İşte Nazlı Ilıcak; işte Engin Ardıç...
Nazlı Ilıcak; kişilerin değil de "fikirlerin" savunuculuğunu yaptığı için bugün de aynı yasayı savunuyor;
ADNAN BERK OKAN
Efendim...
Biliyorsunuz...
Gerek kendi görüşüne ve gerekse de fanatiklerine göre bendeniz Engin Ardıç'ı çok kıskanırım(mış)...
Zira...
Benden daha tahsillidir(miş)...
Benden daha yakışıklıdır(mış)...
Benden daha iyi dans eder(miş)...
Benden daha iyi piyano çalar(mış)...
Benden daha iyi şarkı söyler(miş)...
Benden daha çok para kazanır(mış)...
Benden daha iyi gazetede yazar(mış)...
Yetmez mi yani?..
Ben de işte bu nedenlerle kıskanırım(mış) Ardıç'ı...
Ve işte bu nedenlerle sık sık eleştiririm(miş)...
(Bu arada "alkışlar" ve "kazandın Ardıç" deyişlerim hemen unutulur)
İyi de arkadaşlar...
Deyin ki bütün bunlar Engin Ardıç'ı kıskanmama sebep oluyor...
Ne yapayım yani?..
Bu köşenin üstüne üniversite diplomamı ve lisanslarımı mı iliştireyim?..
Her gün en değişik fotoğralarımdan (hem de boy fotoğrafımı) mı koyayım?..
Karımla dans ederken çekilmiş video görüntülerimizi mi yayımlayayım...
Piyano çalarken çekilmiş görüntülerimi mi sunayım sesli olarak bilgilerinize ve görgülerinize?..
Şarkı söylediğim TV programlarını mı hatırlatayım, görüntülü/sesli olarak?..
Para kazanmaya gelinceeee...
İşte onu beceremem, beceremiyorum...
Çünkü huyum kurusun ki yazarlık hayatım boyunca bir kere bile güçlü bir iktidar partisini savunmak nasip(!) olmadı bana...
Engin ise maşallah bugüne kadar hiçbir kere bile olsa muhalefet etmedi...
Şansı onu hep iktidarlarla "kardeş" yaptı...
"Güç Kardeşliği"...
Bu kadar yeter...
Şimdi Engin Ardıç'tan daha çok eleştiri oklarıma hedef olan ama "Gazetecilik/İnsanlık/Dürüstlük/Mertlik" denildi mi hep ön plâna çıkardığım Nazlı Ilıcak'a geleyim...
Müthiş ihtiraslıdır...
İnandığı davanın ardından sonuna kadar gider...
İsterse yılanlı, akrepli yollar olsun geri dönmez...
Bunu yaparken "Para" aklının ucundan bile geçmez...
Ama...
Yol arkadaşları, yürüyüş sürecinde ilkelerinden taviz verirlerse hiçbirinin gözünün yaşına bakmaz...
Çünkü hedefe kilitlenmiştir...
O kilidi çözecek eli de dili de (gerekirse) kırar...
Şimdiiii sorayım...
Bugün, Kemal Kılıçdaroğlu'nun cesaretle seslendirdiği "Yerel Yönetimlere Özerklik" talebini bu ülkede ilk defa hangi hükümet gündeme taşıdı?..
Söyleyeyim: Ak Parti Hükümeti ve Başbakan Erdoğan...
Hatta, "Yerel Yönetimlere Özerklik" yasası bile çıkarıldı...
Ama...
Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı "veto" etti...
Neden?..
"Bölünüyoruz" korkusuyla...
Hani var ya "Kutsal Üniter Devlet!"...
İşte o bölünmesin(!) diye...
Ve...
O veto; Erdoğanseverler ve Ak Parti yandaşı medya/yazarlar tarafından Sezer'i daha da "sevimsiz" hale getirdi...
"Yerel Yönetimlere Özerklik" yasası günlerce savunuldu; kalıcı barış için şart olduğu yazıldı, söylendi...
"Yerel Yönetimlere Özerklik" yasasını savunup, cumhurbaşkanını eleştirenlerden biri de Nazlı Ilıcak'tı...
Aynı Nazlı Ilıcak; kişilerin değil de "fikirlerin" savunuculuğunu yaptığı için bugün de aynı yasayı savunuyor; "Yerel Yönetimlere Özerklik" isteyen Kılıçdaroğlu ile dalga geçmiyor...
Başbakan'ı da "Dikkat, Kılıçdaroğlu sizi geçmek üzere" diyerek uyarıyor...
"Dostluk" ediyor...
Pekiii...
Engin Ardıç ne yapıyor?..
Başbakan, Kılıçdaroğlu'nu eleştirince hemen harekete geçiyor ve Kemal Bey'e yönelik alışıldık aşağılamalarını sürdürüyor...
Değerli dostlar...
Bendeniz, "Yerel Yönetimlere Özerklik" yasasının çıkarılmış olmasını o gün de destekledim bugün de (çıkarılacak olmasını) destekliyorum...
1993 yılının Aralık ayında yayımlanan "Bu Ülkeyi cahiller Yönetiyor" isimli kitabımda en çok ağırlık verdiğim konulardan biri "Başkanlık Sistemi", biri "Dar Bölge Seçim Sistemi" diğeriyse "Yerel Yönetimlere Özerklik" yasasıydı...
Ama...
Halkla siyasetçi "Bileşik Kap" oldukları için ne kadar su koyarsanız koyun veya çıkarın ikisinin seviyesi değişmiyordu...
Çünkü...
Halkın cehaletiyle, siyasetçinin cehaleti "atbaşı" gidiyordu...
Kitabımın yayımlanmasından 18 yıl sonra medyamızın dar bölge seçim sistemini savunmasıyla teselli buluyorum...
Engin Ardıç'ı ise güçlü fikirlerin değil, güçlü kişilerin yanında durduğu için (Buyurun işte. Şimdi yine savcıya koşup beni hapse atmalarını ister; bilmez ki kendisinin ödünü koparan cezaevi benim için istirahatgâhtır) eleştiriyorum...
Güçlü düşüncelerin ("Yerel Yönetimlere Özerklik" Yasası) değil, güçlü kurumların (Hükümet) yanında yer aldığı için...
Bilmem anlatabilim mi?..
Haaa!..
Günü gelir (belki de) diğer fiziki güzelliklerini de kıskanırım ama henüz değil...
Meselâ...
1.73 boy, 78 kiloluk halimle Ardıç'a erişebilmem için en az 30 kilo almam lâzım...
[email protected]
Efendim...
Biliyorsunuz...
Gerek kendi görüşüne ve gerekse de fanatiklerine göre bendeniz Engin Ardıç'ı çok kıskanırım(mış)...
Zira...
Benden daha tahsillidir(miş)...
Benden daha yakışıklıdır(mış)...
Benden daha iyi dans eder(miş)...
Benden daha iyi piyano çalar(mış)...
Benden daha iyi şarkı söyler(miş)...
Benden daha çok para kazanır(mış)...
Benden daha iyi gazetede yazar(mış)...
Yetmez mi yani?..
Ben de işte bu nedenlerle kıskanırım(mış) Ardıç'ı...
Ve işte bu nedenlerle sık sık eleştiririm(miş)...
(Bu arada "alkışlar" ve "kazandın Ardıç" deyişlerim hemen unutulur)
İyi de arkadaşlar...
Deyin ki bütün bunlar Engin Ardıç'ı kıskanmama sebep oluyor...
Ne yapayım yani?..
Bu köşenin üstüne üniversite diplomamı ve lisanslarımı mı iliştireyim?..
Her gün en değişik fotoğralarımdan (hem de boy fotoğrafımı) mı koyayım?..
Karımla dans ederken çekilmiş video görüntülerimizi mi yayımlayayım...
Piyano çalarken çekilmiş görüntülerimi mi sunayım sesli olarak bilgilerinize ve görgülerinize?..
Şarkı söylediğim TV programlarını mı hatırlatayım, görüntülü/sesli olarak?..
Para kazanmaya gelinceeee...
İşte onu beceremem, beceremiyorum...
Çünkü huyum kurusun ki yazarlık hayatım boyunca bir kere bile güçlü bir iktidar partisini savunmak nasip(!) olmadı bana...
Engin ise maşallah bugüne kadar hiçbir kere bile olsa muhalefet etmedi...
Şansı onu hep iktidarlarla "kardeş" yaptı...
"Güç Kardeşliği"...
Bu kadar yeter...
Şimdi Engin Ardıç'tan daha çok eleştiri oklarıma hedef olan ama "Gazetecilik/İnsanlık/Dürüstlük/Mertlik" denildi mi hep ön plâna çıkardığım Nazlı Ilıcak'a geleyim...
Müthiş ihtiraslıdır...
İnandığı davanın ardından sonuna kadar gider...
İsterse yılanlı, akrepli yollar olsun geri dönmez...
Bunu yaparken "Para" aklının ucundan bile geçmez...
Ama...
Yol arkadaşları, yürüyüş sürecinde ilkelerinden taviz verirlerse hiçbirinin gözünün yaşına bakmaz...
Çünkü hedefe kilitlenmiştir...
O kilidi çözecek eli de dili de (gerekirse) kırar...
Şimdiiii sorayım...
Bugün, Kemal Kılıçdaroğlu'nun cesaretle seslendirdiği "Yerel Yönetimlere Özerklik" talebini bu ülkede ilk defa hangi hükümet gündeme taşıdı?..
Söyleyeyim: Ak Parti Hükümeti ve Başbakan Erdoğan...
Hatta, "Yerel Yönetimlere Özerklik" yasası bile çıkarıldı...
Ama...
Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı "veto" etti...
Neden?..
"Bölünüyoruz" korkusuyla...
Hani var ya "Kutsal Üniter Devlet!"...
İşte o bölünmesin(!) diye...
Ve...
O veto; Erdoğanseverler ve Ak Parti yandaşı medya/yazarlar tarafından Sezer'i daha da "sevimsiz" hale getirdi...
"Yerel Yönetimlere Özerklik" yasası günlerce savunuldu; kalıcı barış için şart olduğu yazıldı, söylendi...
"Yerel Yönetimlere Özerklik" yasasını savunup, cumhurbaşkanını eleştirenlerden biri de Nazlı Ilıcak'tı...
Aynı Nazlı Ilıcak; kişilerin değil de "fikirlerin" savunuculuğunu yaptığı için bugün de aynı yasayı savunuyor; "Yerel Yönetimlere Özerklik" isteyen Kılıçdaroğlu ile dalga geçmiyor...
Başbakan'ı da "Dikkat, Kılıçdaroğlu sizi geçmek üzere" diyerek uyarıyor...
"Dostluk" ediyor...
Pekiii...
Engin Ardıç ne yapıyor?..
Başbakan, Kılıçdaroğlu'nu eleştirince hemen harekete geçiyor ve Kemal Bey'e yönelik alışıldık aşağılamalarını sürdürüyor...
Değerli dostlar...
Bendeniz, "Yerel Yönetimlere Özerklik" yasasının çıkarılmış olmasını o gün de destekledim bugün de (çıkarılacak olmasını) destekliyorum...
1993 yılının Aralık ayında yayımlanan "Bu Ülkeyi cahiller Yönetiyor" isimli kitabımda en çok ağırlık verdiğim konulardan biri "Başkanlık Sistemi", biri "Dar Bölge Seçim Sistemi" diğeriyse "Yerel Yönetimlere Özerklik" yasasıydı...
Ama...
Halkla siyasetçi "Bileşik Kap" oldukları için ne kadar su koyarsanız koyun veya çıkarın ikisinin seviyesi değişmiyordu...
Çünkü...
Halkın cehaletiyle, siyasetçinin cehaleti "atbaşı" gidiyordu...
Kitabımın yayımlanmasından 18 yıl sonra medyamızın dar bölge seçim sistemini savunmasıyla teselli buluyorum...
Engin Ardıç'ı ise güçlü fikirlerin değil, güçlü kişilerin yanında durduğu için (Buyurun işte. Şimdi yine savcıya koşup beni hapse atmalarını ister; bilmez ki kendisinin ödünü koparan cezaevi benim için istirahatgâhtır) eleştiriyorum...
Güçlü düşüncelerin ("Yerel Yönetimlere Özerklik" Yasası) değil, güçlü kurumların (Hükümet) yanında yer aldığı için...
Bilmem anlatabilim mi?..
Haaa!..
Günü gelir (belki de) diğer fiziki güzelliklerini de kıskanırım ama henüz değil...
Meselâ...
1.73 boy, 78 kiloluk halimle Ardıç'a erişebilmem için en az 30 kilo almam lâzım...
[email protected]