ANALİZ

John Kerry Cumhurbaşkanımızın ayağına geldi!..

Kalemlerinizden kan damlatmayı bırakın… Bırakın kavgayı (Savaşı) kızıştırmayı… Unutmayın… Savaş çığırtkanlığı münafıklıktır… Devletinizle başka devletler arasına nifak sokmaktır…

John Kerry Cumhurbaşkanımızın ayağına geldi!..

GAZETECİLER.COM ÖZEL ANALİZ
YAKUP MURAT


Değerli meslektaşlarım…

Sevgili haber ankormanları

Editörler…

Yazarlar…

Ve…

Medya yöneticileri…

Büyük millet miyiz?..

Evet…

Yüce ve değerli bir devlet miyiz?..

Evet…

Dünyanın en büyük 18. Ekonomisi miyiz?..

Evet…

NATO’nun en güçlü dördüncü ordusu TSK mı?..

Evet…

Ama…

Bütün bunlar…

Küresel ekonomide “Aktör” ve “Oyun kurucu” olmamıza yetmiyor…

O halde, bu gerçekle yaşayıp, kararlarımızı bu gerçeğe uygun alacağız…

Yani haddimizi bileceğiz…

Haddimizi bilirsek, kibir yapmayacağımız gibi aşağılık kompleksine de kapılmayız…

Yanlış olan, bir insanın haddini bilmesi (Gücücün sınırını) değil bilmemesidir…

Ve…

Tehlikelidir de…

Bu kural devletler/ülkeler için de geçerlidir…

Bir ülkeyi yöneten siyasi kadrolar hadlerini bilecekler…

Halkımızın geneli yanlış ve hatta birisine “haddini bildirmeyi” hakaret olarak algılıyor ama öyle değil…

Haddini bilmek; bir insanın (Bir ülkenin, bir kurumun.) “neler yapabileceğini, gücünün ve yeteneğinin nelere yetebileceğini bilerek onun ötesine geçmemek, ölçüsünü bilmek”tir…

Biz (Ne yazık ki.) bilmiyoruz…

Bilenler ise hükümette de etkin değil medyada da…

* * *

Unutmayınız…

İnsana cömertsin der maldan, yiğitsin der candan ederler…

Uluslararası ilişkilerde aynı şey ülkeleri yönetenler arasında geçerlidir…

Dikkat edin lütfen…

ABD Başkan Yardımcısı Biden ülkemize geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımız karşısında nasıl da ezik duruyordu…

Özür dilerken kabahatli bir çocuk gibi mahcup bakıyordu gözlerine…

New York’taki BM toplantısında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, Sayın Cumhurbaşkanımızın ayağına kadar gittiğini manşet haberlerle duyurdunuz…

Peki…

ABD Başkanı özür diledi, Dışişleri Bakanı Sayın Erdoğan’ın ayağına kadar gitti de ne oldu?..

Ya da siz gazeteciler; köşelerinizde ve yönettiğiniz gazete, televizyon ve radyolarda, “Kalleş Amerika!.. Hain… Türkiye’yi satıyorsun!” diye bağırıp çağırdınız de ne oldu?..

İstediklerimizin hangisini verdiler bize?..

Hiçbirini…

Ama…

Halen yüzümüze gülüyorlar…

Bizim liderlerimizin karşısında el pençe divan duruyorlar…

Yerlere kadar eğiliyorlar…

Ve…

En değerli ve sadık müttefikiniz biziz” demeye devam ediyorlar…

* * * 

Demek istemem o ki…

Kalemlerinizden kan damlatmayı bırakın…

Bırakın kavgayı (Savaşı) kızıştırmayı…

Unutmayın…

Savaş çığırtkanlığı münafıklıktır…

Devletinizle başka devletlerarasına nifak sokmaktır…

Nifak, bir Müslüman için en büyük günahlardan biridir…

Ve yine unutmayın ki Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşına katılmamızın sebeplerinden biri de o günkü medya baskısıdır…

Medyanın İstanbullu üniversite öğrencilerini kışkırtıp Beyazıt ve Sultanahmet Meydanı’nda yaptırdığı hamasi mitinglerdir…

Ve…

Ülkeyi yönetenler, hadlerini bilmek yerine kibir yapmışlar, o tahrik ve teşvikler sonucu imparatorluğu her iki savaşa da sokarak çökertmişlerdir…

* * *

Hâsılı sevgili meslektaşlarım…

Lütfen sükûnet…

Her şey yoluna girecek…

İnanın yarın bugünden çok daha güzel olacak…

Yeter ki, ülkemizi yönetenlere “cömertsin” deyip malımızdan, “yiğitsin” deyip canımızdan ettirmeyin bizleri…

 

Yakup Murat

ÇOK OKUNANLAR