Mehmet Emin Karamehmet ve anne - oğul Ilıcak'lar
AKŞAM'ı Karamehmet - Aksoy ikilisine satarken sözleşmeye, teslim edilemeyen kaç adet televizyon varsa hepsinin teslimini....
ADNAN BERK OKAN
Atalarımız, "suyun şarlamazından, insanın hırlamazından kork" demişler...
Başka ne demişler?..
Şöyle söylemişler:
"Yere bakan yürek yakan"...
"Dili var söylemez, canı alır da göstermez".
Mehmet Emin Karamehmet bu üç atasözünün yeryüzündeki doğrulayıcılarındandır...
Asla konuşmaz, hep dinler...
Öfkelenmez, yani hırlamaz ama bir anda arkadan vurur geçer...
Kişisel çıkarı için Şeytanla işbirliği yapabilir ve asla gocunmaz;
eleştirmeye kalktığınızda hiçbir şey olmamış gibi yüzünüze bakar sadece...
Hiçkimsenin yüzüne karşı eleştiri yapamaz; mutlaka bir "laf taşıyıcı" bulur...
RefahYol döneminde en yakın siyasetçi dostu dönemin ekonomi bakanıydı...
Anasol D döneminde ise Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'in karşısında el pençe divandı...
Mehmet Ali Ilıcak'ın da dediği gibi o süreçte AKŞAM'ın "en çok okunan" yazarı Memduh Bayraktaroğlu'nu Mesut Yılmaz'ın talimatıyla kovdurdu...
Ilıcak, Bayraktaroğlu'nun ardından, "demokrasimizin gülünü zorla kopardılar" diye bir baş yazı bile yazdı...
Mehmet Emin Karamehmet'in bir başka yalanı ise AKŞAM'ın Mehmet Ali Ilıcak patronajında dağıtmayı taahhüt ettiği 37 ekran televizyonları teslim etmediğini iddia edişi...
Bu öyle büyük bir yalan ki sadece öbür tarafta değil bu dünyada bile mutlaka hesabını vermesi gereken bir büyük yalan...
Zira...
Mehmet Ali Ilıcak 37 ekran televizyonların hepsini hak sahiplerine verdi...
Sonradan devam eden 51 ekran konusunda ise dağıtım kartelinin (Aydın Doğan - Dinç Bilgin) zulmüne uğradığı için kupon dağıtımını gerçekleştiremedi ve en çok 15 bin adet televizyonu teslim etti...
Ancak...
AKŞAM'ı Karamehmet - Aksoy ikilisine satarken sözleşmeye, teslim edilemeyen kaç adet televizyon varsa hepsinin teslimini ve bedelinin alacağından düşülmesi şartını koydu...
Yani...
Mehmet Ali Ilıcak için "taahhüt ettiği televizyonları vermemişti" iddiası kocaman bir yalan ve hatta "iftira"dır...
Nazlı Ilıcak'ın Mehmet Ali Ilıcak tarafından kovulduğu yalanına gelince...
Mehmet Ali, Nazlı Hanım'ı daha Meydan'dan alırken yakın çevresi tarafından eleştirilmişti...
"Anneni gazeteye sokma evde otursun maaşını ver" diyenlere "O benim annem, eğer batacaksak yine beraber batarız" deyip de AKŞAM'a alan Mehmet Ali mi iki generalden korkup da annesini kovmuşmuş?..
Böyle büyük ve iğrenç bir yalan ancak sahibine yakışır...
Yani; suyun şarlamasına, insanın söylemezine yakışır...
Bu tartışmada taraf olmak istemezdim ama mecbur kaldım zira hem Bayraktaroğlu'nun hem de Nazlı Hanım'ın kovuluşunun en yakın tanıklarından biriyim...
Ve fakat en az bu kovulmalar kadar acı bir başka kovulma daha vardır ki o da; Nazlı Hanım'ın Memduh Bayraktaroğlu'nu Tercüman'dan kovduruşudur...
Hem de "Başbakan (Erdoğan) Memduh bey'i istemiyor" diyerek kovduruşu...
Nazlı Ilıcak; dönemin Başbakanı tarafından ve bizzat Mehmet Emin Karamehmet'e"talimat" verilerek AKŞAM'dan kovdurulduğunda;
"bana sahip çıkmıyorsunuz ama bir gün siz de kovulduğunuzda size de kimse sahip çıkmayacak" diyen Bayraktaroğlu karşısında susmuş, tek satırlık itiraz yazısı bile yazmamıştır...
Yani...
O kovdurma kendisinin AKŞAM'dan kovduruluşundan daha hazindir...
Şimdi demokrasi havariliği yapan Nazlı Ilıcak'ı Mehmet Emin Karamehmet'in yalanlarına karşı korumak ise (ne yazık ki) bana kalmıştır...
Ve ben güçlü olduğu kadar "yalancı" da olan birini savunmaktansa; en yakın çevreme kötülük yapsa da işinden kovulan bir yazarın yanında olmayı tercih ederim...
Ama kamuoyu Nazlı Hanım'ı "demokrasi havarisi" olarak tanırken(!) asıl 28 Şubat mağduru Mehmduh Bayraktaroğlu unutulup gitmiştir...
Demek istemem şu:
Alın Mehmet Emin Karamehmet'ten, vurun Nazlı Ilıcak'a...
Ama be arkadaş; Mehmet Ali Ilıcak'a lâf söyletmem...
Çünkü Mehmet Ali Ilıcak benim tanıdığım "en insan" gazete patronlarından biridir...
Hatta belki de birincisidir...
