MEDYA KÖŞESİ

Kendini Özkök'ün yerine koyacak kadar şaşırmış

Ahmet Hakan Fehmi Koru'ya dil uzattı. Hakan'a cevap, Yeni Şafak yazarı Salih Tuna'dan geldi!..

Kendini Özkök'ün yerine koyacak kadar şaşırmış
Fehmi Koru geçenlerde Ertuğrul Özkök'ü hedef almıştı. Ama Koru'ya cevap durumdan kendine vazife çıkaran Ahmet Hakan'dan gelmişti. Ahmet Hakan'ın Fehmi Koru'ya cevabından da Yeni Şafak yazarı Salih Tuna vazife çıkardı. Ahmet Hakan'ın Koru'yu hedef alan yazısına cevap verdi.

Ahmet Hakan'ın Özkök'ü savunduğu için İnek Şaban durumuna düştüğünü söyleyen Tuna, Ahmet Hakan'a cevap verdiği için kendinide bu konuma koydu ve ekledi: "Fehmi Koru'yu savunmakla (sehven de olsa) bi ufaktan ben de “Şaban”lık yapmış oldum"


(***)

Aydın Doğan'ın da iştirak ettiği malum “fasıl” çoktan bitti; lakin “artçı şokları” devam ediyor.

Mesela…
Ahmet Hakan kardeşim ikide bir Fehmi Koru'ya yükleniyor!
Anlaşılan o ki…
Fehmi Koru üstadımız, Sayın Aydın Doğan'ın yaşadığı badireyi (bir yanıyla da) “Kılavuzu karga olanın…” deyişini çağrıştıracak şekilde değerlendirince, sevgili arkadaşım Ahmet Hakan fena içerlemiş.

Diyor ki…

Biz de kalkıp Yeni Şafak'ın patronuna, Fehmi Koru'nun sürekli “fasıl” dinlediğini, onun yüzünden gazetenin tiraj almadığını, “arya” dinleyen adamlara da ihtiyacı olduğunu “gün aşırı” bildirsek ne olacak?!

“Empati dersleri” niyetine üç aşağı beş yukarı bunları derceylemiş.

Bence bildir güzel kardeşim; hiç keyif bağışlama!

Hayır yani, “Kendine yapılmasını istemediğini başkasına da yapma…” sadedinde “kıyas” yapıyorsan, bari tam yap.

Her şeyden evvel “mütekabiliyet” diye bir şey var…

“Recep İvedik”le “Süt'ü gişe bakımından karşılaştırmak ne kadar doğruysa, Hürriyet'i tiraj bakımından Yeni Şafak'la karşılaştırmak o kadar doğru.

Bir yanda Akif Emre gibi sıkı bir entelektüel, diğer yanda “Bidon kafa” var; el insaf!

Bunları bilirsin bilmesine de, ademoğlu bir kez “yanlışlığa” vurdu mu, şaşırmadan yapamaz…

Fehmi Bey “yabancılaşmaya” vurgu yapmak maksadıyla, Ertuğrul Bey'in “arya” ilgisini misal verdi, sana ne oluyor?!

Ertuğrul Özkök'ün yerine kendini koyacak kadar “empatiyi” abartmışsın!

O derece ki…

Fehmi Koru'nun “Oturdukları koltuklarda veya her gün anlamsız çiziktirmelerle doldurdukları sütunlarda gözüm yok...” şeklindeki ifadesi, Ertuğrul Bey'i kesse de, korkarım seni kesmeyecek!

Benden sana kardeş tavsiyesi:

Bu denli savunu, “Koltuğu Fehmi'den kurtardık, bundan nasıl kurtaracağız…” gibilerinden adamcağızı evhama sokar, haberin olsun.
Hem Ertuğrul Bey'in savunulmaya ihtiyacı mı var Allah aşkına!

Yeri geldiğinde (kendi ifadesiyle) onu izleyen yılanın belini kıracak kadar kıvraktır.

Bakma sen şu sıralar “belden aşağı” muhabbetine sardırıp, düşük yoğunluklu yazılar döşendiğine.

Konyalı hasta bir çocuğun testislerinden “Türban faciası” kotarabilecek kadar mahirdir o!

Mesele “arya” yerine “şarkı” dinlemek olsun, yarından itibaren Türk Sanat Müziği dersleri almazsa, ben bir şey bilmiyorum.
Demem o ki, kimin koltuğunu kimden koruyorsun?

Yaptığın şey gerçekten de çok tuhaf!
Ertuğrul Özkök'ü savunmak; sen varken, köşen varken, seni savunmak kadar tuhaf!
Bunun için, kimi zaman acımasızca eleştirildiğin halde, kimsecikler kalkışmadı buna.

Normal bir şey olsaydı bu, “Çocukluk arkadaşım” diyebileceğin kadar eskiye dayanan tanışıklığımızın hatırına seni kimseye bırakmaz, bizzat ben savunurdum.

Lakin “gevşeklik” değilse de, tastamam “işgüzarlık” olurdu bu!

Çünkü sen, farzımuhal, Hababam Sınıfı'nın sarakaya alınan, eğlenilen, kendini korumaktan aciz, hulasa, savunulmaya muhtaç Ahmet'i (Ahmet Sezerel oynamıştı hani) değilsin ki!
Tam aksine…
Güdük Necmi'yi (Halit Akçatepe) aratmayacak kadar zeki, cevval ve biraz da “haylaz” bir çocuksun!

Aklı başında hangi “Mahmut Hoca” sırf seni savunmak sevdasına “İnek Şaban” durumuna düşer ki?!

Her şey bir yana da, bu “başkasını savunma” halinde bulaşıcı bir şey var galiba.

Fehmi Koru'yu savunmakla (sehven de olsa) bi ufaktan ben de “Şaban”lık yapmış oldum.

“Talkın” verirken, “salkım”ı yuttum yani.

Hay aksi!
İyi de, beni kim savunacak bakalım?
ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar