MEDYA KÖŞESİ

Kemal Öztürk yazdı: Popülizm ve duygusallık arasında sıkışmış milliyetçilik

'Dünyada yükselen bir trend olan milliyetçilikten biz de nasibimizi alıyoruz' diyen Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, bunun son derece kritik bir konu olduğunu söyledi.

Kemal Öztürk yazdı: Popülizm ve duygusallık arasında sıkışmış milliyetçilik

Duygusal ve popülist söylemlerle süren milliyetçilik meselesinin hassas olduğuna dikkat çeken Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, milliyetçilik ve sağ fikirler üzerine en yetkin isimlerden biri olduğunu söylediği Mustafa Çalık'ın ömrünü bu kavramı daha iyi anlamak ve anlatmak üzerine geçirdiğini belirtti.

Milliyetçiliğin artık seçim kampanyalarının bir parçası haline geldiğini söyleyen yazar, "Duygusal ve popülist milliyetçilik yerine, ancak akla, bilgiye, üretime, irfana, kültüre ve derin medeniyet bilincine sahip yerli ve milli hamleler büyük devletler karşısında bizi güçlü kılar.Başka türlü Atatürk ile Alparslan’ı, Çaldıran’la Büyük Zaferi kıyaslayan tartışmalardan kurtulamayız." ifadelerini kullandı.

Popülizm ve duygusallık arasında sıkışmış milliyetçilik

Türkiye’nin yetiştirdiği en saygın entelektüeller arasında yer alan Mustafa Çalık hakkında bir makale yazmamı istedi Yarın Dergisi. Kendisi uzun süredir sağlık sorunları yaşıyor. Ona saygı ifade eden bir dosya çalışması içinde yer almak, benim için bir ayrıcalık.

Milliyetçilik ve sağ fikirler üzerine en yetkin isimlerden biridir Çalık. Onun için makale hazırlarken, 30 Ağustos tarihi nedeniyle yaşanan tartışmalara denk geldim. Malum Malazgirt Zaferi ile Büyük Taarruz Zafer Bayramı aynı zamanda gündemimize geldi.

Doğal olarak iki gurur duyulacak zafer için söylenecek çok şey, yapılacak çok faaliyet var. Her ikisi de ülkemizin ve milletimizin kaderini etkileyen dönüm noktaları.

Tüm zaferler gibi, bu iki olay da hepimizin milli duygularını kabarttı. Söylemler de bu duygusallık ve coşkuyla sürüp gitti doğal olarak.

ZAFERLERİ KIYASLAMAK, MİLLİYETÇİLİĞİ YARIŞTIRMAK

Dar kapsamda olsa da, çok fazla duyulmasa da, iki zaferi kıyaslayan, birbiriyle yarıştıran insanlar oldu. Birini ötekine tercih edenler, birini beğenip, diğerini öteleyenler var. Bundan yola çıkanlar, bir süre sonra ‘milliyetçiliklerini’ yarıştırdılar.

Son dönemlerdeki tartışmaların hararetini yükselten, bir kaç yıldır Rusya, Avrupa ve ABD ile yaşadığımız krizler oldu biraz da sanırım.

Önce Rusya ile uçak düşürülmesi nedeniyle yaşadığımız sarsıntılı kriz, ardından Avrupa’nın birçok devletiyle yaşadığımız tartışmalar ve son olarak ABD ile Rahip Brunson yüzünden ‘papaz’ olmamız milliyetçi duygularımızı iyice kabarttı.

Zaten dünyada yükselen bir trend olan milliyetçilikten biz de nasibimizi alıyoruz doğal olarak. Ancak bunun son derece hassas, son derece kritik bir konu olduğunu da gözden kaçırmamak lazım.

AVRUPA IRKÇILIĞA KAYDI, BİZ DE DİKKATLİ OLALIM

Zira milliyetçilik fikri derinliğinden ziyade, duygusal yanı ağır basan bir akımdır. İnsanlar kolaylıkla bu duygunun etkisinde kalır. Duygu, akıldan güçlüdür. Duygular fikirlerden daha hızlı ilerler.

En tehlikeli şeylerden biri, milliyetçiliğin kör bir ideolojiye dönüşmesidir. Öylesine tehlikeli ki, bu ideoloji bir süre sonra milliyetçiliği maneviyattan, akıldan, tarihi bağlamından uzaklaştırıp, bir kimliğin ifadesi olmaktan çıkartarak, kuru ve sert bir kamplaşmanın vesilesi yapar.

Bu duygunun, insanı kısa sürede ve güçlü şekilde etkisine aldığını en iyi Avrupa’ya bakarak anlarsınız. Avrupa’da AB’nin iç sorunları (çoğu ekonomik) yüzünden mutsuz ve şikayetçi olan insanlar, önce milliyetçiliğe, oradan da yabancı düşmanlığına kolayca kaydılar. Ekonomik sorunların bertaraf edilmesinin milliyetçiliğe sarılmakla mümkün olacağını sanıyor insanlar. O nedenle de, ülkelerinden yabancıların kovulmasını istiyorlar. Irkçılığa kaydı iyice Avrupa anlayacağınız.

30 Ağustos nedeniyle yapılan ‘hangi zafer daha büyük’ ve ‘kim daha milliyetçi’ tartışmalarının nerelere kolayca kayabileceğini görmek gerekir. Kürtler, Araplar ve Türkler arasında derinleşmeye meyyal bir fikri ayrılığın ipuçları var orada.

BİZİ GÜÇLÜ KILACAK MİLLİYETÇİLİK NASIL OLUR?

İstanbul’da bir restoran camına, “Suriyelere ne yemek, ne su satışı yok” diye tabela asmış. Eminim ki bizim toplumumuzda azınlık olan bu anlayış, yine de üzerine düşünmeye ve bu fikrin yayılmaması için önlem almaya zorlamalı bizi.

Duygusal ve popülist söylemlerle süren milliyetçilik meselesinin ne kadar hassas olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Allah sağlık versin, Mustafa Çalık belki de ömrünü bu kavramı daha iyi anlamak ve anlatmak üzerine geçirdi.

Çalık, milliyetçiliği kimlik şuuru ve manevi bütünlüğe oturtmadan bu kavramın geleceğimizde yeri olmayacağını söyler. Ve ekler, “sürekli ve derin bir hassasiyet isteyen bu ayrımın korunması, Türk aydının tarihi sorumlulukları arasındadır”.

Belki buna aydınlar haricinde, siyasetçileri ve kanaat önderlerini de eklemek gerekir. Zira milliyetçilik artık seçim kampanyalarının bir parçası haline geldi.

Ülkemizin siyasi birliğine, ekonomik yapısına ve bağımsızlığına yönelik dışarıdan yapılan baskılara direnmek için ‘duygusal milliyetçilik’ yapmak toplumu konsolide etmek için işe yarayabilir. Ancak büyük devletlerin baskısından bizi kurtarmaz.

Duygusal ve popülist milliyetçilik yerine, ancak akla, bilgiye, üretime, irfana, kültüre ve derin medeniyet bilincine sahip yerli ve milli hamleler büyük devletler karşısında bizi güçlü kılar.

Başka türlü Atatürk ile Alparslan’ı, Çaldıran’la Büyük Zaferi kıyaslayan tartışmalardan kurtulamayız.

Yorumlar