RÖPORTAJ

Livaneli 'Ben her zaman muhalefet oldum!'

World Travel Channel ekranlarında yayınlanan, 'Şimdi Fotoğraf Zamanı', yeni bölümünde Türkiye'nin en güçlü seslerinden Zülfü Livaneli'yi ağırlıyor...

Livaneli 'Ben her zaman muhalefet oldum!'
GAZETECİLER.COM  - World Travel Channel ekranlarında yayınlanan, 'Şimdi Fotoğraf Zamanı', yeni bölümünde Türkiye'nin en güçlü seslerinden Zülfü Livaneli'yi ağırlıyor...

Ünlü sanatçı Ulus'taki evinin kapılarını Ercan Arslan'a açtı... Satış rekorları kıran Serenad Romanı'na konu olan tarihi Yangın Kulesi ve Süleymaniye Camii'ni birlikte gezdi, fotoğraflar çekti.

'Şimdi içimde hikayeler var anlatmak istediğim' diyen Zülfü Livaneli'nin unutulmaz konseriyle son bulan Şimdi Fotoğraf Zamanı'nı izlemeye doyamayacaksınız!

İşte Ercan Arslan'ın Zülfü Livaneli ile röportajından bir bölüm:

Seranad romanınız Alman profesörlerin sürgün hayatını konu alıyor. Siz de sürgün hayatını yaşayanlardan birisiniz. Sürgünde günler nasıl geçer? Neleri özler insan?

 İnsanın kendi toprağından sökülüp atılması kadar zor bir şey yok dünyada. Karacaoğlan ne demiş: 'Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm' demiş. İşte 3 büyük acı. Sürgün olunca bunların 3'ü de birlikte oluyor. Acı vardır, yoksulluk vardır mutlaka ve ölüm olayları da çok oldu. Mesela Yılmaz Güney, sürgünde öldü. Nazım Hikmet sürgünde öldü. Ahmet Kaya'nın kalbi dayanmadı sürgünde öldü. O kadar çoktur ki sayarsanız. Yani ben geçmişime baktığım zaman bazen diyorum ki o zor şartlardan herhalde genetik olarak damarlarım biraz daha sağlam mıymış neymiş, öyle kurtulmuşuz.

 Peki, sizce Türkiye'de bir muhalefet var mı?

Muhalefet denilince sadece muhalefet partileri akla geliyor ama bir de toplumsal muhalefet denilen bir şey var. Profesör Nish anılarını yazdı. O dönemlerde çok önemli bir şeyden söz ediyor. 1933'te, 'Yahudi dükkanlarından Almanya'da alışveriş etmeyin' diye bir talimat yayınlanıyor ve o gün Alman halkı, gözlerinin önünde görüyor, Yahudi dükkanları tahrip ediliyor, dükkan sahipleri dışarı çıkarılıp dövülüyor falan. Şimdi o henüz ne kamplar var ne toplamalar var... Çok masum gibi bir şey. Ama diyor ki, o gün itiraz etseydi buna Alman halkı, daha sonraki bütün o kamplar, ölümler önlenebilirdi. Çünkü olaylar adım adım tırmanarak bir noktaya varıyor. Dolayısıyla bütün dünyada böyle oldu. Bosna'da da böyle oldu. Yani Sırp'ı Müslüman'ı Boşnak'ı yıllarca bir arada yaşamış insanlar, komşular birbirlerini öldürdüler. Yani bu tip tırmanmaları baştan kesmediğin zaman, sonra kontrol edemeyeceğin yerlere geliyor. Şimdi Türkiye'de de tabi duygusal kopuşlar var tabii. Ben yıllarca Türkiye'nin kutuplaşmasını önlemek için kendimce bazı misyonlar üstlendim ve insanları kaynaştırabilmek için... Ama maalesef bu duygusal kopuşlar yaşanıyor bugün. İnsanlar birbirlerini artık Türk diye Alevi diye Kürt diye, Suni diye, Egeli diye, Doğulu diye ayırır hale geldiler. Bu ulus birliği için en büyük tehlike. Bu ortalığa dökülmüş benzin demektir. Benzin yayılmışsa kibriti çakan biri bir gün çıkar. Ama umuyorum ki bir yerden dönülür o yanlıştan.

