Milyon kere pişmanım…
Kimileri için dini değerler kutsaldır… Kimileri için ise ideolojik değerler…
ADNAN BERK OKAN
Elbette benim hayatımda da pişman olduğum kararlarım ve eylemlerim var…
Hatta belki de hayatım boyunca yaptığım yanlışları yazmaya kalksam küçük bir kitap bile olur…
Ama…
Bunların içinde öyleleri var ki; son nefesimi verirken bile unutamayacaklarımdır…
Diğerlerini yeri geldikçe sizlerle paylaşırım…
Ancak şu son bir yıldır en çok pişman olduğum…
Ya da…
Genel olarak söylendiği şekliyle söylersem “Bin kere pişman olduğum” kararım; “İslamcılara verdiğim destektir…”
Evet…
Hele 28 Şubat sürecinde onlara öylesine destek verdim ki…
Meselâ…
Kimileri için ise ideolojik değerler… Kimileri peygamberlerini kutsallaştırır… Kimileri kahramanlarını… 21. Yüzyıl demokrasisini “anlamlı” kılan işte bu bütün değerleri önemsiyor, saygıya değer buluyor oluşudur… Sadede geleyim… Levent Gültekin’in, internethaber ve gazeteciler.com’da “Dindarları Ak Parti’ye kim mecbur ediyor” başlığı altında yayımlanan yazısını okuduysanız görmüşsünüzdür… Levent, “değerlerle” oynayanların, değerleri itibarsızlaştırmaya çalışanların aslında kendi değerlerinin de itibarsızlaştırılması için kapı açtığını; aşağılanan değeri daha da yücelttiğini nasıl da güzel anlatıyor… Ve bugün Hilal Kaplan’ın Yeni Şafak’ta başlığı altında yayımlanan makalesini okudum… Yazı, başlığından itibaren “Atatürk’e hakaret” amacıyla yazıldığını adeta haykırıyordu… İşte o yazıyı okuduktan sonra; Hilal Kaplan’ın ağabeylerine, ablalarına, hâsılı bütün siyasi akrabalarına ve mahallelilerine verdiğim destekten milyon kere pişman olmam gerektiğini anladım… Yazık oluyor… Gerilim iyice tırmanıyor… Taraflar artık fikir özgürlüğünün değil küfür ve hakaret özgürlüğünün tadını(!) çıkarmak istiyorlar… Küfür ve hakaretler ise kutsal değerlere ediliyor ne yazık ki… Bir güzel kültür, bir güzel devlet, bir güzel ulus çöküyor… Kokuşuyor… |
İnanç özgürlüğünün kısıtlanmasına karşı mücadele ettim…
“Başörtüsü yasağı” gibi bir ilkelliğin en azından ve başlangıç olarak üniversitelerde kaldırılması için çaba harcadım…
İslâmcıların (Ki ben onlara o günlerde asla “İslamcı” demiyordum) şeriat devleti gibi bir özlemlerinin olmadığını, en büyük isteklerinin inandıkları dinin emrettiği şekilde yaşamak olduğunu anlattım dilimin döndüğü kadarıyla…
İmam Hatip Liseleriyle diğer liseler arasında üniversite giriş sınavlarında ayrımcılık yapılmasını eleştirdim…
Askerlerin siyasetin üzerinden ellerini çekmelerini aksi halde tipik bir Latin Amerika veya Ortadoğu ülkesinden farkımız olmayacağını haykırdım…
Öncelikle kendi mahallelilerimi (Seküler demokrat, cumhuriyetçi) karşıma aldım...
Eşzamanlı olarak o dönemin Banka – Medya – Asker ortaklığında kurulan hükümetin ilk kovdurduğu yazar oldum…
Yıllarca da (yaklaşık 8 yıl) işsiz kalmama rağmen İslamcıların kurduğu hükümetin ekonomi politikalarına ve demokratik açılımlarına destek verdim…
Milliyetçilerin en büyük değeri neydi?..
Ama...
Bu arada (Ak Parti iktidarı sürecinde) sekuler ve İslamcı demokratlara hep şu mesajı verdim:
Cumhuriyetçilerin, milliyetçilerin değerlerine sakın ola saldırmayın…
Kimdi cumhuriyetçilerin en büyük değeri?..
Elbette Mustafa Kemal Atatürk’tü…
Sonra?..
Laik sistemdi…
Sonra?..
Üniter devletti…
Milliyetçilerin en büyük değeri neydi?..
Öncelikle üniter devletti…
Öcalan’ı özgür bırakacak her türlü yasa çıkarma girişimiydi…
Teröre bulaşanların affıydı…
İyice gemi azıya aldılar…
İlk bir iki seçim döneminde Mustafa Kemal başta olmak üzere cumhuriyetçilerin, ulusalcıların (Milliyetçilerin) değerlerine (Pek fazla) lâf etmediler…
Mihri Belli 12 Mart 1971 askeri muhtıra döneminde tutuklanıp da Selimiye Kışlası’na kapatıldığında kendisini günde üç posta döven albaya şöyle diyordu: “Vur albayım vur ki fikrim pekişsin…” Evet… O yumruklar Mihri Belli’nin fikirlerini değiştirmek bir yana pekiştirmeye yaradı… Sonuçta askerlerin etkinliği bitti… Tam seviniyorduk bu defa başka bir baskı başladı… “İslamcı Baskı”… Bu gidişle onlar da kaybedecek ve önünde sonunda demokratik hukuk devleti kazanacak… |
Ama…
Bilhassa son bir yıldır artık iyice gemi azıya aldılar…
Bilhassa Cumhurbaşkanı’nın (Başbakanlığı döneminden de) uçağının en başköşeye oturttuğu yazarları okudukça nevrim dönüyor…
Başkasına elim kalkmayacağına göre kendimi pataklamak geliyor içimden…
Atatürk’e hakaret o noktaya geldi ki; hayatımda bir kere bile “Atatürkçüyüm, Kemalist’im” demediğim halde meydanlara çıkıp, “Ey güzel insanlar… Biliniz ki ben sadık bir Atatürkçüyüm” diye haykırmak geliyor içimden…
Kaç kişi duyacaktı ki sesimi?..
Bugün işte o haykırışı az daha yapmak üzereydim…
Ama…
Düşündüm de…
Kaç kişi duyacaktı ki sesimi?..
Önce klavyemin başına geçip, “Atatürk’e hakareti alışkanlık” haline getiren Hilal Kaplan’ı “Günün Kaybedeni” ilân ettim…
Sonra da şu anda okuduğunuz yazının karkasını yazıp bıraktım…
Az önce de tamamlayıp sayfama koydum…
Evet…
İslamcılara destek verdiğim için bin değil milyon kere pişmanım…
Ve bu andan itibaren sıkı ve sadık bir Atatürkçüyüm…
Neden mi?..
Lütfen yandaki kutu içinde yazanları da okuyunuz…