Mehmet Baransu’ya vurmadan önce bir de beni dinleyin…
O bavulların içini, devlet sırlarının yanına kattığı kendi el ürünü yalanlarıyla doldurup Baransu’ya teslim eden çakal veya çakallar...
ADNAN BERK OKAN
Bütün insanların “Günahkâr” olduklarına dikkat çekmek için anlatılan bir mit vardır…
Maria Magdelana (Ya da Mecdelli Meryem) “Günahkâr olduğu için” taşlanmayı beklerken Hz. İsa gelir, genç kadını taşlayarak öldürmek için bekleyenlere şöyle der:
“İlk taşı içinizdeki günahsız olan atsın…”
Bu demektir ki, “taşlamayın”…
Zira…
Aralarında günahsız birinin olması mümkün değildir…
O halde başlamadan önce bir şey daha söyleyeyim…
Balyoz haksızlıklarının “Tek Günahkârı” Mehmet Baransu değildir…
Hatta…
Bavul taşırken işini yaptığı için günahsız sayılabilecek olan Baransu’nun ancak ondan sonra konu üzerine yazdıkları, yorumları günah taşıyabilir…
Neden bavullara hamallık yaparken değil de ondan sonra?..
Çünkü…
Baransu bavulları alıp gazetesine (Taraf) getirirken işini yapıyordu…
Hem de en iyisini yapıyordu?..
Söyleyin bakalım…
Gazeteciliğin en keyifli ve en başarılı yönü nedir?..
Kimsede olmayan “atlatma” haber yapmak değil midir?..
Baransu işte onu yapmıştır…
Kimsede olmadığından emin olduğu bir “Büyük” haberi yakalamış olmanın heyecanıyla gazetesine gelip bavulu genel yayın yönetmenine teslim etmiştir…
Şimdi bir kere daha sorayım:
Baransu ne yaptı?..
“Gazetecilik” yaptı…
Bir gazeteciyi, “neden gazetecilik yapıyorsun kardeşim?” diye azarlamak; bir cami imamını “neden namaz kıldırıyorsun hoca?” diye sorgulamakla eşdeğerdedir…
Ya da ekmeğini aktörlük yaparak kazanan birine, vazifesini yerine getirirken “rol yapma lan” demek gibi bir şey…
Pardon…
Baransu hiç mi eleştirilmeyecek?..
Tabii ki eleştirilebilir…
Eleştirilmelidir de….
Ama…
Bavulları taşıyıp gazetesine getirdiği, sonra da birer kopyalarını savcılığa teslim ettiği için değil…
Ondan sonra yazdıkları için eleştirebilirsiniz…
Yaptığı yorumlar nedeniyle eleştirebilirsiniz…
Dosyada adı geçen herkesi (Gazetecilik heyecanı ve toylukla) yargılama sonucunu beklemeden “darbeci, suçlu, hain” ilân ettiği için eleştirebilirsiniz…
Elbette bunda haklı da olabilirsiniz…
Ama…
Bir çakalın veya çakalların kendisine getirip teslim ettiği bavulları önce gazetesine sonra da savcılığa götürüp teslim etmesini eleştiremezsiniz…
Eğer gazeteciyseniz; elinize geçen bir haberin kimin işine yaradığına kime zarar vereceğine bakamazsınız…
Gazeteci için mühim olan eline geçen haberin kamuoyunu ilgilendirip ilgilendirmediğidir…
Elindeki haber kamuoyunu ilgilendiriyor; bir suçu açığa çıkarıyorsa alır ve genel yayın kuruluna getirip verir…
Babasıyla ilgili olsa getirir verir hem de…
Baransu da işte onu yapmıştır…
Haberi yayımlayan ise Ahmet Altan yönetimindeki Taraf Gazetesi’dir…
Peki onlar suçlu mu?..
Hayır…
Onlar da suçlu değil…
Zira o haberi gazetecilik vicdanı olan herkes yayımlardı…
Hiç mi yanlışı yok Taraf’ın?..
Var…
Ne mi?..
Baransu’nun suçuyla aynı…
Yargılama sonucunu beklemeden dosyalarda adı geçen herkesi, “darbeci, hain, suçlu” ilân etmek…
O insanların onurlarını, haysiyetlerini, şereflerini iki paralık, ailelerini muazzeb etmek…
Hâsılı ey güzel insanlar!..
Eğer…
Asrın en berbat…
Asrın en kirli…
Asrın en vahşi…
Asrın en siyasi bu tutuklu yargılamalarında…
Asrın en bencil…
Asrın en çıkarcı…
Ve hatta…
En vicdansız mahkûmiyet kararlarından sadece bir gazeteciyi (Mehmet Baransu) sorumlu tutarsanız, bu memlekette “gazetecilik” yapacak insan bulamazsınız…
Mesleğini yapmak isteyen her delikanlı siyasi taraflardan birine (İktidar ya da muhalefet) yazılır ve o tarafın “siyasi askeri” olur…
Ve…
İşte bu ahval ve şerait içinde dün bekledim ki…
Az sonra okuyacaklarınızı, benim gibi; medya dünyasına gökten zembille ve bir köşe yazarı olarak inen, hayatında eline fotoğraf makinesi alıp da bir kere bile haber peşinden koşmayan biri değil; bir gerçek gazeteci yazsın…
“Evet” desin… “Ben Mehmet Baransu’nun fikirlerini sevmem ama yaptığı gazeteciliktir... İşini, hem de en iyisini yapmıştır...”