Biliyorsunuz şimdilerde şike davası söz konusu gündemde. Fenerbahçe TV'de de sizin 'Böyledir Bizim Sevdamız' isimli parçanız çalınıyor. Ne düşünüyorsunuz?

Fenerbahçe'nin 'benim şarkımı alıp, statlarla söylemesi, klip yapması ve bunu neredeyse kendisiyle özdeş kılmış olması hoş bir şey. Saydığım büyük bir camia benim şarkımı söylüyor. Fakat şu tarafı da var, benim şarkılarım hep muhalefetin şarkıları oluyor. Yani insanlar iktidardayken ya da güç ellerindeyken pek fazla benimle ilgileri yok. Ama bir nevi mağdurların şarkıları bunlar, çünkü orada da, 'Kırılsa da kanadımız asiye çıksa da adımız duyan duysun bilen bilsin böyledir bizim sevdamız...' diyor, bunu söylüyorlar çünkü bugün bunu söyleme ihtiyacındalar. Dolayısıyla bir mağduriyet müziği yapmışım herhalde kendi hayatımdan kaynaklanan biçimde. Zaten hiç bir dönemde hiç bir iktidarla benim aram iyi olmadı. Ne sivil ne askeri hiç bir hükümetle hiç bir iktidarla hiç anlaşamadım, her zaman muhalefet oldum.

YAZMAYA AĞIRLIK VERECEĞİM

Ercan Arslan konuğu Zülfü Livaneli ile sohbetine Süleymaniye Camii'nde devam etti:

Bazı insanlar bir alanda popüler olur ve o yolda devam ederler... Sizin yazarlığınız yurtdışında da çok takdir edilen bir şey, müziğiniz de, politik yanınız da...

Ama bir şey söyleyeyim mi benim müziğimi sevenler de var ama eleştirenler de olmuştur. Yani diğer dallarda da... Fakat kitaplarımı eleştiren hemen hemen yok. Kitaplar çok seviliyor. Bundan sonra yazmaya daha fazla ağırlık vereceğim. Çünkü ben içimdeki şarkıyı paylaştım çok insanla şimdi artık içimde hikayeler var anlatmak istediğim onları anlatacağım.

Peki siz İstanbul'a baktığınızda nasıl bir cinsiyeti var?

İstanbul'da dişi. Ankara erkek. Yani ta Bizans'tan beri yapısı bu.

İstanbul'u bir insan vücudu gibi düşünsek kalbi nerede atar sizce?

Burada. Bu tarihi yarımada da. Kalp ve ruh hala burada. Haliç'te. O ruh buradan başka yere gitmiyor. Ben buraya geldiğim zaman İstanbullu hissediyorum.

Peki 2050 yılında İstanbul'u nasıl hayal ediyorsunuz?

Yani herhalde bir 25 milyonu falan mı geçecek, dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri oldu zaten daha da mı olacak. Bir dünya şehri olmaya doğru gittiği çok açık. Artık Ortadoğu, Balkanlar, Azeriler, Ruslar, Araplar falan bayağı bir dünya şehri olarak gelişiyor. Çok pahalı bir şehir şu anda o zaman daha da pahalı olacak herhalde. Herhalde İstanbul'da oturan bir çok kişi de İstanbul dışına banliyöler taşınacaklar, merkezde oturmak çok zorlaşacak. Gökdelenlerle dolu bir şehir olacak herhalde. Ama umarım böyle demokratik bir şekilde insanların rahat yaşadığı bir dönem olsun.

ÇOK OKUNANLAR