Medyanın kelaynak kuşları...
Yapılan medya linçine karşı çıkarken, Ayhan Işık’ın “Otobüs Yolcuları” filmindeki Kemal karakteri geldi gözlerimin önüne…
Sayıları o kadar az kaldı ki medyada…
Hani kırılmayacaklarından emin olsam; “Medyanın kelaynak kuşları” diyeceğim onlara…
Çünkü giderek nesilleri tükeniyor…
Yok, yok…
Yaş olarak miadını doldurmuş tipler değil bunlar…
Bugün, en gençlerinden ama buna rağmen “Duayen” desem hiç kimsenin itiraz etmeyeceği Cüneyt Özdemir'den söz edeceğim...
Benim ilk gençliğimin siyah – beyaz filmlerindeki “jön”leri andırıyor…
Haksızlığa hiç gelemeyen…
İsyankâr ama saygılı…
Diğerkâm…
Başkalarının huzuru ve mutluluğu için kavga eden…
Zalimlerin belâlısı, mazlumların sevdalısı…
Gerçekten de ancak filmlerde rastlanacak tiplerden…
Medyada linç rüzgârlarını anlatırken, çizdiğim tipe nasıl da “cuk” oturuyor…
Onu Medya Mahallesi’nde dinlerken de aynı şeyleri düşündüm…
Hiç yüksünmeden kendi gurup gazetelerinin en güçlüsünün yanlışlarını söylüyordu açık yüreklilikle?..
Hayatında bir kez bile tanışmadığı bir polis müdürüne yapılan medya linçine karşı çıkarken, Ayhan Işık’ın “Otobüs Yolcuları” filmindeki Kemal karakteri geldi gözlerimin önüne…
Haklı bir davada en güçlülere kafa tutuşunu hatırladım…
Bakın ne diyor Cüneyt Özdemir:
“….. İşin kolayı bugün ellerini ovuşturup bir polis müdürünün, bir uyuşturucu kaçakçısı ile ilişkilerini kınayan zevatın arasına katılmak biliyorum çok popüler ama nedense ben bu şakşakçı kadronun arasına katılmayı içime sindiremiyorum. Aklımdaki sorular, tek taraflı bilgi akışı, süzgeçten geçirilmeden bütün bu bilgilerin üzerimize boca edilmesi bana çok da demokratik bir iletişim biçimi gelmiyor.”
Medyamız yıllar önce inanın (burasını gençlerimiz için söylüyorum) böyle değildi…
Haberlerde iki tarafın da görüşlerini okurduk…
İki tarafın görüşlerine de aynı ölçüde yer verilirdi…
Gazeteyi yönetenler beyin yıkamayı düşünmezdi…
Eskiden “sakallı bebek doğdu” diye haber yapan gazetemiz de vardı ama okuyucusu da ona göreydi…
O gazetenin dışındaki diğer ulusal gazeteler o tür asparagas haberlere dönüp bakmazlardı bile…
Bugünün sıkıntısı ciddi haber ve siyaset gazetelerimizi yönetenlerin neredeyse hepsi o dönemin Rahmi Turan'ına benzediler...
Kolay gazetecilik, zor gazeteciliği kovdu tıpkı kötü paranın iyi parayı kovması (Grasham) gibi…
Oysa kolayı seçenlerin “Kahraman (!)” ilân edildiği medyada “zoru tercih” etmenin erdemi daha cazip değil mi?..
Cazip ama o cazibenin farkında olan kaç kişi var?..
Bu arada; “Yandaş Medya” denilmeyi hak eden ve iyi birer Müslüman olduklarını savunan gazetecilere bir hatırlatma yapmak istiyorum…
Maide Suresi’nin 105. ayetini hatırlayın lütfen:
“Ey iman edenler, Siz nefislerinizi ıslah etmeye bakın. Kendiniz doğru yolu bulunca sapanlar size hiç zarar vermez”…
Yaptığınız habercilik anlayışı Kuran’ın bu emrine uyuyor mu?..
Hayır, hiç uymuyor...
O halde bırakın başkalarını, siz önce kendi nefislerinizi ıslah edin…
Siz doğru yapın, başkaları size zarar veremezler…
Ve yeniden döneyim Cüneyt Özdemir’e…
Yazısı şöyle bitiyor Özdemir’in:
“Birileri hakkınızda hakkımızda bir gün kullanılmak üzere, hesaplaşmak üzere dosyalar tutuyor bilgiler biriktiriyor.
Her dönem olabilir.
Ama o bilgileri alıp bir kaç haber uğruna, biraz reyting, biraz tiraj uğruna kullanacak haberciler hiç bir dönem bu kadar çok değildi.
Bugün şehvetle bu haberleri sunanlar, oturdukları köşelerinde bu haberlerden yola çıkıp linç kültürünü demokrasi adı altında savunanlar ve bütün bunları sessizce izleyenler son sözüm size;
Sanmayın ki bu ateş yalnızca onları yakar.”
Keşke sadece onları yaksa Cüneyt Özdemir, keşke sadece onları yaksa ama kuşkularında haklısın…
Ateş değil devasa bir yangın bu ve bütün medyamızı kasıp kavurmak üzere…
Adnan Berk Okan