Milliyet ombudsmanı kendisini eleştiren Milliyet yazarına çattı
Milliyet Gazetesi Ombudsman'ı Belma Akçura, gazetesinin köşe yazarı Mehveş Evin'in bir süre önce Ombudsmanlarla ilgili eleştirisine sert yanıt verdi.
Milliyet Gazetesi Ombudsman'ı Belma Akçura "Medya kendi kalelerini yıkıyor" başlıklı yazısında uluslararası raporlarda Türkiye medyasının notunun düştüğünü belirtirken, gazetesinin yazarı Mehveş Evin'in bir süre önce Ombudsmanlarla ilgili eleştirisine de sert yanıt verdi.
Akçura, "Ombudsmanlığı zaten yapamıyorlar, okur temsilciliğini de kısmen yapıyorlar demek meseleyi zaten iki türlü de kavrayamamış olmak demektir. Köşe yazarları kendi köşelerinde Türkiye'nin mevcut siyasi iktidarının ürettiği politikaları sonuna kadar eleştirebiliyorlar da Ombudsmanlar mı görevini yerine getiremiyor" diye sordu.
Türkiye'nin ekonomik ve siyasal gündemini yorumlamayı malum baskılarla bir tarafa bırakan bazı gazeteciler ve yazarların, köşelerini özellikle ombudsmanlar üzerinden medya eleştirilerine ayırmasını da eleştiren Akçura yazısında "Türkiye'de gazeteciler sadece kendilerini okumayı bir tarafa bırakırlarsa meseleyi hep beraber öğreneceğiz, hatta belki çözeceğiz..." dedi.
Milliyet yazarı Evin, 18 Ekim günü köşesinde “Şu anda Milliyet dahil, sadece dört gazetenin ‘ombudsman’ı var. Daha ziyade okur temsilcisi gibi görev yaptıklarını söyleyebiliriz. Ancak malum baskılar yüzünden bazen ‘okur temsilciliği’ görevini dahi sınırlı yapabiliyorlar.” yazmıştı.
İşte Milliyet Ombudsmanı Akçura'nın o yazısından çarpıcı bölümler:
MEDYA KENDİ KALELERİNİ YIKIYOR!..
Türkiye medyasının karne notu uluslararası raporlara göre hızla düşüyor.
Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre 180 ülke arasında 154. sıraya indi, Freedom House raporunda "özgür olmayan" "kısmen özgür" ülkeler arasına girdi. Son raporu Friedrich Ebert Stiftung (FES) hazırladı. Bu raporda genel durumumuz ise 5 üzerinden 2.1
Friedrich Ebert Stiftung raporunda Türkiye genelinde medyanın sansür ve oto sansürü nasıl olağan hale getirdiği, sıradanlaştırdığı, havuz medyasıyla derin bir kutuplaşma yarattığı ve medyanın ifade özgürlüğünün nasıl abluka altına alındığı anlatılıyor.
Hal böyleyken söz konusu raporda Türkiye'deki Ombudsmanlık kurumuna yönelik değerlendirmeyi bazı doğruları olmakla birlikte son derece sorunlu bulduğumu, doğru ifadelerle analiz edilmediğini belirtmek isterim. Habercilerin ve yazı işlerinin Ombudsmanlara yönelik olumsuz algısını 'görevlerini yapamıyorlar' şeklinde değerlendirmek büyük bir haksızlık. Aynı konuyu bir süre önce Milliyet yazarı Mehveş Evin de köşesinde işlerken şöyle demişti: "Şu anda Milliyet dahil, sadece dört gazetenin 'ombudsman'ı var. Daha ziyade okur temsilcisi gibi görev yaptıklarını söyleyebiliriz. Ancak malum baskılar yüzünden bazen 'okur temsilciliği' görevini dahi sınırlı yapabiliyorlar."
OMBUDSMANLIK GÖREVİ
Birincisi Ombudsmanlık dediğiniz şey; zaten 'Okur Temsilciliği'dir. Ne gazetenin ne de okurun avukatı değildir. Görevi de okur şikâyetlerine, meslek etiği ilkelerini hatırlatmakla sınırlı tutulamaz. Dolayısıyla "Ombudsmanlığı zaten yapamıyorlar, okur temsilciliğini de kısmen yapıyorlar" demek meseleyi iki türlü de kavrayamamış olmak demektir.
İkincisi Türkiye'de eğer medya üzerinde bir sansür, oto-sansür, baskı varsa bu hepimizin üzerine çöken bir sorundur. Köşe yazarları kendi köşelerinde Türkiye'nin mevcut siyasi iktidarının ürettiği politikaları eleştirebiliyorlar da Ombudsmanlar mı görevini yerine getiremiyor?
Türkiye'nin ekonomik ve siyasal gündemini yorumlamayı malum baskılarla bir tarafa bırakan bazı gazeteciler ve yazarlar, Ombudsmanlığın bizzat kendisini 'suya sabuna dokunulmayan bir konu' olarak algıladığı için midir ki sıklıkla köşelerini özellikle ombudsmanlar üzerinden medya eleştirilerine ayırıyorlar?