'Medyadaki gençlerin seçme şansı var ama çok sabırsızlar'
Sayım Çınar uzun yıllardır medyanın içinde olan, stajyerlikten yöneticiliğe basının her aşamasını yaşayan biri isimle, Serdar Ali Çelikler ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.
SAYIM ÇINAR [email protected]
Sayım Çınar uzun yıllardır medyanın içinde olan, stajyerlikten yöneticiliğe basının her aşamasını yaşayan biri isimle, Serdar Ali Çelikler ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Spora, medyaya, medyadaki patronaja dair önemli detaylar söyleşide...
- Aradan yıllar geçti. Şu an Show TV'nin spor yayınları ile ilgili koordinasyonunu sağlama görevini yürütüyorsun. Süreç nasıl işledi?
Show TV milli maçları aldı geçen yıl mart ayında. Şubat sonu gibi şirket içinde yapılanma vardı, editoryal teknik işlerin koordinasyonu için bana görevi tebliğ ettiler, ben de kabul ettim. İsveç Türkiye hazırlık maçıyla başlamış oldum.
- Ciner grubunda son zamanlarda reytingler konuşulur oldu. Ali Sunal'ın programı, Bu Tarz Benim... Başarıyı neye borçlu sence kanal?
Bu başarıyı benden çok daha iyi anlatacaklar vardır. Kanalın yönetiminde değilim. Şunu söyleyebilirim kanal ilk gruba girdiğinde uzun süredir yatırım yapılmamış bir kanal görünümündeydi, borçları vardı. Neredeyse bir yıl sadece bu borç ödeme, geçmiş sorunların çözülmesi ile geçti. Hem kanalı yok etmeyeceksiniz, hem sorunlarla başa çıkacaksınız, bunu başardılar. TMSF'ye gitti geldi yine arada. 39 günlük bir süreç yaşandı. Temmuz sonu itibariyle yen bir dönem başladı, 1 veya 2. kanal durumunda. Televizyonlarda 6 kategori vardır bunlardan dördünde beşinde birinciliği var. Biz de milli maçlarımızla reytinge katkıda bulunuyoruz.
"Gençlerin seçme şansları fazla, sebat konusunda sıkıntılılar."
- Stajyer olarak Jale Özgentürk, Füsun Dedehayır ile çalışmaya başlıyorsun 2006'da Yeni Yüzyıl'da, bir stajyer olarak başlıyorsun ve bugün geldiğin nokta çok önemli. Hikayeni nasıl değerlendiriyorsun, günümüz gençleri ile ilgili izlenimlerin neler?
Bizim dönemde böyle çok arkadaş vardı, stajyerlikten üst yöneticiliğe gelenler çok oldu. Yeni gençlik çok sabırlı değil, her sektörde böyledir herhalde. Bizim dönemimizdeki hayat yok artık. Seçme şansları fazla, sebat konusunda sıkıntılılar. Bir yıl hiç para almadım, taksi fişi doldurulurdu telif için, bir buçuk yıl da o fişlerle geçindim. Mesleği sevince devam ettim, gelecek gördüm, direndim. Türkiye'deki krizler önce medyayı vurur. Toplumsal yapıyla ilgili siyasi yapıyla ilgili ilk medya etkilenir. İyi gazeteciler başka işler yapmaya başladı, kimisi ayrıldı, ben devam ettim. Spor medyasında olmaktan mutluyum. Habertürk kurulurken 2008'in sonunda Sabah grubundan bizi çağırmışlardı, heyecan vericiydi. Boyutlar değiştiyse, kuşe kağıt geldiyse, bu Habertürk sayesindedir. Endüstriyel yenilikleri o gazeteye borçluyuz. 1 yıl yönetici olarak çalıştım devamında 2010'dan beri istediğim, sevdiğim, verimli olduğumu düşündüğüm spor bölümüne geçtim. Yazarlık ve televizyon yorumculuğu devam ediyor.
- Televizyona geçişten sonra özlüyor musun yazı işlerini?
Hiç özlemiyorum yazılı basını. Günde 3 kere toplantı yapardık, açıkçası daha farklı bir mecraya geçmekten mutluyum. Köşe yazarlığı dışında bir görev almayı düşünmüyorum tabii hayat belli de olmaz. Ölçülebilir bir alan televizyon. Çok sayıda patron değerlendirme pozisyonundaydı eskiden, iyi kötü gazeteci bilirlerdi. Bugün öyle değil. Televizyon ise sana hemen bir karne sunuyor. Hemen değerlendirilebiliyorsun, analiz edebiliyorsun kendini.
"Bazı spor programlarını şov programı olarak değerlendirmek lazım."
- Televizyonlarda futbol tartışma programlarında seviye çok düştü. Mehmet Demirkol gibi Tanıl Bora gibi insanlar çok az. Terminoloji bilinmiyor neredeyse. Kabalık kontrol edilemiyor. Bu tip programları nasıl değerlendiriyorsun?
Daha da fazlaydı eskiden bu programlar. Bunları şov programı olarak değerlendirmek lazım. Televoleleri unutmayalım sonuçta. Her şeyin bir alıcısı var. Son tahlilde izlenme oranına bakar.
"Türkiye'de ne yazık ki twitterda ve stadyumda küfür serbest."
- Kazakistan maçını değerlendirelim. Volkan meselesini nasıl değerlendiriyorsun?
Birkaç açıdan değerlendirmek lazım. Taraflardan biri şu Volkan uzun bir süredir milli takımla bağı kopmuş bir oyuncudur, istekli değildir. Bir süredir milli takıma gitmemek fikirleri olduğunu biliyoruz. 10 aylık bebeğe küfrü tolere edemeyiz tabii. Kendi açısında protesto hakkını kullanmıştır. Bir ceza da varsa onu göze almış demektir. Bireysel insan tepkisi olarak ele alırsak tamamen saygı duyuyorum. Türkiye'de ne yazık ki twitterda ve stadyumda küfür serbest. İnsani protestoyu anlıyorum. Diğer açısı ise: Volkan bilhassa 3 Temmuz'dan beri performansıyla değil politize tavırlarıyla tahrikleriyle en nefret edilen futbol objesi oldu. Arzu nesnesi olur futbolcular dünyada, bizde tersi oluyor. Dörtte biri fenerli ülkenin, onların büyük kısmı nefret ediyor, gerisi nefret ediyor, teknik adam olmazsın, yorumcu olamazsın bu durumda, nasıl bir yol çiziyor kendine bilmiyorum.
- Emre de çok tartışılan bir isimdir.
Emre farklı. Emre hala performans gösteriyor. Yokluğu aranıyor. Başka türlü bir hayatı olabilir ilerde. Siyaset adamı olur belki. Ama Volkan'ın öyle bir bağlantısı da yok. Özeleştiri yapması gerekiyor. Kimsenin kimseye küfür hakkı yok. Tribünlerde varsa bu hukuki durumlarla ele alınmalı.
"Şu an yoklukta birlik var."
- Türkiye'de süper ligde yenilmeyen takım yok. Çetin bir lig var. Nasıl değerlendiriyorsun takımları, bu ortamı?
Kalite düştü bence. Birbirine yakın takımlar olması kaliteye bağlanır ama yolukta birlik durum. Bütün mahalle yetersiz. Kalite genel olarak düştü. Bir fark kalmadı aralarında. Fark yaratacak oyuncu sayısı çok az. Giderek düşüyor kalite. Mücadele sert, zor coğrafi şartlar, hakem etkileme... Rekabete her şey dahil ama kalite yok.
- Milli takımın düşüşünü nasıl yorumlamalı?
Büyük takımlarımız gelenden giden yiyor. Biraz biraz Beşiktaş'ın bir çıkışı var. Ligden kimse memnun değil. Bu durumda milli takım nasıl başarılı olsun? Jenerasyon iyi değil. 20008'lerdeyiz hayal olarak ama artık o oyuncular yok. Türkiye futbolu ilk 20'de bile olamaz Avrupa'da. Türkiye'de milli takıma olan sevgi de bitti futbolcularda. Milli takıma zorla gelen oyuncular olduğunu biliyorum.
- Takımını belli etmiyorsun. Galatasaraylı görenler çok seni.
Değilim.
- Yazarken herkesi yazabiliyorsun. Takımı aşan bir yaklaşımın var. Bir futbol eleştirmeninin takım tutması doğru mu?
Takım tutmayan spor yazarı olmaz. Hakem de olmaz, yazar da olmaz. Futbolla ilgilenmenin gereği bu. Gazeteciler ve yorumcular olarak ikiye ayırmak gerek. Ben gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Her takıma bir öneride bulunacaksak altyapı olmalı. Bir de yorumcular var, geçmişinde futbolcu çoğu. Bir takım forması giymiş adamın rakip takımlara hakaretamiz yazmasında sorun. Ya da bir başka yakınlık. Vedat Okyar çok iyi bir örnektir, eski futbolcu, Beşiktaş dışında bir şey yazmazdı, herkes de saygı duyardı. Bazı isimler var ki rakip takıma küfretmek dışında bir şey yapmıyorlar.
"Sahipliğe doğru gidiyor takımlarımız."
- Futbolun ciddi bir sektör olduğunu biliyoruz. Barselona reklam almadan hayatını devam ettiriyordu. Artık alacak. Türkiye'de bu reklam alan takımların durumunu nasıl değerlendiriyorsun?
Kimse alamıyor, burada da yoklukta eşitlik var. Futbol ekonomisiyle ilgilenen birkaç yazardan biriyim, iyi bilirim bu konuyu. Bir iki kulüp dışında mali durumu iyi olan yok, finansal fairplaye uygun değil, 2 yıl içinde anahtarlarını teslim ederler, sahipliğe doğru gidiyor takımlarımız. Şeyh Mansur gibi, Abromoviç gibi insanlar göreceğiz.
"Futbol şımarıklığı var, bırak yapsın, futbol kulübü durumu var."
- Spekülasyon çok oluyor mu?
Oluyor. en son Ünal Aysal döneminde var. Bedelli sermaye arttırımına izin verilmişti. Oysa dünyada hiçbir takıma izin verilmez. Futbol şımarıklığı var, bırak yapsın, futbol kulübü durumu var. Hisse manipülasyonu var diyorlar ama dersem ben de yapmış olurum.
- Reyting kaygısı olmadan eleştiri yapanlar da var.
Olmayan yoktur. Reytinge göre konuşmuyorum diyen televizyona çıkmasın. Tematik kanaldaysanız o zaman reytinge ihtiyacınız olmayabilir. Kanalın reklam pastasına bir katkısı olmaz. Ama main medyadaysanız reyting kaygınız olacak.
- Fatih Altaylının tatile çıkma kararına ne diyorsun?
Kendisi planlamış bu tatili, öyle yazmış. Ben de görmedim. Umarım iyi gelir tatili.
- Gazeteyle yollarını ayıran diğer gazeteciler de var. Doğan Satmış mesela.
Şaşırdım demeyeyim ya da başka bir değerlendirme yapmayayım. 2010 yılının Mart ayından beri ilgilenmiyorum gazeteyle. Dolayısıyla yönetim katında yaşananlar hakkında yorum yapmam tuhaf olur. Üzülürüm tabii kendi isteğiyle ayrılmamışsa insanlar.
- Sabah gibi bir gazetede çalıştın. Habertürk devamında. Bir yandan da Ergun Babahan ile çalıştın, Babahan şu an Millet'te şimdi. Baktın mı Millet'e nasıl değerlendiriyorsun?
İncelemedim değerlendirebilecek kadar. Yazılı basın konusunda çok ümitli değilim. %55 oranında insan girmemiş internete hayatında Türkiye'de. Ama geri kalanlar AB, A+ ve gençler, gelecekteki tüketicinin hepsi yazılı basını bırakmış durumda. Bu kadar dar bir hedef kitleye ürün yaşamaz. 10 sene sonra yazılı basın görmüyorum. Posta gibi hayat bilgisi gazeteleri olur, edebiyat gazetesi olur, röportaj gazetesi olur. Özel analiz vs. tüketim anlayışlarını bu kadar değiştiren insanlara bugünün gazeteleri olmaz. Yazılı basınla bunun için ilgilenmiyorum, internet ise apayrı bir mecra. Kaç tane medya patronu var sence?
- Çok sayıda var.
Ben sana söyleyeyim 1500 en az. İnternet sitesi var hepsinin. Demet akalın bir medya patronudur. Twitter takipçilerini düşününce. Bu gözle bakmak gerek medyaya artık.
"Emekçilerin değerini bilen patronların çoğalmasını isterim."
- Konuyu bağlarsak, bugünün medyası nasıl sence?
Hükümet ne yapsa hepsi yanlış diyen de var, olduğu gibi doğru diyen var. Gülen için terör örgütü diyen de var yarı peygamber diyen de. Mustafa Kemal yaşasaydı diyen de olmasaydı da olurduk diyen de medyada yer sahibi. Enteresan bir çeşitlilik var. Bir yandan da eskiden sektördü medya, artık değil, emekçilerin değerini bilen patronların çoğalmasını isterim.