MEDYA KÖŞESİ

Kim ulan senin deden?..

Bundan 60 sene önce bir erkeğin bir genç kıza “kim ulan senin deden?” diye şaka yapması bile “affedilemez” bir kabalıktı…

Kim ulan senin deden?..
GAZETECİLER.COM
Ayşe Arman, meslek hayatının “en güzel” söyleşilerinden birini Hakkı Devrim ile yapmış…
Güzel sorular sormuş…
Hakkı Devrim’i adeta deşmiş…
Hakkı Bey de hiç “yapmacıksız” anlatmış…
“Lülüş gitti, benim hislerim de gitti” demiş…
Lülüş kim mi?..
O halde buyurun okuyun lütfen…
 
 
60 yıl... Dile kolay... Bir aradasın... Bir ömür... Her an birlikte... Gençlikte, yaşlılıkta, sağlıkta, hastalıkta, iyilikte, kötülükte... Sonra bir gün, biri, “tık” diye gidiveriyor. Benim için bu, sırtını dayadığın ağacın hiç beklemediğin anda devrilmesi gibi... Ölüm hep acı veriyor ama insanın hayat arkadaşını kaybetmesi daha da acı sanki... Radikal yazarı Hakkı Devrim bir süre önce 60 yıllık eşini, Gülseren Hanım’ı, Lülüş’ünü kanserden kaybetti. Bu röportajda bu acıyla nasıl yaşadığını, bu acıyı nasıl taşıdığını okuyacaksınız...
Gülseren Hanım’la nasıl tanıştınız? 
Mükemmel bir söyleşi…
Yalansız, dolansız ve hiç hesapsız…
Gülseren Devrim adını Hakkı ağabeyin köşesinde okur ya da çıktığı TV ekranlarında işitirdik…
Güzelliğini ve iyiliğini de öğrenmiştik ama…
Hoşgörüsünün bu kadar engin olduğunu da öğrendik…
Bugün bir erkeğin, bir genç kıza “ulan” diye hitap etmesi vakai adiye…
Ama bundan 60 sene önce bir erkeğin bir genç kıza “kim ulan senin deden?” diye şaka yapması bile “affedilemez” bir kabalıktı…
Ve Hakkı ağabey, Gülseren Hanıma o kabalığı yaptığı halde tokadı yemediğine göre, Gülseren ablamız gerçek bir MELEK’miş…
Allah yattığı yeri nur etsin. Amin…
 
Adnan Berk Okan
- Lülüş’le mi?
Öyle mi derdiniz ona...
- Evet, o benim Lülüş’ümdü. 53 senesinde Hukuk Fakültesi’nin kantininde tanıştık. Veronica Lake’e benzeyen bir kız. Tuhaf, sıra dışı bir güzellik. Ortak bir arkadaşımız tanıştırdı. İnanılmaz tanıdık biri çıktı. Neyle mi tanıdık? Okuyup yazdıklarıyla. 48 senesi ve Sartre hakkında fikir sahibi. Sartre’la Camus’nun farkını tartışabildiğim biri. İki farklı cinstenmişiz gibi değil, çok iyi arkadaşız. Birlikte yüzmeye gidiyoruz, baktım bir gün sandviç getirdi, Ahmet İhsan Tokgöz yazan sarı zarflardan çıkardı sandviçleri. Ahmet İhsan Tokgöz de Serveti Fünun edebiyatını çıkaran adam. O tarihte ölmüş tabii. Gözüm zarfa takıldı, “Nereden çıktı bu zarf?” dedim. “Ha o mu? Matbaadan kalma?” dedi. “Ne matbaası?” dedim. “Dedemin matbaası” dedi. “Kim ulan senin deden?” dedim. “Ahmet İhsan Tokgöz” demesin mi? Bu kadar kitap bilgisi, kütüphane oradan geliyor. O çok daha avantajlıydı bana göre, ben Tapu Müdürü Ruhi Bey’in oğluyum.
Onu etkilemek için neler yaptınız?
- Küçük Sahne yeni açılmıştı. İlk piyes de, “Fareler ve İnsanlar”. İzlemeye gittik, çok sevdi. Sevmeseydi, işler değişebilirdi. Tabii o zamanlar farkında değildim, ben neyi beğenirsem, Lülüş de onu beğenirdi...
Sizi mutlu etmek için mi?
- Allah bilir. Bir şeyi beni mutlu etmek için mi yapıyor, yoksa kendisi de sevdiği için mi, hiç bir zaman çözemedim.
Başkaları için mi yaşardı?
- Her zaman.
Fedakâr, verici...
- Hem de nasıl. Ben hiç öyle biri değilim, o beni çok eğitti.
 
Bizden bu kadar alıntı…
Asıl söyleşi bundan sonra…
Ve
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar