunla korunacağına inanmayanlardanım...
Ancak unutulmasın ki;
Sayın Armağan, Mustafa Kemal Atatürk'ten "nefret etme" hak ve özgürlüğüne ne kadar sahipse; ben ve benden başka milyonlar da o büyük insanı sevme ve ona saygı duyma hak ve özgürlüğüne o kadar sahibiz...
Dün bu köşede, "Mustafa Kemal Atatürk ve İslâmcılar" başlığı altında yayımlanan analizimden bir küçük hatırlatma yapayım izninizle...
Evet dostlarım evet...
"Türk milletini incitmeyi hiç düşünmedim, incitenlere de hep (evet aynen) öfkelendim…"
İtiraf ediyorum...
"Kaybeden" seçerken, Armağan'ın televizyonlarda yaptığı Atatürk'ü itibarsızlaştırıcı konuşmalarından dolayı kendisine "öfkelenmiş" de olabilirim...
İtiraf ederim ki bunun mutlaka etkisi olmuştur...
Ama...
Yine de yazdıklarımın içinde, Sayın Armağan'ı rencide etmesi gereken tek bir cümle ya da sıfat yoktur...
Hem de O, Atatürk için sevenlerini çok kıracak sıfatlar kullandığı halde yoktur...
Özür dilemek erdemdir...
Ve Sayın Armağan, tekzibinin bir yerinde şöyle diyor:
"Kimse benimle böyle laubali bir üslupla muhatap olma hakkına sahip değildir".
Eğer benim kullandığım üslûp gerçekten de Sayın Armağan'ın iddia ettiği gibi "laubali", "cıvık" ve hatta "edepsiz" ise (ki, bendeniz üslûbu çok beğenildiği için makaleleri ve "tercihleri" ile etkin olarak kabul edilenlerdenim) kendisinden tabii ki özür dilerim...
Özür dilemek beni küçültmez...
Hem de kendisi bana "laubali, cıvık, edepsiz" dediği halde özür dilerim...
Ve... Kendisinin benden özür dilemesini falan da istemem...
Gereksiz ve yetersiz görürüm...
Ancak...
Bu ülkenin kurucu cumhurbaşkanı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten söz ederken, kendisinin ağzından çıkan cümleleri de lütfen TV arşivlerinden çıkarıp bir kere de tek başına dinlesin...
Sanırım kendisi de Büyük Önderi seven, sayan milyonlarca "Türk"ten özür dileyecektir...
Yandaki bölümde okuyacaklarınız Sayın Armağan'ın "tekzibi"dir...
[email protected]