Adam gibi adamdır...
Bütün her hal ve şartta, önce annesine sahip çıkmıştır...
[email protected]
Atalarımız, "suyun şarlamazından, insanın hırlamazından kork" demişler...
Başka ne demişler?..
Şöyle söylemişler:
"Yere bakan yürek yakan"...
"Dili var söylemez, canı alır da göstermez".
Mehmet Emin Karamehmet bu üç atasözünün yeryüzündeki doğrulayıcılarındandır...
Asla konuşmaz, hep dinler...
Öfkelenmez, yani hırlamaz ama bir anda arkadan vurur geçer...
Kişisel çıkarı için Şeytanla işbirliği yapabilir ve asla gocunmaz;
eleştirmeye kalktığınızda hiçbir şey olmamış gibi yüzünüze bakar sadece...
Hiçkimsenin yüzüne karşı eleştiri yapamaz; mutlaka bir "laf taşıyıcı" bulur...
RefahYol döneminde en yakın siyasetçi dostu dönemin ekonomi bakanıydı...
Anasol D döneminde ise Mesut Yılmaz ve Güneş Taner'in karşısında el pençe divandı...
Mehmet Ali Ilıcak'ın da dediği gibi o süreçte AKŞAM'ın "en çok okunan" yazarı Memduh Bayraktaroğlu'nu Mesut Yılmaz'ın talimatıyla kovdurdu...
Ilıcak, Bayraktaroğlu'nun ardından, "demokrasimizin gülünü zorla kopardılar" diye bir baş yazı bile yazdı...
Mehmet Emin Karamehmet'in bir başka yalanı ise AKŞAM'ın Mehmet Ali Ilıcak patronajında dağıtmayı taahhüt ettiği 37 ekran televizyonları teslim etmediğini iddia edişi...
Bu öyle büyük bir yalan ki sadece öbür tarafta değil bu dünyada bile mutlaka hesabını vermesi gereken bir büyük yalan...
Zira...
Mehmet Ali Ilıcak 37 ekran televizyonların hepsini hak sahiplerine verdi...
Sonradan devam eden 51 ekran konusunda ise dağıtım kartelinin (Aydın Doğan - Dinç Bilgin) zulmüne uğradığı için kupon dağıtımını gerçekleştiremedi ve en çok 15 bin adet televizyonu teslim etti...
Ancak...
AKŞAM'ı Karamehmet - Aksoy ikilisine satarken sözleşmeye, teslim edilemeyen kaç adet televizyon varsa hepsinin teslimini ve bedelinin alacağından düşülmesi şartını koydu...
Yani...
Mehmet Ali Ilıcak için "taahhüt ettiği televizyonları vermemişti" iddiası kocaman bir yalan ve hatta "iftira"dır...
Nazlı Ilıcak'ın Mehmet Ali Ilıcak tarafından kovulduğu yalanına gelince...
Mehmet Ali, Nazlı Hanım'ı daha Meydan'dan alırken yakın çevresi tarafından eleştirilmişti...
"Anneni gazeteye sokma evde otursun maaşını ver" diyenlere "O benim annem, eğer batacaksak yine beraber batarız" deyip de AKŞAM'a alan Mehmet Ali mi iki generalden korkup da annesini kovmuşmuş?..
Böyle büyük ve iğrenç bir yalan ancak sahibine yakışır...
Yani; suyun şarlamasına, insanın söylemezine yakışır...
Bu tartışmada taraf olmak istemezdim ama mecbur kaldım zira hem Bayraktaroğlu'nun hem de Nazlı Hanım'ın kovuluşunun en yakın tanıklarından biriyim...
Ve fakat en az bu kovulmalar kadar acı bir başka kovulma daha vardır ki o da; Nazlı Hanım'ın Memduh Bayraktaroğlu'nu Tercüman'dan kovduruşudur...
Hem de "Başbakan (Erdoğan) Memduh bey'i istemiyor" diyerek kovduruşu...
Nazlı Ilıcak; dönemin Başbakanı tarafından ve bizzat Mehmet Emin Karamehmet'e"talimat" verilerek AKŞAM'dan kovdurulduğunda;
"bana sahip çıkmıyorsunuz ama bir gün siz de kovulduğunuzda size de kimse sahip çıkmayacak" diyen Bayraktaroğlu karşısında susmuş, tek satırlık itiraz yazısı bile yazmamıştır...
Yani...
O kovdurma kendisinin AKŞAM'dan kovduruluşundan daha hazindir...
Şimdi demokrasi havariliği yapan Nazlı Ilıcak'ı Mehmet Emin Karamehmet'in yalanlarına karşı korumak ise (ne yazık ki) bana kalmıştır...
Ve ben güçlü olduğu kadar "yalancı" da olan birini savunmaktansa; en yakın çevreme kötülük yapsa da işinden kovulan bir yazarın yanında olmayı tercih ederim...
Ama kamuoyu Nazlı Hanım'ı "demokrasi havarisi" olarak tanırken(!) asıl 28 Şubat mağduru Mehmduh Bayraktaroğlu unutulup gitmiştir...
Demek istemem şu:
Alın Mehmet Emin Karamehmet'ten, vurun Nazlı Ilıcak'a...
Ama be arkadaş; Mehmet Ali Ilıcak'a lâf söyletmem...
Çünkü Mehmet Ali Ilıcak benim tanıdığım "en insan" gazete patronlarından biridir...
Hatta belki de birincisidir...
Adam gibi adamdır...
Bütün her hal ve şartta, önce annesine sahip çıkmıştır...
[email protected]