ANALİZ

Mahcupyan'ın hesabı ne?..

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Davutoğlu’nun başdanışmanlığına getirildi…

Mahcupyan'ın hesabı ne?..
ADNAN BERK OKAN

Etyen Mahçupyan ”AKP’nin yaptığı her şey iyi ve doğruymuş gibi konuşuyorlar” diyerek iktidar medyasını ve Ak Parti sözcülerini eleştirmenin yanı sıra AKP’nin başarısız kaldığı üç alanı şöyle listeledi:
* Batı’yla ilişkide ortaya çıkan boşluklar,
* Gezi olaylarında görünür hale gelen "sosyalle bağlantı" meselesi,
* İktidarın tabandan gelen yeni burjuvazinin hırsının yarattığı "hoyratlığa" yenik düşmesi.
Dikkat!..
Bugüne kadar Ak Parti için "Yenik" sıfatını müzmin muhalifler hatta Emin Çölaşan bile kullanmadı...
 


Hesabı ne?..

Sanırım 1995 olmalı…

Kanal 7’nin eski binasında (Emirgân taraflarında bir yerdeydi) Abdurrahman Dilipak’ın yönettiği bir tartışma programına Prof. Mahir Kaynak, Etyen Mahcupyan ve ben konuktuk…

Aynı günlerde hiçbir gazetede yazmıyordum…

LDP Kurucu Genel Başkan Yardımcısı idim.

Programı izleyen partili bir dostum (Rahmetli) o güne kadar hiç görmediğim ve hatta yazdıklarını da pek fazla okumadığım Etyen Mahcupyan için “sezgileri çok güçlüdür, eski Komünistlerden ama şimdi bize (Liberallere) destek veriyor… Moralim yükseldi… Liberalizmde ışık görmese bize destek vermez” demişti…

Tartışma boyunca demokrat görüşleri, başörtüsü konusundaki özgürlükçü tavrı benim de hoşuma gitmişti…

İlerleyen yıllarda yazılarını daha çok takip etmeye başladım…

Ve hemen her seferinde de, o gün onun için bana; “sezgileri çok güçlüdür” diyen dostumun onun hakkındaki tespitinde ne kadar haklı olduğunu gördüm…

Mahcupyan Zaman’da yazarken, bir yandan Ak Parti’ye destek veriyordu…

Ama…

Aynı zamanda da parti tüzüğünde adı “Ak Parti” olarak anıldığı halde (Ki, bir partinin tüzükte adı nasıl geçiyorsa aynen o isminin kullanılmasından yanayım) “müzmin muhalifler” gibi “AKP” diyordu (Halen AKP diyor, öyle yazıyor)…

O duruşu bile gelecekle ilgili “Açık Kapı” bırakması olarak yorumlanabilirdi…

Hükümetle Cemaatin gül gibi geçinip gittiği yıllarda, sezgileri o kadar güçlü biri; cemaatin devlet içinde (Bilhassa, Yargıda ve İçişleri Bakanlığında – ille de emniyette ve valiliklerde) yapılandığını görmemiş olabilir mi?...

Elbette görmüştür…

Ama girin yazı arşivine, o konuda tek kelimelik bir eleştirisinin olmadığını göreceksiniz.

 

Ve ey güzel insanlar!..

Derken…

Hükümetle cemaat (Aynı zamanda iktidar medyasıyla cemaat medyası) birden kavgaya tutuştular…

Hüseyin Gülerce iki tarafa da sükûnet tavsiye ederken;  Mahcupyan uzun süre "Tarafsız" kaldı…

Taraflardan hiçbirinin yanında yer almadı…

Sonra…

Bir gün…

Beklenmedik bir çıkış yapıp safını belli etti…

Hükümeti koruyor, cemaat’i yerden yere vuruyordu…

1995 yılında bana onun sezgilerinin güçlü olduğunu söyleyen büyüğüm 2010 Anayasa değişikliği referandumundan birkaç gün önce vefat ettiği için (Allah yattığı yeri nur etsin) ona soramazdım…

Son dönemlerde zaman zaman sohbet ettiğim ve Mahcupyan’ı iyi tanıdığını zannettiğim bir meslektaşıma telefon edip sordum:

“Mahcupyan ne yapmak istiyor?..”

19 yıl önce aldığım cevabın daha gelişmişini işittim:

“Sezgileri acayip güçlüdür, savaşı cemaatin kaybedeceğini gördü, mevzi kazıyor”…

Derken Zaman’dan ayrıldı…

Hemen iktidarın yarı resmi yayın organlarından biri olan Akşam’da yazmaya başladı…

Ve…

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Davutoğlu’nun başdanışmanlığına getirildi…

Son birkaç gündür de Ak Parti’nin geçmişte yaptığı hataları eleştiriyor, İslâmî kesimin en az yarısının yolsuzluk (Hükümetin kimi bakanları ve dönemin başbakanı tarafından) yapıldığına inandığını söyleyerek “ben de onlarla aynı fikirdeyim” demeye getiriyor…

Zaman’da yazarken cemaati eleştirdiği için, “Sezgileri acayip güçlüdür, savaşı cemaatin kaybedeceğini gördü, mevzi kazıyor” diyen dostumu arayıp (Mahcupyan) şimdi ne yapmak istiyor?” diye bir kez daha sordum…

Cevap aynen şöyle oldu:

“Erdoğan’ın bittiğini veya bitmek üzere olduğunu gördü… ‘Uyarı’ yaparmış gibi, Davutoğlu’nun siyasi geleceğini garanti altına almaya çalışıyor…”

“Yani?..”

“2015 seçimlerine gidilirken Ak Parti büyük ihtimalle ilk defa olağanüstü kongreye gidecek… Davutoğlu genel başkanlıktan istifa edecek… Gül, Ak Parti genel başkanlığına seçilecek… Erdoğan müdahale etmeye kalkarsa, Davutoğlu hem başbakanlıktan hem Ak Parti genel başkanlığından istifa edecek... Arınç, Babacan, Faruk Çelik başta olmak üzere üç dönem milletvekilliği yapan çok sayıda Ak Parti milletvekili istifa edip DP’ye geçecekler… DP’de yapılacak olağanüstü kongrede Gül genel başkanlığa seçilecek… Seçime DP olarak girecekler… Şimdiden bu senaryoya hazır ol…”

Başımdan aşağı kaynar sular döküldü…

Olacak şey değildi?..

Peki ama…

Ya olursa?..

Yazayım da gelecekte eğer bu senaryo gerçekleşirse, övünürüm(!)…

[email protected]

 

ÇOK OKUNANLAR