ANALİZ

Kevin, Ertuğrul ve kankalarına örnek olur mu?..

Vıcık vıcık riya kokan, "seni seviyorum aabi" fısıldaşmaları ya da haykırışları... Asmalı Mescit...

Kevin, Ertuğrul ve kankalarına örnek olur mu?..
ADNAN BERK OKAN

"Sinemada bir rolle zirve yaptığınız zaman iş orada donuyor. Daha iyisi yok. Ama tiyatroda her akşam, ertesi gün daha iyisini yapma şansına sahipsiniz..."


Ertuğrul Özkök'ün köşesinde okudum bunları...
Reklâmlarında oynadığı bir saat firmasının verdiği yemekte Kevin Spacey söylemiş...
Nefis...
Bayıldım...
Yemekte olmadığım için tabii ki masadakilere bayılmadım...
".... tiyatroda her akşam, ertesi gün daha iyisini yapma şansına sahipsiniz"
deyişine bayıldım...

Köşe yazarlığının, roman yazmaktan en büyük avantajı da işte burada aslında...
Sayfalarca roman yazıyorsunuz...
Belki de mesleğinizin zirvesine çıkıyorsunuz...
Ama...
İşte o kadar...

Ne maddi tatmini her gün yazmak kadar yüksek...
Ne manevi hazzı...
Ne de "daha iyisini yapabilme" imkânı...

Peki...
Bizim "köşe yazarlarımız" bu imkânı kullanıyorlar mı?..
Yani, her gün, bir önceki yazıdan daha iyisini yazmak gibi bir çabaları var mı?..

Çok az sayıda köşe yazarı, yıllardır yazdığı halde her gün bir öncekinden daha iyi, daha güzel, daha bilgilendirici şeyler sunmak için çabalıyor...
Çoğunluk için ise köşe yazarlığı "güzel para kazanmak" demek...

Ve...
Davetler...
Taşralı siyasetçilerin, önlerinde ceketlerinin düğmelerini ilikleyip saygı duruşunda bulunmalarından havaya girmeler...
Bakanların telefon açıp, "aabi yaaa" diyerek başlayıp ezikliklerini sunmaları...
Işıltılı ama çoğu dejenere İstanbul geceleri...
Vıcık vıcık riya kokan, "seni seviyorum aabi" fısıldaşmaları ya da haykırışları...
Asmalı Mescit...
Yıllanmış Yakup'un bütün yasaklara rağmen sigara dumanlı havası...
Nuri Bilge Ceylan'ın muhteşem(!) filmleri...
(Pardon yani... Nuri Bilge muhteşemse, Paris'te Gece Yarısı'nı çeken Woody Allen için acaba nasıl bir sıfat bulmak lâzım?..)

Ve...
Falanca karının sütun gibi bacakları...
Hafif dekoltesini yırtıp dışarı fırlayacakmış gibi duran "iri" ve "diri" memeleri...
Ve...
"Çaaaakkk!" diye bağırılarak havada ayaları çarpışan eller...

Hem ulusal gazetelerde köşesi olan ve hem de "kitaplı" az sayıda yazara sorun; kitapları ne kadar çok satmış olursa olsun; köşe yazarlığından bir kaç ayda kazandığından daha fazla değildir...

Onun için kitap yerine köşe yazmayı tercih ederler ya...

Kitaplarım berbatmış

Bendenizin bugüne kadar 15 kitabı yayımlandı...
On bin sayfadan fazla...
İçlerinde günlük köşe yazılarımdan alınmış tek bir makale yok...
En az 20 milyon harf kullandım yani...

Bir köşe yazarının günde ortalama 2 bin ile 4 bin harf kullandığını düşünürseniz (ki bendeniz en az yazdığım gün 7 bin vuruş yapıyorum); yaklaşık "12 bin günlük köşe yazısı" yazmışım kitaplarımda...
Ya da şöyle diyeyim...
Bir köşede, 30 yılda basabileceğim sayıda tuşa basmışım 15 kitabım için...
Ama...
Ulusal gazetelerde yazdığım dönemlerde köşe yazarlığından bir ayda kazandığım kadar bile kazanamadım yayımlanan kitaplarımdan..
Demek ki...
Günlük yazılarım fena değilmiş...
Amaaaa...
Kitaplarım berbatmış...

Bizde köşe yazarlarının % 95'inin, tek kitabı bile yok...

Arkadaş günde her gün 5-6 makale attırıyor...
Önüne gelene saydırıyor...
Kenan Evren gibi kendi hakkında bir dedikodu uydurup kendini savunuyor...
Okuduğunu anlamıyor...
Ya da kıçından anlıyor...
"Eleştiri" den, "kov şunu patron!" yalanı çıkarıyor...
Ama...
Oturup yüz sayfalık bir kitap yazmıyor...

Dikkat!..
"Yazamıyor" değil...
Yazmıyor...
Neden?.
Çünkü onun için "yazı yazma yeteneği meslek"...
Yazdığında "para kazanmak" istiyor...
Kitapta ise para yok...

Bundan sonra daha bir dikkatle izleyeceğim başta Ertuğrul olmak üzere köşe yazarlarımızın kimilerini...
Burnundan kıl aldırmayan...
Herkese mânâ bulan...
Kimseyi beğenmeyen..
Kendisine verilen bir dönümlük sayfayı; başkalarının onurlarını kırmak, aşağılamak, alay etmek için kullanıp da tek bir kitap yazmayanları...
Bakalım...
Köşe yazarlığının "her gün daha iyiyi sunabilme"
avantajını kullanabilecekler mi?..

[email protected]
ÇOK OKUNANLAR