Medya Davutoğlu'nu tanımaya başladı
En çok övenler de bugün Davutoğlu’nu parçalarcasına eleştirenlerdi...
ADNAN BERK OKAN
Efendim;
Ben dış politika uzmanı mıyım sanki?..
Yooooo…
Öyle bir iddiam da yok…
Ama…
Hem mesleğim icabı hem de “ilgi alanım” olduğundan okumaya ayırdığım zamanın çoğu “dış politika ve siyaset kültürü” öğrenmek için…
Bu yeni değil; yıllardır böyle…
Kendimi yeni anlamaya başladığım günlerde (1960) 27 Mayıs ihtilâli oldu ve darbeciler henüz 31 yaşında olan babacığımı siyasi görüşü nedeniyle hapse attılar...
Ve yaklaşık 52 yıldır da siyasi kültürden nasibimi alabilmek için çalıştım çabaladım…
Oldu mu?..
Yetti mi?..
Ben sorayım: Yeter mi?..
Öğrenmenin sonu var mı?..
Ancak…
Tam olarak öğrenemesem de öğrenebildiklerim içinde öyleleri var ki; siyasi kültürün ve bilhassa dış politika kültürünün neredeyse “temeli” gibi…
Bu temel ne mi?..
Söyleyeyim:
İç politik kültürle dış politika yapılamaz…
Aksini iddia edenle her platformda tartışmaya hazırım…
O halde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu ilk eleştiren kişi olduğumu da söyleyebilirim…
Küresel değil yereldi.
Benim kendisini eleştirmeye başladığım o günlerde (2009 yılı Eylül ayı) Türkiye medyasında muhalifi muvafığıyla hemen herkes Davutoğlu’nu övüyordu…
En çok övenler de bugün Davutoğlu’nu parçalarcasına eleştirenlerdi...
Övme sebepleri ise Davutoğlu’nun küresel olduğunu zannettikleri düşünceleri idi…
Bendeniz işte o “küresel” tanımlamasına fena takmıştım…
Yerel iç politik kültürle yoğrulmuş ve ilerleyen yıllarda o kültürden kurtulmak bir yana daha da iç içe olmuş birisinin “küresel” düşünmesi mümkün müydü?..
Yani Davutoğlu “küresel” değil aksine fazla ”yerel” idi…
Evet efendim, yereldi…
Davutoğlu o güne kadar (Gül dâhil) hiçbir dışişleri bakanında tanık olmadığımız kadar ilgiliydi iç politika ile…
Halkla el ele olmayı, kendisini halka sevdirmeyi “marifet” sanıyordu…
Ve bendeniz o günlerde şöyle yazıyordum:
“beyefendi;
Siz başbakan değil dışişleri bakanısınız… Halkın sevdiği biri iyi dışişleri bakanlığı yapamaz…”
Yahu adam at mı ki?..
Ben kendisini eleştirdiğimde kimi dostlarım bana “yanlış ata oynuyorsun; adam geleceğin başbakanı” diyorlardı…
Cevabım tabii ki belliydi:
“Ben altılı ganyan meraklısı değilim”…
Yahu adam at mıydı ki ben de yanlış ata oynuyordum?..
Şimdi artık medyanın geneli Davutoğlu konusunda benimle aynı fikirde…
Hele Suriye politikaları bir “facia”…
Çünkü…
Dış politika sadece “ne kazanırız?” diye yapılmaz…
“Ne kaybederiz?” sorusunun cevabı da en gerçekçi şekliyle verilmelidir…
Enver Paşa ve Abdülnasır; “ne kaybederiz?” sorusunun cevabını bilmedikleri için yönettikleri devletlerini perişan ettiler…
Osmanlı’yı 1. Dünya Savaşı’na sokan Enver Paşa ile sonunu hiç hesaplamadan Mısır’ı İsrail’le savaştırıp mağlup düşüren Nasır aynı yerel politik kafalara sahiptiler…
Şimdi artık öyle berbat bir otobandayız ki; ilk çıkış noktasının neresi olduğunu “en aklı başında devlet adamı” diyebileceğimiz Cumhurbaşkanı’nın dahi bildiğini sanmıyorum…
İşte bu akıl karışıklığı ve Davutoğlu yerelliği içinde debelenirken şimdi de medyanın (hadi adını da vereyim; Hürriyet) bir bölümü ısrarla Gaziantep Katliamı’nı Suriye’nin üzerine yıkmaya çalışıyor…
Neden?..
Çünkü Tayyip Erdoğan ve Ak Parti Hükümeti’nden seçim yoluyla kurtulmanın imkânı yok…
Erdoğan’ı ancak ve ancak, bir savaş ve perişan hale düşürülmüş bir ekonomiyle yenebilirler…
İşte şimdi sahnelenen oyun da o…
Yani…
Suriye’ye saldırmak, önce iki devlet arasında sonra da içeride bir savaş çıkarıp Erdoğan’dan ve hükümetinden kurtulmak…
Olur mu?..
Çok zor tabii ama öyle olmasının istendiği de bir vaka…
[email protected]