ANALİZ

İtirazım var Fatih Altaylı'ya çünkü...

Türkiye medyasının ve siyasasının en büyük belâlarından birinin “geçmişe sünger çekememe hastalığı” olduğu malûmun olsa gerek…

İtirazım var Fatih Altaylı'ya çünkü...

ADNAN BERK OKAN

Sevgili Fatih
(Altaylı) ;

İçerik ve objektif olma açısından Türkiye’nin “En İyi” iki gazetesinden birisini (Diğeri Hürriyet) yapıyorsun çalışma arkadaşlarınla birlikte…

Baskı kalitesi olarak ise belki de günlük gazetelerde dünyada bir numarasın…

Kızım İtalya’da (Floransa) üniversitedeki hocalarından birinin isteği üzerine dört farklı gazete götürmüştü Türkiye’den…

Profesör Gazete HT’yi eline alınca gözlerine inanamamış “günlük” çıktığını öğrenince daha da hayret etmişti…

 

Ve sevgili Fatih;

Köşe yazarların içinde (Başta sen olmak üzere) siyasal iktidara angaje olan yok.

Hak ettiğinde başarılarına destek veriyorsunuz Başbakan ve hükümetinin…

Eğer yoldan çıkmışsa (İleri demokrasi, Hukuk Devleti ilkeleri ve insan hakları ve temiz yönetim konularında) uyarı yazıları yazmaktan da çekinilmiyor senin yönettiğin Gazete HT’de…

Ve daha birçok konunun kiminde bir numara, kiminde iki numarasın…

Ama samimiyetle belirtmeliyim ki asla üçüncü sıraya düşmüyorsun; tiraj hariç…

 

Mutlaka sen de farkındasındır…

Türkiye’de (Bugün için) “Merkez Medya” sıfatını hak edecek sadece iki gazete kaldı Fatih…

Birisi yine senin yönettiğin Gazete HT

Diğeri Enis Berberoğlu yönetimindeki Hürriyet

Kimileri “Zaman, Milliyet ve Vatan” gazeteleri için de “Merkez Medya” tanımını kullansa da hayır…

Zaman asla merkez medya gazetesi değil.

Hiçbir zaman olmadı…

Yapısı ve amacı itibariyle olamaz da…

Bir dönemler Milliyet, Vatan ve Akşam da “Merkez Medya” tanımlamasını hak eden gazetelerdi…

Çok seslilik hâkimdi köşelerde…

Haber dili (Bugüne göre) tarafsızdı…

Manşet haberlerde siyasi taraflardan birini abartılı öven ya da aşırı itibarsızlaştıran yorumlu başlıklar yer almıyordu.

“Siyasi parti fanatiği” yazarlara yer verilmiyordu…

Yani…

Ne muhalefet bağımlılarının köşeleri vardı…

Ne siyasal iktidara mideden bağlı yazarların…

 

Peki bugün durum nasıl?..

Bugün bu üç gazeteden Milliyet ve Vatan zaman zaman “Mahcup Merkez”e yaklaşsalar da…

Başbakan veya etkin yakın çevreden gelen sert bir uyarıdan sonra hemen salyangoz gibi kabukları içlerine çekiliveriyorlar.

Akşam’a gelince…

Ne yazık ki; “BİTTİ”…

Evet…

Sabah gibi Akşam da bitti…

Marka değeri sıfırlandı…

Siyasal iktidarın ilân gazetesi gibi…

“Star” dersen…

Fehmi Koru’nun son zamanlardaki akılcı ve makul yazılarıyla (Şimdilik ve Koru başyazar olduğu için) merkeze (Akla ve vicdana) yakın durmaya çabalıyor…

Ama sadece çabalıyor…

Diğer yazarları ve gazetenin haber dili öylesine kavgacı, öylesine taraftar, öylesine “ötekileştirici” ki halkın yüzde sekseninin “bitsin artık” dediği toplumsal sınıflar (İlle de inanç gurupları) arasındaki kavgayı daha da körüklüyor…

Hâsılı Fatih…

Bu kadar girişi niçin yaptım biliyor musun?..

Klasikleşmiş “Ne zaman adam oluruz” köşende verdiğin cevaplardan birini eleştirmek için…

Hangisini olduğunu hemen söyleyeyim:

“Dün kötü dediğimize bugün sahip çıkmadığımız zaman”…

İşte bu tespitini sevmedim be Fatih…

 

Çünkü…

Türkiye medyasının ve siyasasının en büyük belâlarından birinin “geçmişe sünger çekememe hastalığı” olduğu malûmun olsa gerek…

Yani, geçmişte uğranılan kötülükleri unutamama…

Oysa…

Aynı medya ve siyaset; geçmişte yapılan iyilikleri, dostlukları ne kadar da kolay unutabiliyor.

