ANALİZ

Menderes'in idamı ve Medya Savaşları...

Bu iç savaş, “ekonomik çıkar gurupları” arasında yaşanıyor… Ve… Açık adı: “İktidar savaşı”… Sizler onu “Medya Savaşı” olarak izliyorsunuz…

Menderes'in idamı ve Medya Savaşları...
ADNAN BERK OKAN
Türkiye’de bir büyük “iç savaş” daha var ki; en az terörün ürettiği ve körüklediği kadar tehlikeli…
Belki daha da tehlikeli çünkü…
Aslına bakarsanız terörü azdıran da “görünen, bilinen” ama gerçek ismiyle tanınmayan bu iç savaş…
Bu iç savaş, “ekonomik çıkar gurupları” arasında yaşanıyor…
Ve…
Açık adı: “İktidar savaşı”
Sizler onu “Medya Savaşı” olarak izliyorsunuz… 
“Taraflar kimler?” diye soranlar olduğunu biliyorum… Anlatayım ama önce tarihin tozlu yollarında küçük bir gezinti...
Türkiye; 1950 yılına kadar; Bürokratik Cumhuriyet’ti…
1950 – 1960 arasında, “Demokratik Cumhuriyet” yapılmaya çalışıldı ancak bu çalışma; sivil asker bürokrasi ve sermaye birikimini oluşturamamış ticaret elitleri (Sanayi zaten yoktu) tarafından çok tehlikeli bulundu…
Çünkü Başbakan Adnan Menderes ve hükümeti, “Her mahallede en az bir milyoner” felsefesi ile yola çıkmıştı…
Oysa cumhuriyet elitleri ekonomiyi, “Her şehirde tek milyoner” olarak plânlanmıştı…
O “Tek milyoner” de, bürokrasinin emrinde olmak şartıyla ayakta kalacaktı…
Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanı; Hasan Polatkan (Maliye bakanı) ile Fatin Rüştü Zorlu (Dışişleri bakanı) işte bu hedefleri yüzünden asıldılar…
 27 Mayıs 1960'ta ihtilal yapıp DP Hükümeti'ni yıkan askerler, sivil bürokratlar ve ticari elitler ile birlikte yeni bir modeli devreye soktular:
“Yöneten parti Modeli”…
Bu model, bol bol KİT (Kamu İktisadi teşebbüsü) modeline dayanıyordu…
Hesaplara göre CHP iktidar olacaktı…
Böylece ülke, CHP’li siyasetçiler – parti teşkilâtları ve Bürokratlar tarafından ortaklaşa yönetilecekti…
İktidara yakın durmayı kabul eden işadamları;
a)   KİT’lerden ucuz ve uzun vadeli hammadde verilerek,
b)   Kamu bankalarından düşük faizli kredi kullandırılarak,
c)   Kamu yatırım ihaleleri ile ödüllendirilerek destekleneceklerdi…
Hesaplar tutmadı…
AP diye bir parti ilk seçimlerde iktidar ortağı, ikinci seçimlerde ise tek başına iktidar oldu…
 
                       ***
 
AP Genel Başkanı ve yeni Başbakan Demirel, CHP için kurulan bu yeni sistemi çok sevdi…
O, “seçim kazanmaya” ve “Ülkeyi parti teşkilâtları ile birlikte yönetmeye” dayalı “dışa kapalı modelle” 12 Eylül 1980’e kadar gelebildi ancak…
12 Eylül darbesi, anarşiye karşı değil; anarşi yaratılarak yapıldı…
Asıl amaç ,”Yöneten parti Modeli” isimli “Hırsız Siyasetçi ve Bürokrat” yetiştiren modelden kurtulmak; küreselleşen dünya ile uyum sağlamak için yapıldı…
Bütün KİT’ler satılacak; devlet sanayi ve ticaretten çekilecekti…
Böylece; bir sülük gibi devletin kanını emen, politikacıların “seçim rüşveti” olarak kullandıkları KİT’ler elden çıkarılacaktı…
Böylece hem yeni kaynaklar yaratılacak; hem de Yöneten Parti Modeli yıkılacaktı…
 
                       ***
 
1994 yılına gelinceye kadar Özal’ın yapabildikleri ile yetindik ama “Yöneten Parti Modeli”ni yıkamadık…
En başta Demirel ve ekibi ile iktidara hasret CHP mirasçıları Özal’ın yaptıklarını bir bir yıkmaya başladılar…
“Özelleştirme” yapmak değil, yapmamak moda idi artık…
Derken Özal, Hakk’ın rahmetine kavuştu…
Demirel, “fırsat bu fırsat” Çankaya’ya kaçtı…
Küresel güçlerin desteği ile Tansu Çiller DYP’ye genel Başkan ve başbakan oldu…
Önce ekonomik önlemler alındı…
Demirel döneminde paçavraya döndürülen bütçeye düzen, ihracata kan veridi…
Ve hemen özelleştirmeler başladı…
Sen misin bunu başlatan?.. 
Artık hepimiz biliyoruz ki, en iyi sistem, en iyi insanı üreten sistemdir…
Türkiye’nin yıllardır uyguladığı sistem “iyi insan” yerine; “kokuşmuş, tembel, hamasî, beleşçi, inançlı gibi görünen ama düzenbaz, inançlara da saygısız, laikliği rakı içmek, göbek atmak, mini etek giymek, başını örten kadının kafasından örtüyü çekip almak” olarak algılayan “kötü insan” üretti…
Geldiğimiz nokta işte burası…
Meraklanmayın…
Bundan sonrası işte bu “kötü insanlara” rağmen “iyi” olacak…
Başbakan Çiller’in ne namussuzluğu kaldı, ne hırsızlığı, ne satılmışlığı, ne vatan hainliği…
Nitekim TÜRK TELEKOM’un özelleştirilmesi, Anayasa Mahkemesi tarafından engellendi…
Dönemin Başkanı Yekta Güngör Özden, anayasa değişikliğinde hata yapmamak için kendisinden yardım isteyen Başbakan Çiller’i, “Benden kopya istiyor” diyerek egemen güçlere şikâyet etti…
Yapılan değişiklik küçük bir yazılım hatası yüzünden iptal edildi…
Bu iptal, TELEKOM’un sadece % 49’unun 16 Milyar Dolar ettiği bir süreçte oldu…
Hem de terörün, finans kaynakları kurutularak sonlandırıldığı bir dönemde oldu…
Hem de iç borcumuzun sadece 13 Milyar Dolar karşılığı TL. olduğu bir dönemde oldu…
Hem de dış borcumuzun henüz, 23 Milyar Dolar olduğu bir dönemde…
 
                       ***
 
Ve daha fazla uzatmadan bugüne geleyim…
Daha doğrusu analizimin başına döneyim…
Bir yanda Yöneten Parti Modeli’ni kaldırmaya kesin kararlı Ak Parti iktidarı ve ona destek veren Medya Gurupları
Diğer yanda, Yöneten parti Modelinin yıkılmasına izin vermemekte kararlı, kendilerine “Ulusalcı – Milliyetçi - Atatürkçü” sıfatını yakıştıran sözde “vatanseverler” ve destekçi medya gurubu (DOĞAN)…
İki gurup arasındaki bu “Ekonomik Savaş” medyalar aracılığıyla yapılıyor…
Son süreçte Yargı da bu savaşta “Taraf” oldu…
Ya Ordu?..
Eski komutanlar, Yöneten Parti Modelini destekliyorlardı…
Yeniler ise politikacıların etkinliğinden arındırılmış yeni Devlet modelinden Taraflar…
Kim kazanacak?..
Statükoyu kızdıracağımı bile bile söyleyeyim: YENİLER kazanacak her zaman olduğu gibi…
Yöneten Parti Modeli isimli hırsız siyasetçi, bürokrat ve kamu müteahhidi düzenini yıkmayı isteyen ve bunu başarabilenler kazanacak…
 
                   
 
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar 3 yorum