Sonra da gerçek suçluların kimler olduğunu bir bir gerekçeleriyle anlatsın…
Bunu kimse yapmayınca “görev” bana kaldı…
O halde gerçek suçluları ben tanıtayım sizlere…
“Birinci Suçlu”dan başlayayım…
O bavulların içini, devlet sırlarının yanına kattığı kendi el ürünü yalanlarıyla doldurup Baransu’ya teslim eden çakal veya çakallardır birinci suçlu ya da suçlular…
Evet evet…
Bilhassa başka bir “hayvan” değil de “Çakal” diyorum…
Çünkü…
Çakalın nasıl bir “Hayvan” olduğunu bilenler bilir…
Bilmeyenler de lütfen öğrensinler…
Ben size sadece iki özelliğinden söz edeyim o “iğrenç” hayvanın…
Çok pis kokarlar…
Başka hayvanların artıklarını yerler…
Ve…
Devam edeyim…
Bu davanın ikinci en büyük suçlusu; hiç anlayıp dinlemeden…
Ve…
Anayasamızda yer alan “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” gereğince asla karışmaması gerekirken, “Ben bu davaların savcısıyım” diyen başbakandır…
Bu ülkenin bürokratı; başbakanları “Yarı Tanrı” kabul eden zihniyetle yetişmişlerdir…
Yasalarda ne yazarsa yazsın, istikballerinin başbakanların iki dudağı arasında olduğuna inandırılmışlardır…
Bunu da bizzat yaşayarak, yakın çalışma arkadaşlarının başbakanların gadrine uğradıklarına tanık olarak öğrenmişlerdir…
Üçüncü suçlu medyadır…
Hepsi mi?..
Elbette değil…
Bir kısmı…
Yani…
Tutuklamalar başladığı gün köşelerinde sevinçten ellerini çırparak savcıları ve yargıçları gaza getiren yazarlar suçludur…
Mağdur edilmiş askerlere hakaretler ve küfürler yağdıran…
O günü kendisinin “dini bayramı”, mağdur edilmiş o insanları yargılama bitmeden “Suçlu, hain, darbeci” ilân eden…
Ve sonra…
İlerleyen günlerde (Son altı aydır)…
Karşılıklı olarak birbirlerini suçlayan ve yargılamaların hepsinin “Kumpas” olduğunu savunmaya başlayan (Girin arşivlere ve okuyun lütfen) riyakâr gazeteci/yazarlar suçludur…
Pardon…
“Kumpas” diyorlar ama…
Bunların köşelerinde mağdurları savunduklarını, işkence gördüklerini yazan tek cümle bulamazsınız…
Fakaaat…
O insanları mağdur ettiklerini iddia ettikleri karşı taraf için demediklerini bırakmadıklarını göreceksiniz…
Yani…
Baransu’nun hamallığını yaptığı o bavulları dolduran ve adına “delil” denilen deli saçmalarını testereye dönüştürüp o insanların şereflerini, onurlarını, haysiyetlerini lime lime eden ve “gazeteci yazarız” diyen çakal sürüsü bu asrın en siyasi davasının en kirli suçlularıdır bunlar…
Dördüncü suçlu…
O bavulların içinden çıkan belgeleri doğru dürüst incelemeden…
(Mesleği gereği kimden aldığını Baransu’ya söyletmese de) O belgeleri getirenin, getirenlerin kim/kimler olduğunu araştırmadan…
Yani…
Hukukun temel ilkelerine uymadan ve soruşturmayı da tamamlamadan “Tutuklu yargılama” isteyen savcılardır…
Beşinci suçlu ise…
Savcının “Tutuklu Yargılama” talebini “yahu bu adamlar ifade vermek için on binlerce kilometreden dönüp ifade vermişler, deliller de zaten toplanmış neden kaçsınlar?..” demeden kabul eden…
Yargılama sürecinde iddianın en etkin iki aktörü Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanını “tanık” olarak dinlemeyen…
Delillerin kimilerinin sahte olduğuna ilişkin bilirkişi raporlarını görmezden gelen…
“Şüpheli/Mağdur” avukatlarını tepelerinden sallandırdıkları mikrofonlarla gizlice dinleyen…
Sonra da ortada bırakın “tam teşebbüsü, eksik teşebbüs bile olmayan”…
Belki “Niyet” denilebilecek olan…
Ama…
Onun bile delilinin bulunmadığı anlaşılan “Darbe” suçlamasıyla müebbet başta olmak üzere çeşitli ağır cezalara çarptıran…
Hüküm verirken adalet duygularının yüceliğini değil; intikam alma duygularının cüceliğini devreye sokan yargıçlardır…
Altıncı suçlu…
“Şüpheli/Mağdur” avukatlarını dinlemeyen...
En önemli iki tanığın (Dönemin Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri komutanı) dinlenmediğini görmezden gelen...
Bilirkişi raporuyla "sahte" olduğu anlaşılan delili "delil" listesinden çıkarmayan...
Ve...
Siyasi iradenin emrinde bir Yassıada Mahkemesi gibi çalışan özel mahkemenin kararını neredeyse tamamıyla “Onayan” Yargıtay hâkimleridir…
Ve bir de…
Yıllarca hapis yatan o insanların:
Acıları…
Çileleri…
Azapları…
Ezilmiş onurları…
Çiğnemiş şerefleri…
Paspas yapılmış gururları üzerinden…
Yani…
Onların çektikleri meşakkatleri istismar ederek…
Ama…
O mağdur edilmiş insanları ve ailelerini savunuyor görünerek milyonlarca lira kazanan “sözde gazeteci/yazarlar” var…
Onları da hafta başında anlatacağım inşallah…