Köşe yazarları bu fotoğrafı tartışıyor...
Necdet Özel'in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü selamladığı o anın fotoğrafı köşelerde polemik konusu oldu...
30 Ağustos resepsiyonunda Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'in Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü selamladığı o anın fotoğrafı tartışılmaya devam ediyor. Dün gazete manşetlerinde geniş yer bulan fotoğraf bugün de köşelerde polemik konusu oldu.
Star yazarı Ergun Babahan "Bu fotoğraf halk iradesinin gücüdür" derken Vatan yazarı Can Ataklı ise "O fotoğraf çok çirkin" diyerek dikkat çekti.
Can Ataklı: O fotoğraf çok çirkin
Cumhurbaşkanı Gül “Başka mana aramayın” diyor. Söylediği Türk Silahlı Kuvvetleri’nin son birkaç günde attığı “yeni” adımlar. Ama yeni Genelkurmay Başkanı’nın Cumhurbaşkanı önünde verdiği pozu tarif ettiği apaçık ortada.
O fotoğrafı gördünüz. Genelkurmay Başkanı tıpkı Ecevit’in Clinton’la verdiği pozdaki gibi Cumhurbaşkanı’nı selamlıyor.
Bunu hiç sevemedim.
Kimse “İşte sivilleşme bu, asker sivil otoritenin önünde işte böyle başını eğecek” demesin.
O fotoğraftaki kişi Karayolları Genel Müdürü de olsa, Vali de olsa, muhtar da olsa hatta sıradan bir vatandaş da olsa aynı şeyi hissederim. Kimse bir başkasının önünde bu kadar boynu bükük durmamalı. Bunun saygıyla hele hele “demokratikleşme, sivilleşme” ile ilgisi yok.
O poz belki bir saniyenin ürünü, ama yayınlandı işte. Art niyet aramadan “talihsizlik” olarak niteliyor ve hiç beğenmediğimi söylemek istiyorum.
Ergun Babahan: Bu fotoğraf halk iradesinin gücüdür
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ayakta duruyor, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel başkomutanı selamlıyor.
Türkiye’nin yakın tarihinin özeti bu fotoğraf.
Asker bugünün geleceğini bildiği için Anayasa Mahkemesi’ni abluka altına alıp o garabet 367 kararını çıkarttırdı, o nedenle ANAP ve DYP gruplarının Meclis’e girmesini engelledi.
Doğrudan Abdullah Gül’ü hedef alan 27 Nisan muhtırasını o nedenle yayınladı.
22 Temmuz seçimlerinde halk bu ayak oyunlarına hayır dedi ve Gül’ü o koltuğa oturttu.
Cumhur kendi başkanını seçme iradesini asker tehdidine rağmen cesurca kullandı.
Bu sefer kaç-göç başladı.
Önce GATA’daki törende “Sayın Cumhurbaşkanım” yerine “Sayın Cumhurbaşkanı” denilmesine tanıklık ettik.
Asker, Cumhur’un başkanını kendi başkanı olarak benimsemediğini gösterdi.
Sonra kırmızı halı üzerinde Hayrünnisa Gül’ün elini sıkmamak için köşe kapmaca oynandığını gördük.
Koca koca adamlar kendilerini komik duruma düşürmekle kaldı.
Sonunda Türkiye komiklik tarihi olarak adlandırabileceğimiz bir dönemi geride bıraktı.
Çünkü kurumlar sivilleşti, asker önce yüksek yargıyı yedek güç olarak kullanma gücünü kaybetti.
1 Mayıs katliamından Şemdinli’ye kadar her türlü karanlık olay yargı üzerindeki denetim sayesinde bir türlü aydınlatılmamıştı.
Anayasa Mahkemesi, Meclis’teki CHP Grubu sayesinde her türlü demokratik reform paketini yetkisini aşarak iptal edebiliyordu.
Anayasa Mahkemesi apartta CHP başvurusunu bekliyor, gelen her başvuruyu acilen kabul ediyordu.
Asker başvurular konusunda ne düşündüğünü anlatmak için kimi gazetecileri kullanıyordu.
Bu bitti.
İkinci olarak darbeci medya hizaya geldi.
Bugün askerin Cumhurbaşkanı’nı selamlamasını normalleşme olarak sunanlar eski güçlerini korusaydı emin olun bugün darbe çığlıkları atarlardı.
Medyaya sansür bağırışlarının en çok onlardan gelmesi şaşırtıcı değil.
Darbe çığırtkanlığı yapmaları karşılığında kamu kaynaklarını yağmalama, halkın cebinden milyarlarca dolar götürme dönemlerinin bittiğini kabullendiler.
Yoksa hiçbir zaman demokrasi, insan hakkı savunucusu olmadılar.
1 Mayıs’tan 16 Mart’a hiçbir katliamın üzerine gitmemeleri, 12 Eylül’ün işkencehane hapishanelerini lüks otel diye anlatmaları bir yana, Derin Devlet’in elinin olduğu Hrant Dink cinayetini okeyci çocukların üzerine yıkmaya çalışmaları bu yüzdendi.
2002’den sonra halk yavaş yavaş ama kararlı bir biçimde bu oyunu bozdu.
Sandık her önüne geldiğinde darbeciler ve onların çanak yalayıcılarına gereken dersi verdi.
Askerin medyayı kullanarak hükümet devirme dönemi, istediği ismi cumhurbaşkanı atama dönemi bitti.
Bu fotoğraf yakın tarihimizde yeni bir sayfanın açıldığının en açık göstergesi.
Ancak sivilleşme ve demokratikleşme yolunda atmamız gereken çok adım var hala.
Çağdaş uygarlık seviyesine ilk kez bu kadar yakınız.
Ne mutlu demokratım
diyene...