ANALİZ

Merak etmeyin efendim, hemen döneceğim...

Son çektiğim acılar yeni tahlilleri; yeni tahliller de yeni tetkik ve tedavileri gerektirince daha fazla “sağlıklı insan” rolü oynayamayacağımı gördüm…

Merak etmeyin efendim, hemen döneceğim...

ADNAN BERK OKAN

İlk kalp krizini geçirdiğimde tarih 15 Ekim 1993 idi…
5 Mart 1994’de yapılan operasyonda tıkalı iki damarım değiştirildi.
Kalp krizi geçirdiğim günün üzerinden 20 yıl, tıkalı iki damarımın değiştirilişinin üzerinden de 19 yıl geçti yani...
Övünmek gibi olmasın ve Allah’a şükür, yeryüzünde 19 yıl önce by-passs operasyonu geçirip de halen hayatta olan çok az kişiden biri olduğumu zannediyorum…
En azından istatistikler öyle söylüyor…
Ama be dostlar!..
Bu 19 yılda öyle şeyler yaşadım ki nefes alabildiğime şükrediyorum…
Bu arada iki kalp krizi daha geçirdim…
Şekerim aldı başını gitti, kontrol edebilmek için ilâçlara başvurdum…
Tabii ki bir yandan kolesterol düşürücü, diğer yandan şekeri dengeleyici olanları ve tabii ki yüksek tansiyon belâsının vereceği zararı en aza indirmek için kullandığım diğer ilâçlar yan yana gelince hasar büyük oldu…
Ve bu süreçte kalın bağırsaklarımın önemlice bir bölümüyle birlikte aşırı büyüyen prostatımın da bir bölümünün alındığını söylemeliyim…

İnanır mısınız ey dostlar?..
Bütün bu fiziki yorgunluklar; oradan aldırma, buradan kestirme, damar değiştirme, yüksek şeker ve kolesterol ve tansiyon beni insanoğluyla uğraşmak kadar yormadı…
Bir tatlı dil, bir güler yüz, bir dostça selâm, fiziki bütün noksanlıklarımı unutturdu bana…
Ama…
Bir küçük vefasızlık, arkamdan söylenmiş ve fakat yüzüme karşı asla söylenilemeyecek bir çift kırıcı söz, bütün hastalıklarımdan daha çok yordu beni…
Ve…
Hastalıklara karşı direndiğim kadar direnemedim vefasızlık ve riyakârlıklara…
Son çektiğim acılar yeni tahlilleri; yeni tahliller de yeni tetkik ve tedavileri gerektirince daha fazla “sağlıklı insan” rolü oynayamayacağımı gördüm…
Hâsılı; Mevlâna’nın, Mesnevi’nin ikinci cildinin “İhtiyarlıktan” başlığı altında yayımlanan bölümünün bir yerinde dediği gibi:
“İhtiyarlayınca insanda iki yüz hastalık çıkar”...
Ben de ihtiyarladım mı ne?..
Hastalık sayısı iki yüze varmak üzere…

Gerçi Mevlâna’nın “ihtiyarlık” dediği süreç onun yaşadığı dönemde henüz kırklı yaşlarda başlardı ama bendeniz de şu sıralarda altmış iki yaşımdayım...
Biliyorum efendim;
günümüzde yetmiş yaşında bile insanın yanına yaklaşamıyor “ihtiyarlık”
Kabul ancak, yaş altmışı geçtikten sonra ne kadar dinç görünseniz (olsanız) bile yine de onu hissediyorsunuz…
Neyle mi?..
İşte o iki yüz çeşit “hastalıkla”
Bendeniz çok hızlı bir gençlik yaşadım efendim…
Yani, bıçkın minibüs şoförlerinin sloganlaştırdığı gibi:
“Hızlı yaşa genç öl, cesedin yakışıklı olsun”…
Çok yakışıklı olmasa da henüz yıpranmamış bedenim hayata tutunmayı başarmak için olağandan fazla enerji harcadı...
Ama be dostlar!..
Kader isimli yaşam mütemmimi bazen çok fena zorluyor biliyor musunuz?..
Hollywood filmlerinin Türkçe dublajlarında olduğu gibi:
“Hey dostum!.. Sen de çok oldun ama ha!.. Kazık mı çakacaksın lânet olası!” falan diyor…
“Kalpten damardan olmadı başka bir belâ bulmalıyım” demek istiyor sanki...

Hâsılı ey dostlar!..
Sizlerden dört veya bilemediniz beş gün izin isteyeceğim…
Merak etmeyin, önce Allah’ın izni sonra da yaşama arzum ile yeniden döneceğim...
Efendim, efendim?..
Amman ha!..
Sakın öyle düşünmeyin!..
Aklınıza bile getirmeyin…
Çünkü sadece dört ya da beş gün sürecek ama asla geciktirilmemesi gereken tetkikler ve tedaviler bunlar…
Karıcığımdan daha çok doktor dostlarla hemşire kızlarımın yüzünü göreceğim dört - beş gün…
Sonra yine beraberiz…
Yani ben kolay pes edenlerden değilim...
Yüzü deviririm inşallah…
İnadına…
Mevlâna’dan ödünç alıp aktararak bitireyim:
“Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.”

Hepinize mutluluklar dilerim...

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR