MEDYA KÖŞESİ

Murat Belge gitti, gördü, uyarıyor!

Akil İnsanlar Heyeti içinde yer alan Taraf yazarı Murat Belge, "Süreç ve Dil" başlıklı yazısında "devamlı karşısındaki muhattaba 'Ben sana inanmıyorum' diyerek barış diyalogu kurmak mümkün değil" yazdı.

Murat Belge gitti, gördü, uyarıyor!
GAZETECİLER.COM -   Akil İnsanlar Heyeti içinde yer alan Taraf yazarı Murat Belge, "Süreç ve Dil" başlıklı yazısında "devamlı karşısındaki muhattaba 'Ben sana inanmıyorum' diyerek barış diyalogu kurmak mümkün değil" yazdı.

Belge yazısında "Süreç kesilirse 'Siz şunu şunu söylediniz onun için kesildi' suçlamaları başlar. Ama sonuç aynı sonuçtur: Barış belirsiz bir tarihe ertelenmiş olur" yazdı.

İşte Murat Belge'nin yazısında dile getirdiği görüşleri:

PROVOKASYONLAR PEK FAZLA TUTMUYOR

"Güney-doğu illerinde ikinci haftamızı doldurarak döndük. Bu, daha epey süre, böyle devam edecek. Bahçeli ile İşçi Partisi’nin pişirmeye çalıştıkları provokasyon, izlediğim kadarıyla, çalıştıkları yerlerde de pek fazla tutmuyor;
birkaç tekil olayın ötesine geçemiyor. Geneldeyse, “Barış Süreci” olsun ve devam etsin isteyenlerin oranı yükseliyor. Bizim gidip geldiğimiz bölgedeyse, o provokasyonların hiçbir etkisi yok. Şimdiye kadar sadece iki kişinin “Siz de nereden çıktınız?” havasında bir şeyler söylediğini işittim. Onların da sorunu bizimle değildi; yıllardır devam eden baskı, burada bazı insanları, Fırat’ın batısından gelecek hiçbir şeyin hayırlı olmayacağına inandırmış.

Bu inanç aslında epey yaygın, diyebilirim. “Niye yaygın” diye soracak, hele kimseyi suçlayacak durumda değilim. Zaten nedenini çok iyi biliyorum.

AHMET TÜRK'ÜN UYARISINI DOĞRU BULUYORUM

Geçen günlerin birinde, Ahmet Türk’ün “barışın dilini” konuşmak üstüne bazı uyarıları yayımlandı. Çok doğru bulduğum uyarılardı bunlar. Devamlı karşındaki muhataba “Ben sana inanmıyorum, güvenmiyorum. Zaten seni hiç sevmiyorum” diyerek bir “barış diyalogu” kurmak ya da sürdürmek mümkün değil.

Bir barış konuşmasının ve herhangi bir çatışmanın, uyuşmazlığın en az iki tarafı vardır. Uyuşmak ve anlaşmak da, bir tarafın kendi düşündüklerini öbür tarafa empoze etmesi demek değildir. Ve bu, süreç içinde yer alan iki tarafın da uyması gereken taraftır. Benim şimdiye kadarki gözlemlerime göre, iki tarafta buna uymaya çalışan da var, uymayan da. Böyle olunca, süreç herhangi bir anda kesilebilir; kesilirse, “Siz şunu şunu söylediniz, onun için kesildi” suçlamaları başlar; başladığında, iki tarafın da dağarcığında, işi karşı tarafın bozduğuna dair yeterince kanıt toplanmıştır.

İKİ TARAF DA HAKLIDIR AMA SONUÇ AYNIDIR

İşin kötüsü, bakarsınız, iki taraf da haklıdır. Ama kimin “daha” haklı olduğundan bağımsız olarak, sonuç aynı sonuçtur: barış belirsiz, bilinmeyen bir tarihe ertelenmiştir büsbütün ortadan kalkmamışsa. O zaman, Ahmet Türk’ün andığım konuşmasında belirttiği “sorumluluk” durumu karşımıza dikilir. Biz gene, sonuna kadar, “Onlar sebep oldu” diye bağırabiliriz; buna kendimizi inandırabiliriz de. Ama olan olmuştur.

Bunu istiyor muyuz, istemiyor muyuz?