MEDYA KÖŞESİ

Mustafa Akyol ve Liberal Demokrasi

Hiç sinir bozmadan, adalet yolundan sapmadan, hukukun üstünlüğü ilkesini göz ardı etmeden yazmak..

Mustafa Akyol ve Liberal Demokrasi
ADNAN BERK OKAN

Yok, yok... O'nu babasının adıyla anmak için değil, genetik bilimi henüz ortada yokken atalarımızın ne güzel sözler ürettiğini anlatmak için kullanacağız atasözümüzü:
"Armut ağacının dibine düşermiş". 

‘Balyoz’a dair çekincelerim

Geçtiğimiz on yıl içinde de bazı subayların “üniformalı haydut” olmaya niyetlendiğinden, kimi sivillerin de onları desteklemek (ve hatta kışkırtmak) için epey uğraştığından adım gibi eminim. Yine biliyorum ki bu darbe koalisyonunun hedefine ulaşamayışının tek sebebi, ellerinde olmayan şartlardı. Eğer yerel ve küresel konjonktür bu kadar elverişsiz olmasaydı ve AK Parti bu kadar “ sağlam” çıkmasaydı, büyük olasılıkla bir tür darbe yapacaklardı.

Ve eğer yapabilselerdi darbelerini, siz muhtemelen bu gazeteyi okuyamıyor ben de muhtemelen bu yazıyı yazamıyor olacaktım. Selimiye’de veya Mamak’ta volta atıyor olacaktım belki.

Tüm bunlardan ötürü, gerek Ergenekon gerekse Balyoz davalarını en baştan beri hayırlı gelişmeler olarak gördüm. Hala da öyle görüyorum.

Gelgelelim, bu davaların işleyişindeki bazı aşırılıklar (örneğin Mustafa Balbay gibi şahsiyetlerin uzun tutukluluk süreleri) ve “Ergenekonculuk” suçlamasının siyasi bir anlam kazanıp bir tür “McCarthycilik”e dönüşme emareleri beni rahatsız ediyordu.

Balyoz belgelerindeki tuhaf çelişkiler ise işe tuz-biber ekti.

 

Mustafa akyol'un makalesinin


Kim mi O?..
Mustafa Akyol...
Gerçek bir Liberal Demokrat...
Adil, objektif, açık...
Bugünkü STAR'da "Balyoz'a dair bazı çekincelerim" başlığı altında yayımlanan makalesinin bir yerinde şöyle diyor:

Dosyaların sonradan “güncellendiğini” iddia etmek ve hatta “güncellenmiş versiyonlarını” bulmak, kurtarmıyor. Çünkü “suç delili” sayılan dosyanın kayıt tarihi değişmiyor: 2003.
Bu ise yenilir-yutulur bir şey değil. İster istemez, “acaba birileri, zaten darbecilik kokan bir seminerin kayıtlarını daha bir kriminal hale getirmek için sonradan araya parça mı attı” sorusunu doğuruyor. 28 Şubat’ın meşhur “andıç”ının bir karşı-versiyonunu akla getiriyor.
Bu muammanın çözümünü elbette “yargıya bırakmak” gerek. Ancak sanıklar aleyhindeki delilleri dilimizden düşürmezken lehlerindeki delili görmezden gelmek doğru olmaz.

 Mustafa Akyol bunları "Geçtiğimiz on yıl içinde de bazı subayların “üniformalı haydut” olmaya niyetlendiğinden, kimi sivillerin de onları desteklemek (ve hatta kışkırtmak) için epey uğraştığından adım gibi eminim" dediği makalenin devamında yazıyor, yazabiliyor hem de...
Hiç yüksünmeden?..
Hiç, "ne derler?" korkusu yaşamadan...
Tam bir "sorgulayan" gazeteci olarak...
"Kuşku" duyan, duyduğu kuşkuyu giderecek cevapları arayarak...


 Değerli meslektaşlarımız, Akyol'un yaptığı aslında en kolay gazetecilik...
Hiç sinir bozmadan, adalet yolundan sapmadan, hukukun üstünlüğü ilkesini göz ardı etmeden yazmak..
Yani: VİCDAN...
Çoğunluğunuzun neden ille de işin zorunu; yandaşlığı (hangi tarafın olursa olsun) tercih ettiğinizi anlayamıyoruz...       
Çok mu zor şu genç "Mustafa Akyol gazeteciliği" yapmak...
Yaparsanız boncuklarınız mı dökülür?..        

adnanberkokan@gmail.com
     
ÇOK OKUNANLAR