Kimin söylediğini hatırlamıyorum ama şöyle olması lâzım:

“Allah’ım.. Ben, kendime yapılan iyilikleri hatırlamayı biliyorum… Sen bana bütün uğradığım kötülükleri unutmayı nasip et…”

İsrail’in kurucu başbakanı Ben Gurion ise “affet ama unutma” demişti…

Aslına bakarsan affettikten sonra unutmamış olmak çok da tehlikeli değil…

Affetmek büyüklüğün şanındandır be Fatih…

Büyükler ise unutmadan affetmesini bilenlerdir…

Ve bir de…

Affetmek, affedilene teslim olmak değildir…

 

Sana yakıştıramadım Fatih…

Çünkü…

Senin gibi; kimseye (En azılı düşmanına bile) intikam duygusu taşımayan, “nefret ve kin” duygularını yüreğinden kazıyarak atmış birine bu kadar “İntikamcı, bütün herkesi geçmişine prangalayıcı” bir tespit hiç yakışmadı…

O köşede sakil durdu…

Biliyorum çabuk öfkeleniyorsun…

Olabilir…

Kaç kişi var ki şu dünyada öfkesini kolayca kontrol edebilsin?..

Öfke değildir kötü olan…

Sürdürülmesidir…

İntikam alma eylemine dönüşmesidir…

Vakit kollamadır…

Pusu kurmadır…

Arkadan vurmadır…

 

Sen öfkelisin…

Ama…

En çok öfkelendiklerin için bile “kötülük” düşünemeyecek kadar da “insani duyguları yüksek” biri olduğuna inanıyorum…

Rahmetli dedeciğimin “rikkat-i kalp” dediklerinden…

Yani merhametli…

Yani acıma duyguları zulüm duygularının Kafdağı kadar üzerinde…

 

Hâsılı Fatih…

Sevmedim o tespitini…

Sevemedim…

Bırak insanlar bir zamanlar “Kötü” dediklerine bugün “İyi” diyebilsinler…

Bırak dün kavga edenler yarın birbirleriyle dost olsunlar…

Geçmişin kavgalıları barışamazsa dünya cehennemden beter olur Fatih

Bak işte Barış Sürecimiz…

Daha düne kadar devletin resmi diliyle “Bebek Katili” dediğimiz bir terör mahkûmu ile bizzat devletin kendisi sürdürmüyor mu barış görüşmelerini?..

 

Beri bak kardeşim benim...

İyilik
ile kötülük şeker ve kolesterol gibidir; ateş gibi değil…

Bir insanın ateşi her zaman; demir atmış bir gemi gibi 36.5/37 derecede olmalı…

Ama…

Şeker ve kolesterol açık denizlerde dolanan yelkenli gibidir…

Sabit durmaz mübarekler…

İyilik ve kötülük de o yelkenliye benzer

Sabit bir durakları yoktur...

Bazen "iyilik" gelir yanaşır limana...

Kimi zaman da "Kötülük"...

Ama ben daha çok mobil telefona benzetirim iyilik ve kötülüğü

Bazen kapsama alanı dışında kalabilirler…

Ulaşılamazlar…

Ama…

Ulaşıldığında, doğru kullanılırsa çok işe yararlar…

İmdat istenilebilir…

Yardım gönderilebilir…

Önemli olan küfür ve hakaret etmekte kullanılmaması…

 

Benim canım kardeşim…

Dedim ya…

Çok uzun zamandır en çok beğenerek, takdirle, severek izlediğim yazar ve medya yöneticisisin…

Ne zaman adam olacağımıza ilişkin tespitlerin de harikaydı geçen güne kadar…

Hatta bugünkü de öyle

Hele; kurnazlıklarını olmayan zekâlarına bağlayan aklı evvellerin gazetelerde başköşelere kuruldukları hatırlandığında, harika bir tespit…

Ama…

“Dün kötü dediğimize bugün sahip çıkmadığımız zaman, (adam oluruz)deyişini sevmedim…

Keşke Başbakan Erdoğan eleştirdiğimiz pek çok hatasından dönse de…

Ben…

Dün “kötü” dediğim Başbakan’a…

Bugün “iyi” deyip savunabilsem kendisini…

Bilmem anlatabildim mi canım kardeşim?..

Gözlerinden öperim…

Başarıların daim olsun…

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR